Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Archive for Ekim 2014

Ezan Ümmü Sıbyân Hastalığına Şifâdır – Ümmü Sıbyân Hastalığı Nedir ?

Posted by Site - Yönetici Ekim 24, 2014

Ezanın Fazileti,Ümmü Sıbyân Hastalığı Nedir

Ezan Ümmü Sıbyân Hastalığına Şifâdır

Yeni doğan sabînin bir kulağına ezan ve diğer kulağına da kamet okunursa, o çocuk “ümmü sıbyân” dan emin olur.

Kendisine ümmü sıbyân musallat olduğu zaman kulağına ezan ve kamet okunursa, çocuk şifâya kavuşur.

Ümmü Sıbyân Hastalığı Nedir ?

Ümmü Sıbyân, yeni doğan çocuklara musallat olan ve onlara korku veren, onları bayıltan ve hatta ölümlerine sebeb olan kötü bir yeldir.
Buna Arapçada “Yaşlı nine” de denilir. Farsça ise buna “yedi günlük” denilir.

Ümmü Sıbyân, “teb’â”dan ayrı bir şeydir. Kendisine teb’â denilen şey, kadınların rahimlerinde bulunan ceninleri, teşekkül etmiş olan çocuklara daha annesinin karnında iken kendilerine musallat olup, öldürüp, düşürür.
Teb’â ile ilgili geniş gilgi için “Kitabu’r-Rahmeh fıt-Tıbbı vel-Hikmeh” sayfa 242‘ye bakınız.
Ummü Sıbyân canlı olarak doğan ve hayatta olan çocuklara musallat olur. Daha yeni doğan yedi günlük çocuklara musallat olduğu için kendisine sabilerin annesi manâsında “ümmü sıbyân” denildi. Bu hastalığın sebepleri ve bundan şifâ bulmanın yollan ve daha geniş bilgi için; İmam Celâleddin Suyûtî hazretlerinin. “Kitabü’r-Rahmeti fit-Tıbbi ve’l-Hikmeti, s. 249 ve devamına bakınız.

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 6/602.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »

Rüya, Ölümün Kardeşidir…..

Posted by Site - Yönetici Ekim 24, 2014

Rüya, Ölümün Kardeşidir.....

Rüya, Ölümün Kardeşidir…..

RÜYADA KEŞİF YOLU İLE ÖLÜLERİN HALLERİNİN BİLİNMESİ

Basiret nurları, kesin olmayan bir şekilde ölülerin hallerini, mü’min ve dinsiz olarak bölünmelerini bize bildirir. Fakat kesin olarak şu veya bu kişinin hali asla keşfedilemez. Çünkü biz, şu veya bu kişinin, diyelim ki; Ahmet ile Mehmet ‘in imanlarını inansak da, son nefeste nasıl öldüklerini bilemeyiz. Dış görünüşe aldanmak da hiçbir değer taşımaz. Çünkü takvanın yeri kalptir. Kalp ise, o kadar kapalıdır ki, değil bir başkası, sahibi bile keşfedemez. Gizli takva olmadan dış görünüşe göre hüküm verilemez.
Çünkü Kur’anda: “Hz. Allah, ancak seçkin kimselerin amelini kabul eder.” diye buyrulmuştur. Ahmet veya Mehmet ‘in hükmü, ancak onu ve onun üzerinde olan olaylar, müşahede ile bilinir. insan öldüğü vakit , dünya âleminden gayb ve melekût âlemine göç eder. Bundan sonra ölü, artık dünyada olduğu gibi baş gözleriyle değil, basiret gözü ile görür. Bu göz, her insanın kalbinde vardır. Fakat dünyanın zevkleri ve insanın şehvetleri her insanın kalbinde bulunan basiret gözlerine bir örtü çeker, göremez hale gelmesine sebep olur. O perde, kalp gözünden kalkmadıkça, melekût âlemindeki sırları bilemez, göremez. Bu perde, sadece peygamberlerde yoktur. Bu yüzden melekût âleminde olduğu için, peygamberler onun durumundan haber verirler. Bunun içindir ki, Resulullah Efendimiz, kabrin, kızı Zeynep ile Muaz’ı sıkıştırdığını görmüş tür. Yine Resulullah Efendimiz, Cabir’in babasının öldükten sonraki durumunu müş ahede edip Cabir’e haber vermiştir.
Bu gibi durumlar, ancak peyg amberlere ve Allah ‘ın velilerine mahsustur.
Bizler için de çok zayıf bir şekilde müşahede imkanı vardır. Görülen bazı rüyalar bunun en iyi örneğidir.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
İyi ve salih rüya, Peygamberliğin kırkaltı alametinden biridir.
Kuşkusuz bu da bir keşiftir. Ancak kalpten perdeyi kaldırmak gerekir.
Bunun için, sadece salih ve sadık kimselerin rüyalarına itimat edilir. Çok yalan söyleyenin, fesadçılık yapanın, isyan edenin rüyasına güvenilmez.
Nasıl inanılsın? Çünkü kalbi kararmıştır.

Sevgili Peygamber Efendimiz uykunun temiz olması için abdestli olarak uykuya yatılmasını tavsiye etmişlerdir. Bu da, iç temizliğinin bir işaretidir.
Zaten asıl olan, iç temizliğidir. Dış temizlik, iç temizliğin kemalindendir.
İnsanın içi temizlenip parladığı zaman, ilerde olacak şeyler, kalbin gözü (basiret nuru) ile görülür. Nitekim sevgili Peygamber Efendimize, Mekke’yi fethedip oraya gireceği rüyasında gösterilmişti.
Bunun içinde:
Andolsun ki, Allah Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu doğrulamıştır.” (Feth Sûres i, ayet : 27) ayet -i celilesi indirilmiştir.
Rüya ve geleceği uykuda bilmek; Allah-ü Teâlâ’nın şayan-ı hayret bir sanatı ve insanoğlunun garip yaradılışı icabıdır. Rüya, melekût âleminin en açık delillerindendir. Fakat ne yazık ki, insanlar kalbin ve âlemin diğer acayip hallerinden habersiz oldukları gibi, rüyanın garip hallerinden de habersiz ve gafildirler. Rüyanın hakikati hakkında konuşmak, mükaşefe ilminin inceliklerinden olduğu için, mümkün değildir. Ancak mümkün olan bir misali aktarmak yerinde olacaktır:
Kalp, varlık ve eşya âleminin asıllarını gösteren bir aynaya benzer. Allah-ü Teâlâ’nın yaratacağı her şey, yine kendi yaratığı olan Levh-i Mahfuz’da saklıdır. Levh-i Mahfuz, Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi “İmam-ı Mübin, Kitab-ı Mübin” isimleriyle de anılır. Olmuş ve olacak her şey orada mevcut tur, orada yazılmıştır. Fakat bizim bu gözlerle onu görmenin imkanı yoktur. Levh-i Mahfuz’un bir kemik, bir tahta veya kağıt parçası olduğunu, içindeki yazılanların bizim yazıların cinsinden olduğunu sanmayınız. Kesin olarak bilinmesi gereken husus , Levh-i Mahfuz’un bizim bildiğimiz şekilde levhalara, kitabının da bizim kitaplara benzemediğidir. Bunu bir örnekle açıklamak mümkündür. Mukadderatın Levh-i Mahfuz’daki yazısı, Kur’an-ı Kerim’in hafızların kafasına yazılmasına benzer. Hafızlar, Kur’an okurken kafalarına bakarak okurlar. Çünkü Kur’an, onların kafalarında yazılıdır.
Oysa, onun beyni parçalansa bile, tek harfi dahi bulunamaz. Bu örneğe bakıp, Levh’in yazılarını da bu şekilde anlamak gerekir. Yoksa başka şeklide açıklanmasının imkanı yoktur.

