Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Archive for the ‘Fatih Sultan mehmet’ Category

Karar: Fatihin Elinin Kesilmesine..!

Posted by Site - Yönetici Kasım 16, 2017

Karar: Fatihin Elinin Kesilmesine..!

Üsküdar’da sahile çok yakın bir mahkeme vardır … Adı Fatih Mahkemesi’dir… İstanbul’u fetheden sultanın elinin kesilmesine karar verilen yer… İşte olayın başı, mahkemesi ve sonu…

Bir devletin iki temel vazifesi vardır: Birincisi, ülke sınırları içinde adaleti ayakta tutarak vatandaşlarının haklarını korumak ve ikincisi de vatanın sınırlarını düşmanlara karşı savunmaktır. İşte şanlı Osmanlı Devleti’nin etrafını saran düşman devletlerin toplam nüfuslarının kendinden 3-4 kat fazla olmasına rağmen 600 yılı aşkın bir süre böyle bir coğrafyada ayakta kalabilmesinin sırlarından biri de bu adaleti ayakta tutma çabasıdır..

İşte o adaletin zirveye ulaştığı dönemden altın bir sayfa:

Belgrat’ta düşmanı ters yüz eden ve daha 21 yaşında iken İstanbul’u fethedip Bizans’a haddini bildiren büyük sultan Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’u fethettikten sonra yaptıracağı camiin belli bir sayıda sütuna oturtulmasını ister ve Rum mimar Sinan Atik’e bu mevzuda talimat verir. Fakat Rum mimar, bu talimata uymayarak sütun sayısını eksik tutar ve Fatih’e göre önemli bir mimarî hata işler. Bunun üzerine Fatih, Rum mimarın elinin kesilmesini emreder ve mimarın eli kesilir. Bunun üzerine eli kesilen Mimar Sinan Atik, padişah aleyhine dava açar. İstanbul Kadısı Hızır Bey mimarın şikayetini kabul ederek davayı açar.. Fatih Han da kararı mahkeme salonunda davacı ile aynı hizada ve ayakta dinler. Üsküdar’da yapılan mahkemenin sonucunda Rum mimar davasında haklı bulunarak kısas ile Fatih Han’ın elinin kesilmesine karar verilir..

Bir cihan sultanının aleyhine çıkan kararla irkilen Rum mimar bu adaleti gördükten sonra ailesinin geçinebileceği nafakanın temini şartıyla davasından vazgeçer. Ve böylece davacının geri adım atmasıyla Fatih’in eli kesilmekten kurtulmuş olur.

Fatih Han şahsi mal varlığından karşılanmak kaydıyla günde 10 altın tazminata mahkum olur ve hatta kısastan kurtulduğu için, bu tazminatı kendiliğinden 20 altına çıkarır.

Evliya Çelebi’nin naklettiğine göre Fatih Han, mahkemeden sonra Hızır Çelebi’ye dönerek: “Eğer Allah’ın hükmüyle hükmetmeseydin, şu kılıçla senin kelleni indirecektim!” der. Bunun karşısında Hızır Çelebi de “Eğer verdiğim hükmü kabul etmeseydin, ben de adaleti uygulayacaktım!” diyerek sakladığı hançeri göstererir..”

Bu davanın görüldüğü Üsküdar Gülfem Mahallesi’ndeki 11 numaralı kırmızı taş bina günümüzde de ziyaretçilere açıktır..

Şerife Şevval Kardelen

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Fatih Sultan mehmet, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar, Şerife Şevval Kardelen | Etiketler: | 1 Comment »

Ömrü boyunca, iki imparatorluk, dört krallık ve on bir prensliği kendine bağladı; Fatih Sultan Mehmed…

Posted by Site - Yönetici Haziran 15, 2012

Ömrü boyunca, iki imparatorluk, dört krallık ve on bir prensliği kendine bağladı; Fatih Sultan Mehmed…

– Arapça ve Farsça olmak üzere 7 dil biliyordu. Latinceyi anadili gibi konuştuğu rivayet edilir.

– Şairdi. Mahiyetindeki 185 şairden 30’unu maaşa bağladı.

– Ünlü ressam Bellini’yi İstanbul’a getirtip kendi portresini yaptırdı.

– İstanbul’un fethi için, Musluhiddin ve Saruca Serkan gibi, Osmanlı mühendislerinin yanında, Macar Urban’a Edirne’de, “şahi” adı verilen toplar döktürdü. Bu toplar, Bizans’ın yanı sıra Avrupa asırlardır süren feodaliteyi de bitirecekti…

– Kanuni’den çok önce, bir kanunname ve bir anayasa hazırlattı.

– Otlukbeli’de Uzun Hasan’ı yenince, zaferini kutlamak için 40 bin esiri serbest bıraktı.

– Otuz yıllık saltanatı süresince, yirmi beş askeri harekata bizzat komuta etti.

– 900 bin km. olan Osmanlı topraklarını, 2 milyon 214 bin km.’ye çıkardı.

– Venedik Kralı tarafından planlanan on dört suikast girişiminden sağ kurtulmayı başardı. Ölümü hakkında “suikast” şüpheleri halen vardır.

– Ölümün ardından Papa, kutlama amacıyla üç gün boyunca gece-gündüz durmaksızın çanlarını çaldırdı.

– Ömrü boyunca, iki imparatorluk, dört krallık ve on bir prensliği kendine bağladı.

– Hristiyanlar tarafından, Osmanlı Türklerinin İstanbul’u fethettiği gün “dünyanın sonu” şeklinde tanımlandı.

– Son yapılan anketlere göre, akla ismi ilk gelen Osmanlı sultanı olmuştur.

– Birçok tarihçiye göre Fatih, devlet-i ebed müddet geleneğinin son hükümdarıydı…

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Fatih Sultan mehmet, Güncel, Gündem, Genel, Tarih, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »

ÖFKEYİ DİNDİREN SÖZ

Posted by Site - Yönetici Nisan 3, 2008

Fatih sultan mehmet hazretleri

ÖFKEYİ DİNDİREN SÖZ

Ashab-ı kiramdan Süleyman bin sured r.a. buyuruyor ki;
Rasulullah .sa.v. ile beraber oturuyordum. O sırada iki adam birbirlerine öfkeyle kötü söz söylüyorlardı.Bunlardan birinin yüzü kıpkırmızi olmuş,şah damarları şişmişti.
Bunun üzerine Rasulullah s.a.v. şöyle buyurdu;
Ben bir kelime biliyorum,şayet o adam onu söylemiş olsa kanedinde bulduğu bu hal (öfke) ondan giderdi.Eğer euzü billahi mineş-şeydanirracim derse bu hal ondan gidecektir.”buyurdu.

FATİH SULTAN MEHMED HANIN DOĞUMU

ikinci sulan Murad hanın oğlu Sultan ikinci Mehmed han 1429 senesinde edirnede eski sarayda sabaha karşı Hüma hatundan dünyaya geldi.
Sultan ikinci Murad K. kerimde sure-i fethin ilk ayetlerine başlarken şehzadesinin dünyaya geldiğini müjdelediler.Şair padişah “Ya öyle mi,elhamdülillah ravzayı muradda bir gül-i Muhammedi açtı.” dedi.Böylece şehzadenin isminide koymuş oldu.Cuma günü vezirlerin ,emirlerin ve alimlerin hazır bulunduğu bir toplantıda iki rekat şükür namazı kıldıktan sonra kucağına verilen kundaklı bebeğin kulaklarına tekbir ve ezanla 3 defa Mehmed bin Murad diye seslendi.
Hoca Sadeddin Tacut-teravihde diyoru ki:
Fatih sultan mehmed hanın doğduğu sene yeryüzünde fevkaladelikler meydana gelmiştir.Doğduğu günlerde gündüz vakti gökyüzünde yıldızlar gecedeki gibi göründü.Büyük bir kuyruklu yıldı doğdu ve İstanbulun ucundan diğer ucuna uzanmış gibi seyredildi.O sene doğan çocukların çoğu erkekti.Hayvanlar ikiz yavruladılar.Atların yavruları erkek,ahır hayvanlarının dişi oldu.Tarlalarda ki hububat taneleri çok iri olup,bağ ve bahçeler meyva bolluğuna ğark oldu.Tarihçi Hmmer de benzerini yazmıştır.