Levh’in kendisi de bir aynaya benzer. Bunun sûret ve şekiller ona işlenmiş , nakşedilmiştir. Eğer bir aynanın karşısına diğer bir ayna getirecek olursanız, o aynadaki sûretlerin diğer aynayada aksettiğini görürsünüz. Fakat araya bir perde gerseniz, o vakit ayna görüntü alamaz. İşte kalp de, karşıki aynada olanları kabul eden bir ayna, levh de bütün varlıkların kendisinde bulunduğu bir aynadır.

Kalbin şehvet ve şehevi duygular ile uğraşması, onun melekût âleminde bulunan Levh-i Mahfuz’daki şeyleri görmesine engel olur. Eğer bir rüzgar esip de o basiret gözünün önündeki perdeyi kaldırırsa, melekût âleminin sırlarından bazı şeyler, kalpte parlar. Bu bazen devam ederse de, bazen bir şimşek gibi gelip geçici olur. Yine uyanık olduğu müddetçe dünya âleminden olan şeylerle meşgul olduğundan melekût âleminden gafil durumdadır. Çünkü dünya ve dünyalık şeyler, melekût şeyler, melekût âleminin önünde bir perde teşkil ederler.

Kişi, uykuda iken, melekût âleminden bazı şeyler görebilir. Çünkü uyku, tüm duyuların durması ve kalp ile ilişkilerini kesmesi demektir. Uyku ve hayalden temizlendiği vakit , Levh ile kendi arasındaki perde kalkar. İki ayna arasındaki perde kalktığı zaman, diğer aynada olan şeylerin bazısı öteki aynaya nasıl aksediyorsa, kalp ile Levh arasındaki perde de ortadan kalktığı zaman Levh’den bazı şeyler de kalbe akseder. Uyumakla duyuların işlemediğini söylemiştik. Fakat uyku, her ne kadar duyulara engel oluyorsa da, hayal kuvvetinin hareket geçmesine engel olamaz. Hayal kuvveti, Levh-i Mahfuz’dan kalbe aksedenleri hemen alır ve onu bir misal ile hikaye eder. Bu hayalde, saklı olarak kaldığı için, uyandığı zaman da, ancak hayalinde kalan şeyleri hatırlar. Rüya tabir eden kimsenin, gördüğü şeyler ile bunu hayalleri arasında bir ilişki kurması gerekir.

Bunun için bir örnek yeterlidir.
Adamın biri ibn-i Sirin’e gelip şöyle der:
Bir rüya gördüm. Rüyamda elimde bir mühür vardı. Bu mühürle erkeklerin ağızlarını, kadınların ise edep yerlerini mühürlüyordum. Bunun ne demek olduğunu bana tabir edebilir misin?
Bunun üzerine İbn-i Sirin şöyle sordu:
Sen ramazan günlerinde sabah ezanı okuyor musun?
Adam da “Evet” deyince, rüyanın tabiri kendiliğinden ortaya çıkar. Zaten herhangi bir kapı veya yazıyı mühürlemek, yasaklamaktır. Yani artık bitti, içeri girilemez, demek ir. Mühür bunun için kullanılır. Adam da ezan okumakla, oruç tutanların yeme içme münasebetlerini yasaklamış oldu.
Levh-i Mahfuz’dan kalbe keşfedilen müezzinin halidir. Bu da, müezzinin sabah ezanını okumasiyle, insanları yiyip içmekten men etmesidir. Fakat hayal, bu mananın asıl ruhu olan hatm (mühürlemek) ile, bunu zaptetmiştir.
Zaten uykuda diğer beş duyu durduğu için, hatırda ancak hayalin düşündüğü Sûret kalır. İşte bu anlat tığımız, rüyanın acaib hallerinden sadece küçük bir parçadır.

Ölümün acaib halleri ise anlatmakla bitmeyecek kadar çoktur. Çünkü rüya, ölümün kardeşidir. Uyku; gayb (bilinmeyen, gelecek) âleminin perdesini kaldırmakta zayıf bir yönden de olsa ölüme benzediği için, bu sayede gelecekteki olanları insan bilebilmektedir. Peki, ya tamamen perdeyi yırtıp ortadan kaldıran ölüme ne dersiniz? İnsan ölür ölmez, ya çeşitli azaplarla kuşatılmış olduğunu görür, ya da sonsuz nimetlere garkedildiğini görür.

Ölürken cehennemdeki yerleri münafık ve Kâfirlere gösterildiğinde, onlara: “Andolsun ki, sen (dünyada iken) bundan gaflette idin. İşte aradaki perdeyi kaldırıp açtık. Bugün gözlerin ne kadar keskindir.” (Kaaf Sûres i, ay et : 22) denir.
Sonra da şöyle denir:
“(Peki) budamı büyü? Yoksa siz (dünyada olduğu gibi kendinizi büyük gördünüz de ondan mı) göremiyorsunuz? Girin oraya. İster dayanın, ister dayanmayın. Sizin için birdir. Siz, ancak yapmış olduklarınızın cezasına çarptırılıyorsunuz.” (Tûr, Sûres i, ayet : 15, 16).
Bunlara işaret olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuş tur.
Oysa (o gün) onlar için Allah’tan hiç de zannetmeyecekleri birçok şeyler yaratılmıştır.” (Zümer Sûres i, ayet: 47).

Bilginlerin en bilginine, hikmet sahibi olanların en hikmetlisine ölüm sonrasında öyle şeyler keş fedilmiştir ki, o ana kadar aklından ve hayalinden bile geçmemiştir. Aklı başında olan kimsenin sadece o anın hatırasından başka bir düşüncesi olmasa bile tüm ömrünü o hallerin açığa çıkacağı gün için düşünerek geçirmesi yeterdi.