(Osmanlı Tarihi)

Posted in Diger Konular, Dini Konular, Fatih Sultan mehmet, Güncel, Gündem, Genel, Osmanlılar, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »

Fatih Sultan Mehmet`in Bedduası

Posted by Site - Yönetici Eylül 18, 2007

Fatih Sultan Mehmet`in BedduasıAkşemseddin ( k.s.) Hazretlerinin Nasihatlerinden

Fatih Sultan Mehmet`in Bedduası

Fatih Sultan Mehmet Han’ın Ayasofya ile alakalı bedduasının hışımına mı uğradık?

O’nun vasiyet namesindeki şu bedduayi hatirlamak acaba bizi bir uyanış ve silkenişe kavuşturabilir mi?:

Benim bu camimi, camilikten çıkaranlar, ALLAH’ın (c.c), meleklerin ve bütün müslümanların lanetine uğrasınlar!..
Onlar, hiçbir zaman hafiflemeyen bir azap içinde bulunsunlar!..
Yüzlerine bakan ve kendilerine şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın!..” Amin.

.

 

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Fatih Sultan mehmet, Güncel, Gündem, Güzel Sözler, Genel, Osmanlı Tarihi, Osmanlılar, Türkiye, Yorumlar, İbretlik, İlginç, İslam Tarihi | Etiketler: | 3 Comments »

( ADALET ) İki Papazın Zindandan Çıkması

Posted by Site - Yönetici Eylül 14, 2007

Fatih sultan Mehmet han, iki Papazın Zindandan Çıkması

 İki Papazın Zindandan Çıkması

İstanbul’un fethinden sonra Hazreti Fatih bütün mahkumları serbest bırakmıştı. Fakat bu mahkumların içinden iki papaz zindandan çıkmak istemediklerini söyleyerek dışarı çıkmadılar. Papazlar Bizans imparatorunun halka yaptığı zülüm ve işkence karşısında ona adalet tavsiye ettikleri için hapse atılmışlardı. Onlar da bir daha hapisten çıkmamaya yemin etmişlerdi.

Durum Hazreti Fatih’e bildirildi. O, asker göndererek, papazları huzuruna davet etti. Papazlar hapisten niçin çıkmak istemediklerini Hazreti Fatih’e de anlattılar. Fatih o dünyaya kahreden iki papaza şöyle hitap etti:

– Sizlere şöyle bir teklifim var: Sizler İslam adaletinin tatbik edildiği memleketimi geziniz, müslüman hakimlerin ve müslüman halkımın davalarını dinleyiniz. Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz, hemen gelip bana bildiriniz ve sizler de evvelki kararınız gereğince uzlete çekilerek hâlâ küsmekte haklı olduğunu isbat ediniz.

Hazreti Fatih’in bu teklifi papazlar için çok cazip gelmişti. Hemen Padişahtan aldıkları tezkere ile İslam beldelerine seyahate çıktılar. İlk vardıkları yerlerden biri Bursa idi… Bursa’da şöyle bir hadiseyle karşılaştılar:

Bir Müslüman bir yahudiden bir at satın almış, fakat hiçbir kusuru yok diye satılan at hasta imiş. Müslümanın ahırına gelen atın hasta olduğu daha ilk akşamdan anlaşılmış. Müslüman sabırsızlıkla sabahın olmasını beklemiş, sabah olunca da erkenden atını alıp kadının yolunu tutmuş. Fakat olacak ya, o saatte de kadı henüz dairesine gelmemiş olduğundan bir müddet bekledikten sonra adam kadının gelmeyeceğine hükmederek atını alıp ahırına götürmüş. Atını alıp götürmüş ama at da o gece ölmüş.

Hadiseyi daha sonra öğrenen kadı, atı alan müslümanı çağırtıp meseleyi şu şekilde halletmiş:

– Siz ilk geldiğinizde ben makamımda bulunsa idim, sağlam diye satılan atı sahibine iade eder, paranızı alırdım. Fakat ben zamanında makamımda bulunamadığımdan hadisenin bu şekilde gelişmesine madem ki ben sebep oldum, atın ölümünden doğan zararı benim ödemem lazım, deyip atın parasını müslümana vermiş.

Papazlar islam adaletinin bu derece ince olduğunu görünce parmaklarını ısırmışlar ve hiç zorlanmadan bir kimsenin kendi cebinden mal tazmin etmesi karşısında hayret etmişler.

Mahkemeden çıkan papazların yolu İznik’e uğramış. Papazlar orada şöyle bir mahkeme ile karşılaşmışlar:

Bir müslüman diğer bir müslümandan bir tarla satın alarak ekin zamanı tarlayı sürmeye başlar. Kara sabanla tarlayı sürmeye çalışan çiftçinin sabanına biraz sonra ağzına kadar dolu bir küp altın takılmaz mı? Hiç heyecan bile duymayan Müslüman bu altınları küpüyle tarlayı satın aldığı öbür müslümana götürüp teslim etmek ister;

– Kardeşim ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altını değil. Eğer sen tarlanın içinde bu kadar altın olduğunu bilseydin herhalde bu fiata bana satmazdın. Al şu altınlarını, der.

Tarlanın ilk sahibi ise daha başka düşünmektedir. O da şöyle söyler:

– Kardeşim yanlış düşünüyorsun. Ben sana tarlayı olduğu gibi, taşı ile toprağı ile beraber sattım. İçini de dışını da bu satışla beraber sana verdiğimden, içinden çıkan altınları almaya hiçbir hakkım yoktur. Bu altınlar senindir dilediğini yap, der. Tarlayı alanla satan anlaşamayınca mesele kadıya, yani mahkemeye intikal eder. Her iki taraf iddialarını kadının huzurunda da tekrarlarlar.

Kadı, her iki şahsada çocukları olup olmadığını sorar. Onlardan birinin kızı birinin de oğlunun olduğunu öğrenir ve oğlanla kızı nikahlayarak altını cehiz olarak verir.

Papazlar daha fazla gezmelerinin lüzumsuz olduğunu anlayıp doğru İstanbul’a Hazreti Fatih’in huzuruna gelirler ve şahit oldukları iki hadiseyi de aynen nakledip şöyle derler:

– Bizler artık inandık ki, bu kadar adalet ve biribirinin hakkına saygı ancak İslam dininde vardır. Böyle bir dinin salikleri başka dinden olanlara bile bir kötülük yapamazlar. Dolayısıyla biz zindana dönme fikrimizden vazgeçtik, sizin idarenizde hiç kimsenin zulme uğramayacağına inanmış bulunuyoruz, derler. (1)

Kaynak:
1) Büyük Dini Hkayeler, İbrahim Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi

Posted in ADALET, Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Hikayeler, Fatih Sultan mehmet, Güncel, Gündem, Genel, Osmanlı Tarihi, Osmanlılar, Türkiye, Tevazu, İbretlik, İlginç | Etiketler: | Leave a Comment »

Fatih,Ayasofyaya at üstünde değil,yaya olarak girmiştir

Posted by Site - Yönetici Temmuz 17, 2007

Akşemseddin ( k.s.) Hazretlerinin Nasihatlerinden

FATİH,Ayasofyaya at üstünde değil,yaya olarak girmiştir

İstanbul’un fethinden bir gün önce Ayasofya’da imparatorun, bütün devlet ve saray erkanının göz yaşlarıyla katıldığı büyük bir ayin yapılır. Bu Ayasofya’da yapılan son ayindir. Ayrıca sokaklardan papazların idare ettiği ayin alayları geçirilmiş, bütün halk bu alaylara katılmış, İstanbul’un içi “Kyrie eleison” yani Ya Rabbi bize merhamet et dualarıyla çınlamış, kadın ve çocukların vaveylaları içinde yoluna devam eden alay surlara kadar ilerleyerek Bizans’ın son tahkimatını takdis etmişlerdir.