Bütün bunca tehlikeler önümüzde bizi beklerken, bizim hala gaflet uykusunda uyumamız gerçekten şaşılacak durumdur. Kuşkusuz bundan daha şaşılacak olanı da, bir gün hepsinden ayrılacağımız halde mal, evlat ve her türlü servetleri zevkle sevmemizdir.

Cebrâil (A.S.)’in Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’e “Kimi seversen sev, ergeç ondan ayrılacaks ın. Ne kadar yaşarsan yaşa, sonunda öleceksin. İstediğin şekilde nasıl amel edersen et , sonunda muhakkak karşılığını bulacaksın.” demesi bunun en açık belirtisidir.

Nerede kalbine böyle söylenecek olan bir kimse daha? Kuşkusuz, bu gerçek, iman keşfi ile kimin kalbine keşfolunursa, o kimse dünyada bir yolcu gibi yaşar. Maddi hiçbir şeyi olmadığı gibi, bir sevgili ve dostu da olmaz. O tek sevgili, dost olarak Allah ‘ı seçmiştir. kendine. Sevgili Peygamberimiz de, Cebrâil’in kendisine söylediklerine karşı şöyle cevap buyurmuş lardı.
Eğer ben, kendime dost edinmiş olsaydım, Ebû Bekir’i dost edinirdim. Fakat arkadaşımız Ebû Bekir, Allah ‘ın dostudur. Ve bu dostluk da kendisi için yeterlidir.

Kaynak : Kimya-i Saadet – İmam-ı Gazali

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Kimya-i Saadet - İmam Gazali, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: , | Leave a Comment »

Ezân-ı Şerifin Delili – Ezana Karşı Ücret Almak -ve Çirkin Sesli Müezzin

Posted by Site - Yönetici Ekim 23, 2014

Ezân-ı Şerifin Delili - Ezana Karşı Ücret Almak -ve Çirkin Sesli Müezzin

Ezân-ı Şerifin Delili

Âlimler buyurdular:
Ezân-ı şerifin sübutu sadece rüya ile değildir.
Belki ezân-ı şerif, bu âyet-i kerime ile sabittir. Çünkü “Siz namaza nida ettiğiniz zaman” [ Maide-58 ] kavl-i şerifinin) manâsı; ezan ile namaza davet ettiğiniz, demektir.
nida etmek,” yüksek sesle çağırmak, demektir.

Ezân-ı Şerifin Hikmetleri

Ezân-ı şerifin bir çok hikmetleri vardır. 0 hikmetlerdendir,
1- islâm’ın şiarının izhârı….
2- Kelime-i tevhit,
3- Namazın vaktinin girdiğini ilân etmek,
4- Namazın mekânını beyan etmek,
5- Cemaate davet etmek, Bunlardan başka da hikmetleri vardır.

Ezana Karşı Ücret Almak

Eğer güzel sesli bir müezzin bulunup, ezan okumasına karşı, ücret, rızk ve başka bir şey talep ederse; ezan için teberru edilir. Lakin sesi güzel olmayana teberruda bulunulmaz. Bunların hangisi alabilir?
Burada iki vecih vardır.
Bu görüşlerin en sahihi, güzel sesine karşılık ücret verilir. Çünkü güzel sesin büyük bir tesiri vardır. Sesin çirkini değiştirip, nefret ettirdiği gibi…

Çirkin Sesli Müezzin

Mesnevfyi şerifte buyuruldu:
Kâfirler diyarında güzel sesli bir müezzin vardı.
Güzel sesiyle ezan okurdu.
Ona;
-“Artık yeterî Ezan okuma! Zira savaş ve düşmanlıklar uzar gider!” dedilerse de;
Güzel sesli müezzin buna aldırmadı.
Güzel sesiyle kâfiristanda (kâfir ülkesinde) ezan okumaya devam etti.
Halk büyük bir fitneden korkuyordu.
Sonra o müezzin gitti yerine bed sesli bir müezzin geldi.
Bir kâfir çok değerli bir elbiseyle bu bed sesli müezzine geldi, gibi.
O kâfir, elinde mum, helva, yiyecekler ve elbiseyi bir dost Müezzine hediye etmeye gelmişti.
-“O müezzin nerede?” diye sordu.
Ona;
-“Senin müezzinle ne işin olur?” dediler O:
-“Zira onun sesi her kula rahatlık vermektedir!” dedi. Ona:
-“O çirkin ses hiç rahatlık verir mi?” dediler. Kâfir:
-“Havra onun sesiyle dolunca;
Pek hoş ve güzel bir kızım var.
İmâna meyil etti. Müslüman olmayı arzuladı.
Kâfirler ona nasihat ettiler. Bir türlü ondan gizli olan bu sevda gitmedi.
İmân sevgisi gönlüne öyle tesir etmişti ki,
Kızımın bu haline karşı ben de, gam buhurdanımda öd a-ğaci gibi yaniyordum.
Zaman zaman onun İmâna meyli arttıkça benim de azabım, işkence ve derdim çoğalıyordu.
Kızımı bu İmân ve Müslüman olma sevdasından kurtarmaya hiçbir çâre bulmaya gücüm yetmedi.
Ancak bu çirkin sesli müezzin ezan okuyunca;
Kızım sordu:
-Bu çirkin ses nedir? Bu ses kulağıma çok korkunç geldi? Ömrümde kilise ve havralarda böyle çirkin bir ses gelmemişti?” diye sordu. Kız kardeşi ona;
-“Bu ezan, Müminleri namaza çağırır, onların şiârındandır!” dedi. Kızım buna inanmadı. Gidip başkalarına sordu.
0 da kız kardeşini tasdik edince;
Kızım tamamen inandı. Yüzü sarardı.
Gönlünden Müslümanlık sevgisi soğudu….
Bunun üzerine benden o huzursuzluk, o azap gitti.
Dün gece rahat bir uyku çektim.
Bu çirkin sesli müezzinin sesinden rahatladığım için,
Hediyeyi ona bir şükran borcu olarak vermek istiyorum…” dedi.
Bu kâfir kişi, müezzini görünce;
-“Şu hediyeyi lütfen kabul et! Zira ben seninle rahata kavuştum!
Ettiğin ihsan için karşılık olarak sana daim kulluk eylesem yakışır!
Malım mülküm, servetim olsaydı, eğer senin ağzını gümüş ve altın ile doldururdum!” dedi.

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 6/595-596.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Ezan, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: , | 1 Comment »

Sur’a Üfürmek – Kıyamet Günü ve……

Posted by Site - Yönetici Ekim 22, 2014

Sur'a Üfürmek - Kıyamet Günü israfil sur,mahser,melekler,kiyamet nezaman

SÛR’A ÜFÜRMEK

Ölünün can çekişirken çektiği acı ve ızdıraplar, son nefesteki tehlike, kabrin karanlığı ve azabı, Münker ve Nekir’in sorguları… Bütün bunlar Sûr’un üfürülmesinden önceki hallerdir. Bunların hepsinden daha büyük olanı, şimdi üzerinde duracağımız Sûr’a üfürülme olayı ile baş layan kıyamet gününün zorluklarıdır. Mahşer, Allah’ın huzurunda hesap verme, terazinin kurulması, kılıçtan keskin, kıldan ince diye tabir olunan Sırat Köprüsü ve Cennet ile Cehennem… Kuş kusuz bunlar çok daha zor, dehşetli hallerdir.

Bunların üzerinde çok düşünmek gerekir. Fakat ne yazıktır ki, günümüz insanlarının çoğunluğunda samimi ve kamil bir imana rastlamak gerçekten
çok zordur. Gönüllerinin derinliğine bu hususlar gereği gibi yerleşmemiştir.

Dünyanın soğuklarına ve sıcaklarına karşı korunmak için gereken hazırlığı yaparlar da, cehennemin dehşetli ve şiddetli ateşlerine karşı korunmak için gereken hazırlığı yapmazlar. Tuhaf değil mi?

Kendilerine ahiretten sorulduğu vakit , bunları dilleri ile tasdik ederlerken, kalpleri gaflet içindedir. Örnek verecek olursak, bir kimseye yemeğinde zehir olduğu söylendiği zaman, o kimse:
“Evet , doğru söylüyorsun.” diye kendisine yemeğinde zehir olduğunu söyleyen adamı dili ile tasdik ettiği halde, yemeği yine de yerse, yaptığı iş
ile yalanlamış olur. İş ile yalanlamak, dil ile yalanlamaktan çok daha önemlidir.

Nitekim sevgili Peygamber Efendimiz bir hadis -i kutside şöyle buyuruyor:
“Allah-ü Teâlâ buyuruyor ki: “İnsanoğlu benim hakkımda kötü şeyler söyledi. Oysa hakkımda kötü söylemesi, bana küfretmesi doğru olamaz.
İnsanoğlu beni inkar etti. Oysa, beni yalanlaması, inkar etmeside doğru değildir. Bana küfür etmesi “Allah’ın – haşa – oğlu vardır” diye bana evlat
isnat etmesidir. Beni inkar etmesine gelince, bu da (kullarımın) beni yarattığı gibi bir daha diriltemez demesindendir.”

Hadis -i kutside buyrulduğu gibi, günümüzün insanlarının büyük bir kısmı, Allah ‘ı inkar etmekte, bir daha dirilteceğine inanmamaktadır. Geçmişte de bu hatayı işleyenler olmuştur kuşkusuz. Fakat bu büyük hatalarının cezasını onlar ebediyyen çekecekleri azaba çarptırılmakla buldular. Bu her zaman böyle olmuştur, böylede olacaktır.

İnsan, canlıların doğum yapmalarını görmese de, Allah’ın bir damla meni’de akıllı, kamil ve tasarruf sahibi mükemmel bir insan yaratmasına rağmen, O’nu tasdik etmek istemez. Bunun için Allah-ü Teâlâ bu gibi kimseler hakkında şöyle buyurmaktadır:
İnsan, kendisini bir damla meniden yarattığımızı görmedimi ki? Şimdi o, açıktan açığa aşırı bir düşmanlık yapmaktadır.” (Yas in Sûres i, ayet : 77)

Hz. Allah, diğer bir ayet -i celilede ise şöyle buyurmaktadır.
İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağınımı sanıyor? O, dökülen meniden bir damla su değilmiydi? Sonra o meni bir kan pıhtısı haline gelmiş , daha
sonra da Allah onu insan biçiminde yaratmış , (uzuvlarını) düzenlemiştir. Kısacası, ondan erkek ve dişi olmak üzere iki sınıf çıkarmıştır.”
(Kıyame Sûres i, ayet : 36-39)

Evet , insanın yaratılışındaki acaip haller, azalarının birleşimindeki ayrılıklar, onun tekrar dirilmesinden çok daha önemlidir. O halde siz, Allah ‘ın insan’ı tekrar dirilteceğini inkar eden gafiller!.. Sorarım size:
Allah-ü Teâlâ’nın sanat ve kudretindeki bu acaib halleri görebilen bir kimse nasıl olur da öldükten sonra dirilmeyi inkar edebilir? Tüm kainatı yoktan var eden, yaratan Hz. Allah, yeni bir âlemi (ahiret i) yaratmaktan ve insanoğlunu tekrar diriltmekten aciz midir? Haşa!..

Hz. Allah buyuruyor ki:
“Sûr’a üfürülecek ve artık Allah’ın diledikleri dışında göklerde ve yerde kim varsa hepsi düşüp ölecektir. İkinci Sûr’a üfürülüşte ise, görürsün ki; ölüler dirilmiş , ayakta bakınıp dururlar.” (Zümer Sûres i, ayet: 68)
Hz. Allah buyuruyor ki:
Sûr’a üfürüldüğü vakit , o gün çok zor bir gündür. Hele Kâfirler için, hiçde kolay değil… Çetin bir gün olacaktır.” (Müdes s ir Sûres i, ayet : 8-10)

Bu Sûr, öyle bir haykırıştır ki, sadece Allah-ü Teâlâ’nın dilediği bazı melekler hariç, yerde ve gökte ne kadar maddi-manevi varlık varsa, hepsi ölür.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
Nasıl sevineyim, zevkleneyim? Sûr’un sahibi, Sûr’u ağzına almış , yönünü çevirmiş , kulaklarını eğmiş , Sûr’a üflemek için emir bekliyor.

Mukaatil diyor ki:
“Sûr, bir boynuz şeklindedir. Bu Sûr’un yarım daire şeklindeki genişliği, yer ile gökler kadardır. İsrafil, Sûr’u üfüreceği vakit için, gözünü Arş ‘a dikip oradan emir beklemektedir. İsrafil (A.S.), birinci Sûr’a üfürmekle tüm maddi – manevi varlıklar ölür. Bunun yanında kendiside dahil olmak üzere Cebrâil ve Mikail (A.S.) de ölür. Nihayet Azrail de ölür. Artık kainat’ta bir tek Allah’tan baş ka hiçbir şey yoktur. Böylece aradan tam 40 y ıl geçer. Bu müddet sonunda Allah-ü Teâlâ İsrafil (A.S.)’ı tekrar diriltir. Ona ikinci defa Sûr’a üfürmesini emreder. Ayet -i celilede buyurulduğu gibi, Sûr’a ikinci bir kez üfürüldüğünde tüm ölüler dirilip kabirlerniden kalkacaklar. “Bize ne oldu?” gibilerden ayağa kalkmış , şaşkın şaşkın etraflarına bakınıp duracaklar.”

Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
Ben Peygamber olarak gönderildiğimde, Sûr da sahibine (İs rafil’e) verildi.
İsrafil (A.S.) onu ağzına alıp, bir ayağı ilerde, bir ayağı geride, Sûr’a üfüreceği zamanı beklemektedir. Sûr’a üfürüleceği zamandan ve onun dehşetinden Allah’a sığınırım.

Kaynak : Kimya-i Saadet – İmam-ı Gazali

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Kimya-i Saadet - İmam Gazali, Kıyamet, Mahşer, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: , | Leave a Comment »

Mürted Olan Kabileler – İslâm dininden dönüp çıkanlar…

Posted by Site - Yönetici Ekim 21, 2014

İslâm dininden irtidad etti dönen mürted olan

Mürted Olan Kabileler – İslâm dininden dönüp çıkanlar…

Rivayet olundu:
On bir (11) fırka İslâm dininden irtidad etti (dönüp çıktı…)
Üç fırka, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin döneminde İslâm’dan çıkıp mürted oldular. (Onlar)
1- Müdlec oğulları,
2- Hanîfe oğulları,
3- Esed oğulları…

Müdlec oğulları

Müdlec oğullarının reisleri, Zü’l-Himâr idi. 0 Esved el-Ansî i-di. Kâhin bir adam idi. Yemende peygamberlik iddiasında bulundu. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine tabi olup Müslüman olan bir çok şehirleri istilâ etti. Hatta Muaz b.Cebel (r.a.) hazretleri gibi Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin vali, kadı ve memurlarını ve Yemenin ileri gelenlerini Yemenden çıkarttı.
(Bu hadise üzerine) Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Muaz b.Cebel (r.a.) hazretlerine ve beraberindeki Müslümanlara, insanlara dinleri üzere kalmaya ve dinlerine sarılmalarını teşvik etmeleri, Esved-el Ansî’ye karşı toparlanmaları ve savaşmalarını emretti.
(Müdlec kabilesinin kâhini Esved el-Ansî) yatağının üzerinde yatarken Firûz ed-Deylemî (r.a.) hazretleri gidip onu öldürdü.
peygamberlikte Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine ortak olduğunu zan ve iddia ediyordu. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine şöyle yazdı:
İbni Ömer (r.a.) buyurdular:
-“Esved el-Ansînin öldürüldüğü gece, haber semâ’dan (Cebrail Aleyhisselâm) vasıtasıyla, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine geldi. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-“Dün gece Esved öldürüldü. Onu mübarek bir kişi öldürdü!” Denildi:
-“O kimdir?” Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdu:
-“Feyrûz“dur.”
Böylece Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ashabına, Esved’in helak olduğu haberini müjdeledi.

Müjdeli Haberden Sonra

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, islâm düşmanı yalancı peygamber Esved el-Ansî’nin öldürüldüğü haberini verdikten bir gün sonra vefat ettiler….

Hazret-i Ebû Bekir (r.a.)’ın İlk Fetih Haberi

Esved- el-Ansî kâfirinin öldürüldüğü haberi Medine-i Münevvere’ye ta Rabîü’l-Evvel ayının sonlarına doğru geldi. Bu haber, Emîrü’l-müminin Halife Hazret-i Ebû Bekir (r.a.)’ın hilâfetinin ilk fetih haberiydi.

Hanîfe Oğulları

Mürtetlerin ikinci fırkası da Yemende bulunan Hanîfe oğullarıdır. Reisleri Müseylemetü’l-Kezzâb idi. Müseylemetü’l-Kezzâb (denen kâfir) Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin hayatında hicrî o-nuncu senesinin sonlarında peygamberlik iddia etti. Kendisinin
Allah’ın elçisi Müseylime’den, Allah’ın Resulü Muhammed’e: Şimdi, yeryüzünün yarısı benim, yarısı senindir“. Müseylemetü’l-Kezzâb, bu mektubu ile beraber, kendi ashabından iki kişiyi göndermişti. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri o iki adama:
-“Eğer “elçiler öldürülmez” [1] (prensibi) olmamış olsaydı, elbette sizin boyunlarınızı vururdum,” buyurdu.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Müseylemetü’l-Kezzâb’a şöyle cevâb yazdı:
Allah’ın Resulü Muhammed (s.a.v.)’den çok yalancı Müseyleme’ye; bundan sonra şimdi (iyi bil ki:)
Muhakkak yeryüzü Allah’ındır, onu kullarından dilediğine verir, sonuç Allah’tan layıkıyla korkanlarındır“.
Sonra Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, hastalandılar. Vefat ettiler.

Müseylemetü’l-Kezzâbın Sonu

Daha sonra, Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) Halid bin Velîd (r.a.)’ın komutasında büyük bir orduyu Müseylemetü’l-Kezzâb’m üzerine gönderdi. Hatta Allâhü Teâlâ hazretleri, Müseylemetü’l-Kezzâb’ı, Hazret-i Hamza bin Abdülmuttalib’in katili olan Hazret-i Vahşî (r.a.) in eliyle şiddetli bir harb’ten sonra helak ettirdi. Vahşî Mut”im bin Adiyy’in kölesi idi ve (r.a.) şöyle derdi:
-“Câhiliyet döneminde insanların en hayırlısını öldürdüm; İslâm döneminde ise insanların en şerlisini öldürdüm!” Yani benim câhiliyetim ve İslâmiyet’im demeyi murad ediyordu.

Esed oğullan

Üçüncü fırka, Esed oğulları olup reisleri, Tuleyha bin Huveylid idi. Tuleyha, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin hayatında mürted olup, peygamberlik iddia edenlerin sonuncusuydu. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin vefatından sonra kendisiyle savaşılan ilk riddet (dönme ve mürted) ehliydi.
Hazret-i Ebû Bekir (r.a.), Halid bin Velid’i (ordu ile) onun ü-zerine gönderdi. Şiddetli bir savaştan sonra, Halid bin Velid (r.a.) hazretleri onları hezîmete uğrattı. Bozguna uğradılar. Tuleyha mağlup olduktan sonra Şam taraflarına kaçtı. Bundan sonra gelip Müslüman oldu. Müslümanlığı güzel bir şekilde yaşadı.