Türkler İstanbul’u zaptettikleri zaman (29 mayıs 1453) müdafaasız halk kiliseye sığınmıştı. Halk şu inancı taşıyordu; Türkler Büyük Konstantin sütununun yanına kadar geldiklerinde gökte bir melek zuhur edecek ve bunu gören Türkler bir daha dönmemek üzere Asya’da ki vatanlarına (İran sınırı) çekileceklerdi. Fakat Türkler gelmişler mabedin kapılarını açarak içeri girmişler ve orada korkudan birbiri üstüne yığılmış olan erkek ve kadınları esir etmişlerdir. Burada cebren içeri girmek mecburiyetinde kalan Türk askerleri hiç kimsenin hayatına dokunmamış ve yalnız esir almakla yetinmişlerdir. Türk ordusu değil Ayasofya’ya sığınanları öldürmek, İstanbul’a girdiği vakit Fernand Grenard’ın ifadesiyle yalnız silahla mukavemet gösterenleri ve vaziyetleri şüpheli görülenleri öldürmüşler, mütebakisini esir etmişlerdir.

Kapılarını kırıp Ayasofya’ya giren Fatih’in askerlerinin yaptıklarını abartılı bir şekilde anlatan Dukas, mâbedin içinde hiçbir şey bırakmadılar der. Ayasofya da dahil sanat ve kültür eserlerini tahrip edenler Türkler değil, bir kısım batılı kaynakların da teslim ettiği gibi, Türklerden iki buçuk asır önce İstanbul’u Bizanslılardan zaptetmiş olan Avrupa Haçlılarıdır. Şurası unutulmamalıdır ki, Osmanlılar Ayasofya’nın çan kulesini bile yıkmamışlardır. 1847-1849 yılları arasında gerçekleşen tamirde İsviçreli mimarlar Bizans devri mozayiklerinin hâlâ çok iyi durumda olduğunu görmüşlerdi. Eğer Türkler tahripkar davransaydı mozayiklerden eser bile kalmazdı. Zaten harap ve perişan bir halde olan İstanbul’u alan Fatih, derhal imar faaliyetlerine başlamıştır. Türk fethi Bizansı yıkmış ama İstanbul’u kurtarmıştır.

Andre Clot, Fatih Sultan Mehmet adlı eserinde, öyle görünüyor ki büyük kilisede çok az kan döküldü. Türkler orada bulunanları tutuklayıp sonradan köle yapmakla yetindiler der. Yine aynı yazar Fatih’in akşam sivillerin tutuklanmasının durdurulmasını ve yağmalamaya son verilmesini emrettiğini, orduya mensup her kişiye, her askere kent halkını, kadınları ve çocukları öldürmeyi veya köle almayı da bunlara karşı kötü davranılmasını yasaklıyorum. Bu emre karşı gelen herkes öldürülecektir dediğini nakleder. Osmanlılar merhametli davranmayı kan dökmeye tercih etmişlerdir. Ayasofya sahasını hiçbir katl veya idam lekesi kirletmemiştir.

Fatih, umumiyetle rivayet olunduğu gibi, at üzerinde değil, fakat yaya olarak kiliseye girmiş ve müezzine ezan okutarak maiyeti ile beraber namaz kılmıştır[. Maalesef ünlü ressam Delacroix, Paris Louvre Müzesinde bulunan Fatih’in Ayasofya’ya girişini temsil eden tablosunda sultanı atıyla mabede girer gibi göstermiştir. Hata etmiştir. Fatih Ayasofya’ya girince secde-i şükrana kapanmış, iki rekat namaz kılmış, ilk ezanın da bu sırada okunduğu rivayet edilmiştir.

Fatih düzenlenen tören alayı ile şehre girince kuvvetli rivayete göre doğruca Ayasofya’ya gitmiştir. Osmanlı Türklerinde bir gelenek olarak devam eden, asırlardır tatbik edilen bir kural vardır. Bu kural bir memleket veya kale fethedildiği vakit ordu içeriye girip burçlara bayrak çekerken surların üstünde ezan sesleri yükselir ve şehrin en büyük kilisesi derhal camiye tahvil edildikten sonra ilk Cuma namazı bu ilk camiide kılınırdı. Bu tarihi ve milli an’ane gereği Fatih vakit geçirmeden Ayasofya’yı camiiye tahvil etmek gayesiyle Ayasofya’ya yönelmiştir. Fatih buraya gelince atından inerek yaya olarak içeriye girmiştir. Burada belirtmek gerekir ki Fatih at üzerinde değil yaya olarak mâbede girmiştir. Fatih mâbedin azametini görünce hayran kalmıştır. O sırada bir Türk askerinin mabedin mermerlerinden birisini kırmakta olduğunu görünce Fatih, bu tahribatı neden yaptığını sormuş, o asker de din için yaptığını söylemiştir. Fatih bu askerin tahribatına mani olmuş, askeri yakın koruma dışarı çıkarmıştır. Fatih burada “servet ve esirler size yeter, şehrin binaları bana aittir” der.