Zekât Vermeyenlere savaş

Mürted olan Araplar,
“Biz namaz kılarız; amma zekâtı vermeyiz. Biz malımızı gasp ettirmeyiz!” dediler.
Bu konuda Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) ile konuşuldu. Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) buyurdular:
-“Allâhü Teâlâ hazretlerinin; “Hem namazı dürüst kılın ve zekâtı verin,” Kavl-i şerifleriyle aralarını cem ettiği (topladığı) namaz ile zekâtı birbirinden ayrıt edemem. Vallahi! Eğer onları Efendimiz (s.a.v.) hazretleri (zamanında zekât olarak) verdikleri oğlağı benim zamanımda vermeyecek olurlarsa, elbette o zekât için onlara savaş açarım!” buyurdu.
Allâhü Teâlâ hazretleri, Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) ile beraber büyük bir kalabalık gönderdi. Allah’ın peygamberi (Efendimiz s.a.v. hazretlerinin) üzerinde savaştığı şeyler (yani İslâm’ın düsturları hakkında) onlarla savaştı. Ta ki zekâtın farzıyetini kabul edinceye kadar….
Enes bin Mâlik (r.a.) buyurdular: (başlangıçta) sahabeler, zekâtı vermeyenlerle savaşmayı kötü gördüler. Buyurdular:
-“Onlar kıble ehlidirler! (Sadece zekât için onlarla savaşılmaz!”)

Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) kılıcını kuşandı. Tek başına savaşa çıktı. Neden sonra bütün sahabeler onun ardında (zekât vermeyenlere karşı savaşmak için) yola çıktılar.
İbni Mes’ûd (r.a.) hazretleri buyurdular:
-“Zekât vermeyenlerle savaşmayı başlangıçta kerih (ve kötü bir şey) gördük; ama sonuçta Hazret-i Ebû Bekir (r.a.)ı çok övüp takdir ettik!

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri 6/570-572.

[1] Elçiye zeval yoktur, prensibi eskiden beri dünya kamu oyunda kabul görmüş uluslararası diplomaside çok önemli bir prensiptir. Kendisini bilen devlet adamları ve şahıslar, kendilerine gelen elçilere asla zarar vermezler. Elçiler, olmazsa devletler ve kişiler arasında sağlam bir iletişimin sağlanması mümkün değildir.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »

Yemek Esnasındaki Âdâb – Su İçmenin Edepleri…

Posted by Site - Yönetici Ekim 17, 2014

Yemek duasi

Yemek Esnasındaki Âdâb

Bunlar şöyle sıralanabilir:
1) Yemeğe besmele ile başlamalıdır.
2) Sonunu elhamdülillah ile bitirmelidir. Hatta her lokma ile beraber bismillah denmesi çok güzeldir ki, oburluk onu Allah’ın zikrinden alıkoymasın,
3) Birinci lokma ile beraber bismillah, ikinci ile beraber bismillahirrahman, üçüncü lokma ile beraber bismillahirrahmânirrahim demelidir.
4) Besmeleyi, başkası da hatırlasın diye sesli söylemelidir.
5) Sağ el ile yemelidir.
6) Yemeğe tuz ile başlayıp, yemeği tuz ile bitirmelidir.
7) Lokmasını küçük tutmalı ve güzelce çiğnemelidir.
8) Bir lokmayı yutmadan diğer lokmaya elini uzatmamalıdır; zira boyle yapmak yemekte acelecilik yapmak demektir.
9) Yenebilecek hiçbir şeyi hor görmemelidir.
Hz. Peygamber yemeklerin hiçbirisini hor görmezdi. Eğer hoşuna giderse yerdi. Aksi takdirde yemezdi.12
10) Önünden yemelidir. Ancak meyvelerde istediği taraftan alabilir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Yemeğin senin tarafına düşen kısmından ye!13
Sonra Hz. Peygamber (s.a), ellerini meyveler üzerinde gezdirdi. Kendisine ‘Neden böyle yapıyorsunuz?’ denildiğinde şöyle buyurdu: ‘Meyveler bir çeşit değildir’.14
11) Yemeğin tepesinden ve ekmeğin ortasından yememelidir. Aksine ekmeğin kenarlarından kesmek suretiyle yemelidir. Ancak ekmek az olduğu zaman, ekmeği kopararak yemelidir.
12) Ekmeği de pişmiş eti de bıçakla kesmemelidir.
Çünkü Hz. Peygamber böyle yapmayı yasaklayarak15 şöyle demiştir:
Eti, ön dişlerinizle parçalamak suretiyle yeyiniz.16
13) Çömlek veya başka bir kabı ekmeğin üzerine koymamalıdır. Ancak ekmekle katık olarak yenen madde ekmek üzerine konabilir.
Çünkü Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Ekmeğe hürmet ediniz. Zira Allah ekmeği göğün bereketle-rinden indirmiştir.17
14) Elini ekmekle silmemelidir.
Çünkü Hz. Peygamber (s.a)şöyle demiştir:
Herhangi birinizin lokması elinden düştüğü zaman, onu kaldırıp ona yapışan tozları sildikten sonra (yemelidir). Onu şeytana bırakmamalıdır. Parmaklarını yalamadan önce, mendil ile silmemelidir. Çünkü kişi bereketin hangi yemekte olduğunu bilemez.18
15) ‘Sıcak yemeğe üflememelidir. Çünkü böyle yapmak, yasaklanmıştır’.19 Sıcak yemek yenebilecek dereceye gelinceye kadar sabretmelidir.
16) Hurmaları yedi, onbir veya yirmibir tane; yâni tek olarak yemelidir. Yahut da mümkün olduğu kadar yediği hurmaları tek sayıda bitirmelidir.
17) Hurmaların içinde bulunduğu kaba çekirdeğini atmamalıdır ve aynı zamanda çekirdekleri elinde de tutmamalıdır. Hurma çekirdeğini ağzından elinin dışına koyup sonra atmalıdır.
Çekirdeği ve tortusu olan her tane ve meyve de hurma hükmündedir.
18) Yemeğin artıklarını yemek tabağına dökmemelidir. Onları, tortular ve çöplerle beraber bir yere bırakmalıdır ki, başkası yanılıp onu yemesin.
19) Yemek esnasında fazla su içmemelidir. Ancak boğazında lokma kalırsa veya normal olarak susamışsa, o zaman su içebilir. Denildi ki, yemek esnasında su içmek, tıbben faydalıdır. Çünkü (doktorlara göre), su midenin düzenleyicisidir.

Su İçmek

Su içmenin edepleri şunlardır:
1) Testiyi sağ eline alıp bismillah deyip emmek suretiyle içmelidir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Suyu emerek yavaş yavaş içiniz. Onu, bolca nefes almadan içmeyiniz. Zira ciğer hastalığı bu şekilde su içmekten meydana gelir.20
2) Ayakta veya uzanmış iken içmemelidir. Çünkü Hz.Peygamber (s.a) ayakta su içmeyi yasaklamıştır.21
Buna rağmen Rasûlullah’ın ayakta su içtiği de rivayet edilmiştir. O halde bu iki rivayetin arasındaki zıtlığın giderilmesi ve telif edilmesi şöyledir: Hz. Peygamberin ayakta su içmesi, herhangi bir özürden dolayıdır.22
3) Suyu içerken testinin altından üzerine damlamamasına dikkat etmelidir.
4) İçmeden önce, testiyi kontrol etmelidir.
5) Ağzı testide iken nefes alıp vermemeli ve geğirmemelidir. Hamdederek testiyi ağzından meyilli bir şekilde uzaklaştırma nefesini alıp geğirdikten sonra besmele ile ikinci bir defa testiyi ağzına götürmelidir.
Zira Hz. Peygamber (s.a) içtikten sonra şöyle demiştir:
Hamd, suyu rahmetiyle tatlı ve zevkli yaratan Allah’a mahsustur. O Allah ki, günahlarımızdan ötürü suyu acı ve tuzlu kılmamıştır.23
6) Gerek testi ve gerekse cemaatin arasında dolaştırılan diğer su kapları olsun,bütün bunlar, sağdan başlayarak dolaştırılmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) süt içerken, Hz. Ebubekir Sıddîk (r.a) solunda, bir bedevî de sağında idi. Hz. Ömer de meclisin bir köşesinde bulunuyordu. Rasûlullah’ın süt kabını
bedeviye uzattığını görünce, Hz. Ömer (r.a) ‘Yâ Rasûlullah! Senin solunda duran Ebubekir’e versene’ demesine rağmen Rasûlullah, Hz. Ebubekir’e değil de göçebeye verdi ve şöyle buyurdu: ‘Sağdan başlayınız, sağdan, sağdan..,’24
7) Üç nefeste suyu içmelidir.
8) Başlangıcında besmele çekmeli, sonunda ise, Allah’a hamdetmelidir. Birinci nefesin sonunda elhamdülillâh, ikinci nefesi sonunda rabb’il-âlemin, üçüncü nefesin sonunda da errahmânirrahîm demelidir.
İşte yemek ve içmek hususunda söylediğimiz bu yirmiye yakın edeplerin varlığı rivayetlerle sabittir.

Kaynak : İhya-u Ulumiddin (İmam Gazali)

12) Müslim ve Buhârî, (Ebu Hüreyre’den)
13) Müslim ve Buhârî, (Ömer b. Ebî Seleme’den)
14) Tirmizî ve İbn Mâce
15) İbn Hibban,(Ebu Hüreyre’den zayıf bir senedle); Beyhakî, (Ümmü Seleme’den zayıf bir senedle)
16) Ebu Dâvud, (Hz. Âişe’den)
17) Müslim, (Enes ve Câbir’den)
18) Müslim
19) Ahmed, (İbn Abbas’tan)
20) Deylemî, Müsned’il Firdevs
21) Müslim, (Enes, Ebu Said vc Ebu Hüreyre’den)
22) Müslim ve Buhârî, İbn Abbas’tan Hz. Peygamber’in zemzem suyunu
ayakta içtiğini rivayet etmişlerdir.
23) Taberânî, (Ebu Câfer Muhammed b. Ali’den)
24) İmam Mâlik, İmam Ahmed, Müslim, Buhârî ve diğer sünen sahipleri, (Enes’ten)

Posted in Adab-ı Muaşeret, Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar, İhya-i Ulumuddin | Leave a Comment »

Zimmilerin Domuz ve şarabı…..İslâm’ın Yasakladığı Şeyleri Satmak….İnsanı Burmak

Posted by Site - Yönetici Ekim 16, 2014

Zimmilerin Domuz ve şarabı.....İslâm'ın Yasakladığı Şeyleri Satmak....İnsanı Burmak

Zimmilerin Domuz ve şarabı…..İslâm’ın Yasakladığı Şeyleri Satmak….İnsanı Burmak

İmam Muhammed (r.h.) buyurdular:
İslâm dininin Müslümana yapmayı menettiği her şeyi (İslâm ülkesinde yaşayan zimmî ve) müşriklerin de yapmalarına mani olurum. Ancak, şarap ve domuz eti hariç….
Lakin küfür ehlinin şarap ve domuzlarını alenen ve teşhîr ederek Müslüman sokaklarından geçirmelerine mâni olunur. Çünkü bunda Müslümanları (ve İslâm dinini) hafif görmek vardır. Onların (Müslümanların ülkesinde) müminleri hafife almalarına imkan vermeyiz.

İslâm’ın Yasakladığı Şeyleri Satmak

Eğer onların (Hıristiyanların ve bütün gayri müslimlerin) herhangi bir bayramları gelirse, saliplerini ortaya çıkartmalarına izin verilmez.
Zurna, tambur gibi çalgı aletlerini açıkça satışları onlara yasaklanır. Teğannî ve bundan başka Müslümanların men olundukları her şeyden men olunurlar.

Yeni Kilise Yapmak

Hıristiyanlar, yeni kiliseler yapmaktan da men olunurlar….

İnsanı Burmak

Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
-“İslâm’da burmak yoktur, kilise de yoktur.” [Nasburrâye c. 3, s. 453,]
Hadis-i şerifte geçen, “burmak“tan maksat, insanı burmaktır.

Hayvanları Burmak Caizdir

Hayvanların (Öküz, koç ve teke gibi) hayvanları burmak caizdir. Biz bunu söyleriz (buna göre fetva veririz…) Nasıl ki insanların etine olan ihtiyacından dolayı hayvanların kesilmesi caiz olduğu gibi; insanların menfaati olduğu zaman hayvanları burmak caiz olur….

Burulmuş İnsan

Sual: Eğer sen, “Adem oğlunu burmakta da (hayaları burmak gibi) menfaat vardır!” (İnsanı burmak neden caiz olmasın?)” dersen,
Cevâb: Denilir ki: İnsanı burmakta hiçbir menfaat yoktur. Çünkü burulmuş insanın da burulmamış insan gibi kadınlara bakması asla caiz değildir.
Bostanü’l-Ârifîn” kitabında da böyledir.

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 6/567-568.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: , , | Leave a Comment »

Hatîm (Hutaym) Kimdir ?

Posted by Site - Yönetici Ekim 15, 2014

20120603_194237 copy.jpgf67

Hatîm (Hutaym) Kimdir ?

Adı Şurayh bin Dabîa el-Bikrî idi.
Şurayh Yemenden Medine-i Münevvereye geldi.
Atlarını (ve beraberlerindekini) Medine-i münevverenin dışında bıraktı. Tek başına Medineye girdi.
Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin huzuruna çıktı.
Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine sordu:
-“Senin insanları kendisine davet ettiğin (din) nedir?”
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
Lâ ilahe illallah” Allah’tan başka ilâh (mabûd) olmadığına, şehâdet etmek, namaz kılmak ve zekat vermeye, davet ediyorum…”
Şurayh: -“Güzel! Ancak benim bazı âmirlerim var.
Onlarsız kesinlikle bir iş yapamam!
Umarım ki ben gider Müslüman olur ve onları da getiririmi” dedi. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri (daha önce) ashabına:
-“Rabialılardan size şeytanın diliyle konuşan bir adam gelecek...” demiş idi…
Sonra Şurayh Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin huzurundan çıkıp ayrıldı. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ashabına:
-“Bu adam kâfir olarak içeriye girdi. Ve aynı kafa ile geri döndü.
Bu adam Müslüman olmadıl” buyurdular.

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 7/104-105

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Kim Kimdir ?, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »

Gayri Müslim Memur Edinmek

Posted by Site - Yönetici Ekim 15, 2014

Gayri Müslim Memur Edinmek

Gayri Müslim Memur Edinmek

Rivayet olundu:
Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a.) buyurdular:
-“Ömer bin Hattab (r.a.) hazretlerine dedim ki;
-“Benim Hıristiyan bir kâtibim var!” dedim. Hazret-i Ömer (r.a.) bana buyurdular:
-“Ne olmuş sana? Allah seni kahretsin! Neden hanîf (İslâm dini) üzere olan bir katip edinmedin?
Sen, Allâhü Teâlâ hazretlerinin şu kavl-i şerifini işitmedin mi?
Ey o bütün imân edenler! Yehûd ile Nasârâ’yı yâr tutmayın; onlar ancak birbirlerinin yaranıdırlar. İçinizden her kim onlara yardaklık ederse, muhakkak onlardan madûddur. Allah ise, zulmedenleri doğru yola çıkarmaz.” [el-Mâide; S/51,]
(ben ona);
-“Onun dini ona! Bana onun kâtipliği lazım!” dedim. Hazret-i Ömer (r.a.) buyurdular:
-“Allâhü Teâlâ hazretleri, onları küçülttüğü zaman, siz onlara (Yahudî ve Hıristiyanlara) saygı göstermeyin!
ikramda bulunmayın!
Onlar, Allâhü Teâlâ hazretlerine ihanet ettikleri zaman; onlara asla güvenmeyin!
Allâhü Teâlâ hazretleri, onları uzaklaştırdığı zaman, onları kendinizden uzak tutun!” [Beyhakî: 9384,]

Rivayet olundu:
Hazret-i Ömer (r.a.) buyurdular:
Görmenin kıyamı, ancak onunla olur!
Farz etki Hıristiyan memurun öldü, o zaman ne edeceksin? İşte şimdi bu saatte onu yaptı. Ondan müstağni oldu. Ve onun yerine Müslüman bir memur (kâtip) tayin et!” buyurdu.

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 6/564-565.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »

Hıristiyanların Mamudiye (vaftiz) Suyu..

Posted by Site - Yönetici Ekim 14, 2014

Hıristiyanların Mamudiye (vaftiz) Suyu..

Hıristiyanların Mamudiye (vaftiz) Suyu..

Şeyhü’l-Ekber Muhyiddin-i Arabî (k.s.) el-athar (tertemiz) hazretleri buyurdular:
Dımışk (Şâm-ı şerifte gördüm, (Müslüman) erkek ve kadınlar, Hıristiyanlarla dostluk ediyorlar, onlara müsamaha (hoşgörüyle) muamele ediyorlardı. Onların büyükleri küçük çocuklarıyla beraber Kiliselere gidiyorlardı. “Mamûdiyye (vaftiz) suyundan çocukların üzerine teberruken serpiyorlardı…
İşte bu küfürdür. Bundan Allah’a sığınırız.

Mamûdiyye Suyu

Mamûdiyye (vaftiz) [1] suyu, Hıristiyanların bir suyudur. San renktedir. Yani doğan çocuklarını o suya batırırlar. Böylelikle yeni doğan çocukların o suya batırılmakla temizlendiğine inanırlar. Başkalarının (Müslümanların çocuklarını) sünnet etmeleri gibi bir şeydir.

Yılbaşını Kutlamak

Hıristiyanların Nevruz gününe tazim etmeyi buna kıyâs et!
Hıristiyanların yılbaşı günlerinde onlara bir şeyler hediye etmek o günü kutlamak, yılbaşını kutlamak için onlara katılmak ve müşterek hareket etmekte (mamûdiyye suyuna teberruken kullanmanın küfür olduğuna) kıyâs edilmelidir.
Bazı işlerde ve özellikle dostluk damarlarını kesmede iyi tedbir alıp hisbe etmek lazımdır. “Multakatatü’n-Nâsırî” isimli kitapta buyuruldu: “Müşriklerin ûd (ve diğer çalgı âletlerini) çalmalarını bırakmam (izin vermem).”

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 6/565-566.

[1] Ma’mûdiyye suyu yani vaftiz. Hıristiyanlığa girme alameti ve Hıristiyanlığın şartı sayılan yedi merasimden biridir. Vaftiz Ortodokslarda suya girmekten, Katoliklerde üzerine su serpmekten İbarettir. Vaftize Arapçada “ta’mid” vaftiz suyuna da “Ma’mûdiyye suyu” denilir. Hıristiyanların bozuk İnançlarına göre, vaftiz, Hz. Adem’le Havva’dan intikal eden ilk (aslî) günahtan arınma olmakla beraber, kişinin yeni bir hüviyete bürünerek Allah’ın krallığına katılmasının takdisi manalarına da gelir. İlk günah İnancı Hıristiyanlıkta önemli bir unsurdur; bir günahtan kurtulmanın tek yolu da vaftiz olmaktır:
Tarih boyunca vaftiz, kiliselerde kişinin tamamen suya daldırılması, vücudunun bir kısmının suya batırılması, başına su dökülmesi veya üstüne su serpilmesi vb. şeklinde uygulanmıştır.
Vaftiz, doğan çocuğun Hıristiyan dinine kabulünü sağlayan bir işlemdir. Vaftiz, ileri yaşlarda da yapılır; çünkü vaftiz edilen kişinin, o zamana kadar işlediği bütün günahlarından kurtulacağına dair Hıristiyanlarda kesin ve bozuk bir inanç vardır. Müslümanlar gidip, Hıristiyanların inançlarından dolayı yaptıkları şeyleri yaptığı zaman onların inançlarını benimsemiş olmuş olurlar.
Yahudî, Hıristiyan, Mecûsi, Müşrik ve putperestlerin alâmet-i farikalarını benimseyerek yapmak kişinin imanına zarar verir. İşte bu küfürdür…

.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar, Yılbaşı Kutlamaları Küfürmü ? | Leave a Comment »