Yanında bulunan bazı İtalyan ve Rumlar’ın rivayetine göre Fatih, mozaiklerin sökülmesi teşebbüsünde bulunan mimarlara hitaben; “Durunuz! Bu mozaik resimleri günaha sebep olmamaları için bir kireç tabakasıyla örtmekle yetininiz! Fevkâlâde olan bu kakmaları koparmayınız” demiştir. 1930’lı yıllarda Amerikan Bizans Ensititüsü namına Ayasofya mozayiklerini araştırmakla görevli Thomas Whittemore “bu mozayiklerin hiç birinde insan tarafından tahribat ika edildiğine ait bir iz görülmemiştir. Hatta binanın her tarafında yüzlerce haçlar hiç bozulmadan kalmış olup binanın uzun müddet Türkler tarafından muhafaza edildiğine şehadet etmektedir”.Ayasofya İstanbul’un fethinde usulden olduğu üzere şehrin büyük kilisesi olarak camiye çevrildi.

Bizans tarihçisi Dukas, Ayasofya’da ilk ezanın okunmasından ve ilk namazın kılınmasından duyduğu ızdırabı şöyle dile getirir “adem-i meşruiyetin veledi, Deccal’ın mübeşşiri, mihraptaki mukaddes din taşının üstüne çıkarak, namazını kıldı. Nedir bu nekbet ? Heyhat nedir bu dehşet veren acibe, eyvah ne olacağız? Vay vay, neler görüyoruz? Altında havarilerin ve şehitlerin mübarek bakiyeleri medfun bulunan bu mukaddes mihrap üzerinde bir Türk, bu mihrabın üzerinde bir dinsiz ? Ey güneş titre ! Allah’ın kuzusu nerededir? Bu mihrap üzerinde kurban olan, yenilen ve hiçbir zaman tükenmeyen Babanın oğlu nerede ? Hakikaten fasit bir neticeye vardık, günahlarımızdan dolayı bizim ibadetimiz, diğer milletlere nispetle, hiç nazarı itibara alınmamıştır.

Fethin üçüncü günü Cuma günü Fatih, Ayasofya’ya gelip ilk Cuma namazını askerleriyle beraber kılmıştır. İmamete İstanbul’un fethinin manevi mimarı Akşemseddin geçmiş, ilk olarak Fatih namına hutbeyi de bu nurani zat okumuştur. Bu arada üç gün zarfında bir de tahtadan minare yapılmıştır. Yapılan minber ve mihrap zamanımıza ulaşmamıştır. (Şimdiki mihrap ve minber daha sonra yapılmış olup Fatih’in yaptırdığı değildir. 16. yüzyılın izlerini taşır.

Okunan bu hutbe Osmanlılar içinde okunan hutbelerin belki de en mukaddesi, en sevinçlisi, en büyük şan ve şerefe sahip olanı idi. Çünkü o güne kadar sekiz buçuk asırdan beri bütün müslümanların ulaşmayı şiddetle arzu ettikleri bir fethi Cenab-ı Hak tarafından Osmanlı padişahlarına ve onun tebasına verildiğini ilan etmekte idi. Fethin komutanı ve gazileri, sahabe-i kiramın bile şiddetle arzu ettikleri büyük bir saadete ve Hz. Peygamberin “ne güzel komutan ve ne güzel asker” övgüsüne mazhar olmuşlar idi

.

 

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Fatih Sultan mehmet, Güncel, Gündem, Genel, Osmanlı Tarihi, Osmanlılar, Tarih, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »

 
%d blogcu bunu beğendi: