Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Archive for the ‘Tavsiyeler’ Category

Yaşarken rakı içerde ölürken zemzem ister.

Posted by Site - Yönetici Eylül 5, 2020

Yaşarken rakı içerde ölürken zemzem ister.

Yaşarken mini etek giyerde ölürken kefen ister.

Yaşarken şarkı dinlerde ölürken yasin ister,

Cehennem yolcusu gibi yaşarda cennete gitmek ister.

Allahım sen bizlere doğru yolu göster ve bizleri doğru yola ilet.
Amin.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: | Leave a Comment »

Hastalık Günahlara Keffaret Olur

Posted by Site - Yönetici Eylül 4, 2020

Hastalık Günahlara Keffaret Olur

Evliyâdan Yazıcızâde Mehmed Hazretleri Meğâribü’z-Zamân kitabında şöyle nakleder:
Mümin bir kimse hasta olduğu zaman Hak Teâlâ (c.c.) o kimseye dört melek gönderir:

Birine o kimsenin kuvvetini almasını emreder, o kimse zayıflar.

Birine o kimsenin ağzından yemeğin lezzetini almasını emreder, o kimse de yemek iştahı kalmaz.

Birine de yüzünün nûrunu almasını emreder, o kimsenin benzi sararır.

Diğerine ise o kimsenin günahlarını almasını emreder. Melekler de bunları yaparlar.

Cenâb-ı Hak, o kulunu iyileştirmeyi dilediğinde, vazifeli meleklere emreder, kuvvetini, yüzünün nûrunu, tad ve lezzet alma melekesini iâde ederler.

Günâhını alan meleğe ise günahlarını geri verdirmez.
O melek, Mevlâ’ya secde edip: “Yâ Rabbi, biz dört melek idik. Diğerleri aldıklarını geri verdiler. Ben aldığımı geri vermedim.” der.

Cenâb-ı Hak buyurur ki: “Kulumu hastalıkla imtihan edip günahlarını bağışladıktan sonra onları tekrar iâde etmek şânımdan değildir.”

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: | Leave a Comment »

Sahabe-i Kiram ve Bizler

Posted by Site - Yönetici Ağustos 30, 2020

Sahabe-i Kiram ve Bizler

Hasan (Basrî k.s.) hazretleri buyurdular:
Bedir savaşına katılmış olan yetmiş kadar sahabe-i kiram (r.a. ecmeîn) hazerâtını gördüm. Onlar, Allâhü Teâlâ hazretlerinin kendilerine helal kıldığı şeylerden (öyle kaçınırlardı ki,) Allâhü Teâlâ hazretlerinin size haram kılmış olduğu şeylerden sizin zahid olmanız (çekinmenizden) daha çok zâhid idiler…
Onlar, sizin rahatlığa sevinmenizden çok daha şiddetli bir şekilde belâlara seviniyorlardı.
Eğer sizler, onları görmüş olsaydınız, elbette;
-“Muhakkak bunlar deli!” derdiniz.
Eğer o sahabeler, sizin en seçkinlerinizi ve en hayırlılarınızı görmüş olsalardı elbette ki;
-“Bunlar için asla kurtuluş yoktur!” derlerdi.
Ve eğer onlar, sizin en şerlilerinizi görmüş olsalardı; onların hesap gününe iman etmediklerine hükmederlerdi.
O sahabelere, eğer dünya malı arz olunsaydı, kalblerinin bozulma korkusundan onu terk ederlerdi.

İsmail Hakkı Bursevi (k.s. ) Ruhu’l Beyan Tefsiri: 9/421-422.

Posted in Ashab-ı Kram, Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | 1 Comment »

İnançsız Bir Kavim

Posted by Site - Yönetici Ağustos 11, 2020

İnançsız Bir Kavim

Rivayet olundu:
Musa Aleyhisselâm, İsrail oğullarına Tevrat’ı getirdiğinde; onlara Tevrat’ı okudu. İsrail oğulları, Tevrâtın içinde bulunan ağır ve meşakkatli mükellefiyetleri işittiklerinde, onu kabul etmekten kaçındılar ve onun içinde olanları din olarak kabul etmekten imtina ettiler..

Bunun üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri, dağa emretti, dağ yerinden söküldü. Yükselip, Yahudilerin başlarının üzerinde (gökte) havada durdu. Öyle ki, dağ, Yahudilerin askerlerinin ve fertlerinin olduğu her yere yayıldı. Onlardan hiçbir kimse kalmadı; mutlaka dağ onun başının üzerindeydi.
İsrail oğullarına;
-“Eğer bunu kabul ederseniz; kabul edin! Yoksa bu dağ; sizin üzerinize yıkılacaktır!” denildi.
Yahudiler, dağa baktılar.
Onlardan her biri, sol tarafları üzerine hemen secdeye kapandılar. Dağın üzerlerine düşme korkusundan dolayı da sağ gözlerinin ucu ile de dağa bakıyorlardı. Bundan dolayı Yahudilerin hepsinin sol gözlerinin ucu ile secde etmekte olduklarını görürsün.
Ve :
-“Bu kendisiyle bizim üzerimizden azabın kalktığı secdedir!” derler.
Bunun üzerine Yahudiler, bir şeyi zorla kabul eden ve ilk flrsatta gerisin geriye dönen kişinin bir şeyi kabul edişiyle cebren (istemeyerek zorunlu) olarak, Tevrat’ı kabul ettiler.

İşte bundan dolayı Tevrat ehli, onu zorla kabul ettiklerinden dolayı ilk fırsatta da Tevrat’ı tamamen tahrif ettiler.

kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k.s. ) Ruhu’l Beyan Tefsiri : 9/423-424.

Posted in Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | 1 Comment »

Şems-i Tebrizî Hazretleri Kimdir ?

Posted by Site - Yönetici Mart 10, 2020

Şems-i Tebrizî Hazretleri Kimdir ?

Şems-i Tebrizî: Asıl ismi Muhammed bin Ali’dir. Tebriz’de doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Şems-i Tebrîzî lakabıyla meşhur oldu.

Şemseddîn-i Tebrîzî hazretleri, Tebriz’de ilim öğrendi ve edeb üzere yetişti. Daha küçük yaştayken manevî hallere, üstün derecelere kavuştu.

Kendisi şöyle anlatır:
“Henüz ilk mektepteydim. Daha bulûğ çağına girmemiştim. Peygamber efendimizin sevgisi bende öyle yer etmişti ki, kırk gün geçtiği halde, O’nun muhabbetinden aklıma yemek ve içmek gelmedi. Bazen yemeği hatırlattıklarında, onları elimle yahut başımla reddederdim. Göklerdeki melekleri ve yerele gayb âlemini, kabirdekilerin hallerini müşahede edebilirdim. Hocam Ebû Bekr, hallerimi başkalarına haber vermekten beni men ederdi. Bir gün babam bu hallerimden ürktü ve beni karşısına alıp; -“Yavrucuğum! Ben senin acayip işlerinden bir şey anlamıyorum. Bunun sonu nereye varacak? Korkarım ki sana bir zarar erişir?” dedi. Ben de ona;
– “Babacığım! Bir tavuğun altına konan bir ördek yumurtasından çıkan ördek yavrusunun dereye dalıp yüzdüğü gibi ben de manevî deryaya dalmış bir haldeyim.” diye cevap verdim.”

Şems-i Tebrîzî hazretleri, Ebû Bekr-i Kirmânî’den ve Bâbâ Kemâl-i Cündî’den feyz aldı.

Şems-i Tebrîzî hazretleri seyahat ettiği yerlerde, uğradığı memleketlerde iyi bir dost bulunması için duâ ederdi.

Kendisi anlatır:
-“Bir zaman Rabbime, beni kendi velîleri arasına koyup onlara arkadaş et diye yalvarırdım. Bunun üzerine bir gece rüyama bana; -“Seni bir velîye arkadaş edeceğiz.” dediler. Ben de; -“Peki o velî zât nerede bulunur?” dedim. Bana;
-“Aradığın velî Rum diyarındadir.” dediler. Sonra onu bir zaman aradım.
Bana rüyamda;
-“Daha bulacağın zaman gelmedi.” dediler.
Bir zaman geçtikten sonra bana;
-“Ey Şems-i Tebrîzî! Senin en şerefli dostun ve arkadaşın Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleridir.” diye ilham edildi. Bundan sonra Rum diyarına gitmek ve o sevgili zât ile görüşmek ve yolunda başımı feda etmek üzere yollara düştüm.”

Şems-i Tebrîzî hazretleri uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra 1244 senesi Ekim ayında Konya’ya geldi. Büyük kapıdan şehre girerek bir han sordu. Gösterilen Şekerrîzân Hanına yerleşti. Şems-i Tebrîzî hazretleri Konya’ya geldiğinde halk onun hakkında;
-“Acaba bu zât Allahü teâiânm bir velîsi midir?” dediler ve onun sohbetlerini dinlemeyi arzu ettiler. Şems-i Tebrîzî hazretleri kimseyle görüşmek istemedi. Konuşmalar çoğalınca, mecbur kalıp;
-“Benim bir huyum vardır. Nedir derseniz! Ben bir yahûdî ve hıristiyan gördüğümde onlara Hak teâlânın hak yola kavuşturması için duâ ederim. Bir kimse ki bana sövse, rencide etse ben yine ona duâ edip; “Yâ Rabbî! O kimsenin dilini sövmekten kurtar, iyiye çevirip sövmek yerine teşbihle, tehlille meşgul olsun demekten başka işim yoktur. Ben velî olsam olmasam size ne?” buyurdu ve bir zaman insanlarla görüşmekten uzak durdu.

Şems-i Tebrîzî hazretleri günlerini orada geçirirken, bir gün kapıda oturmuş Allahü teâlânın mahlûkâtı hakkında tefekkür ediyordu. O sırada Mevlânâ hazretleri talebeleriyle oradan geçerken, kapı önünde tefekkür hâlindeki, Şems hazretlerine baktı, ona selâm verdi. Ve yoluna devam etti. Kendi kendine de;
-“Bu, yabancı bir kimseye benziyor. Buralarda böyle birisini hiç görmedim. Ne kadar da nurlu bir yüzü var.” diye düşünürken aniden atının yularını bir elin tuttuğunu gördü. Atı durduran Mevlânâ hazretleri, elin sahibinin o yabancı olduğunu görünce;
-“Buyurunuz! Bir arzunuz mu var?” dedi. O da;
-“İsminizi öğrenmek istiyorum.” deyince, Mevlânâ;
-“Celâleddîn Muhammed.” diye cevap verdi.
Bunun üzerine Şems-i Tebrîzî;
-“Bir suâlim var. Acaba Muhammed aleyhisselâm mı, yoksa Bâyezîd-i Bistâmî mi büyüktür?” diye sordu.
Böyle bir soruyu ilk defa duyan Mevlânâ hazretleri;
-“Elbette ki Muhammed aleyhisselâm büyüktür. Bütün mahlûkât ve Bâyezîd O’nun hürmetine yaratıldı.” dedi. Bu cevâbı bekleyen Şems-i Tebrîzî;
-“Peki, Muhammed aleyhisselâm”Biz seni lâyıkıyla bilemedik yâ Rabbî!” dediği hâlde, Bâyezîd-i Bistâmî, niçin “Sübhânî, benim sânım ne yücedir” diye söyledi. Bunun hikmetini söyler misiniz?” diyerek tekrar sordu.
Mevlânâ hazretleri, buna da şöyle cevap verdi:
-“Peygamber efendimizin mübarek kalbi öyle bir derya idi ki, ona ne kadar marifet, aşk-ı ilâhî tecellî etse, ne kadar muhabbet, Allahü teâlânın sevgisi dolsa onu İçine alır, kuşatırdı. Hattâ daha çoğunu isteyip;
-“Yâ Rabbî! Verdiğin bu nimetleri daha da arttır.” buyurdu. Fakat, Bâyezîd-i Bistâmî’nİn kalbi o kadar geniş olmadığı için, İlâhî feyzlere tahammül edemeyerek ufak bir tecelli ile dolup taşardı. Az bir feyzle taşınca da böyle şeyler söylerdi.” Bu îzâhata hayran kalan Şems-i Tebrîzî, “Allah” diyerek yere yığıldı. Bayılmıştı. Mevlânâ hazretleri, hemen atından İnerek Şems-i Tebrîzîyi kucakladı, ayağa kaldırdı. Bu nûr yüzlü zâta çok ısınmıştı, kalbinde o kadar muhabbet hâsıl olmuştu ki, ayılınca büyük bir hürmet ve edeb İle evine götürdü.

Mevlânâ Celâleddîn ile Şems-i Tebrîzî hazretlerinin zahiri ve bâtını çalışmaları devam ederken, onların bu sohbetlerini hazmedemeyen ve Mevlânâ’nın kendi aralarına katılmamasına üzülen bâzı kimseler, Şems-i Tebrîzî hakkında uygun olmayan sözler söylemeye başladılar. Bu söylentiler, Mevlânâ’nın kulağına kadar geldi.

Diyorlardı ki: “Bu kimse Konya’ya geleli, Mevlânâ bizi terk etti. Gece gündüz hep birbirleriyle sohbet ediyorlar da, bizlere hiç İltifat göstermiyorlar, Yanlarına kimseyi de koymuyorlar. Mevlânâ, Sultân-ül-ulemâ’nın oğlu olsun da, Tebrîz’den gelen ve ne olduğu belli olmayan bu kimseye gönül bağlasın. Onun için bize sırt çevirsin. Hiç Horasan toprağı ile (Mevlânâ hazretlerinin memleketi) Tebrîz toprağı bir olur mu? Elbette Horasan toprağı daha kıymetlidir.” Bu söylentilere Mevlânâ; “Hiç toprağa îtibâr olunur mu? Bir İstanbullu, bir Mekkeliye galip gelirse, Mekkelinin istanbulluya tâbi olması hiç ayıp sayılır mı?” diyerek cevap verdi.

Fakat söylentiler durmadı. Şems-i Tebrizî hazretleri artık Konya’da kalamıyacağını anladı. O çok kıymetli dostunu, o mübarek ahbabını bırakarak Şam’a gitti.
Şems-i Tebrîzî hazretlerinin gitmesi Mevlânâ’yı çok üzdü.

Şems-i Tebrîzî hazretleri, Mevlânâ’yı velîlik makamlarının en yüksek derecelerine çıkarmak için elinden gelen bütün tedbirlere başvuruyor, her türlü riyazet ve mücâhedeyi yaptırıyordu. Günler bu şekilde devam ederken, halk, Mevlânâ’nın hiç görünmemesinden dolayı Şems’e kızmaya başladı. Bir gün bu söylenenleri Şems-i Tebrîzî işitince, Sultan Veled’e; “Ey Veled! Hakkımda yine sû-i zan etmeye başladılar. Beni Mevlânâ’dan ayırmak için, söz birliği etmişler. Bu seferki ayrılığımın acısı çok derin olacak!” dedi.

1247 senesi Aralık ayının beşine rastlayan Perşembe gecesiydi. Mevlânâ ile Şems hazretleri yine odalarında sohbet ediyorlar, Allahü teâlânın muhabbetinden ve çeşitli velîlik makamlarından anlatıyorlardı. Bir ara kapı çalındı ve Şems hazretlerini dışarı çağırdılar. Şems-i Tebrîzî, Mevlânâ’ya; “Beni katletmek için çağırıyorlar.” dedi ve dışarı çıktı. Dışarda bir grup kimse, bir anda üzerine hücum ettiler. Şems-i Tebrîzî hazretlerinin ‘Allah!” diyen sesi duyuldu. Mevlânâ hemen dışarı çıktı, fakat hiç kimse yoktu. Yerde kan lekeleri vardı. Derhal oğlu Sultan Veled’i uyandırıp, durumun tetkîkini istedi. Yapılan bütün araştırmalarda Şems-i Tebrîzî hazretlerinin mübarek cesedini bulamadılar. Bu cinayeti işleyenler yedi kişi idi. İçlerinde, Mevlânâ’nın oğlu Alâeddîn de vardı.Yedisi de kısa bir süre sonra çeşitli belâlara yakalanarak öldüler. Bir gece Sultan Veled, rüyasında Şems-i Tebrîzî’nin cesedinin bir kuyuya atıldığını gördü. Şems-i Tebrîzî hazretleri ona;
“Ben falan yerdeki kuyudayım. Beni buradan alıp defneyleyin,” buyurdu.

Sultan Veled uyanınca, yanına en yakın dostlarından birkaçını alarak, gördüğü kuyuya gittiler. Cesed hiç bozulmamıştı. Bulunduğu yerden alıp cenaze hizmetlerini gördüler ve Mevlânâ’nın medresesine defnettiler. Tarih: 1247 (H.645),

Kaynak : Daha geniş bilgi İçin Türkiye gazetesi,
Evliyalar ansiklopedisine bakınız.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, H.z Mevlana, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar, İslam Alimleri | Etiketler: , | Leave a Comment »

Yâ Rabbi! Bu Bedevi’nin Senden istediğini ben de istiyorum

Posted by Site - Yönetici Şubat 16, 2020

Yâ Rabbi! Bu Bedevi’nin Senden istediğini ben de istiyorum

Hz. Ömer (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)’in kabrini ziyaret eder.
Kabri önünde bir bedevinin dua ettiğini görür ve arkasında durup duasını dinlemeye başlar.

Şöyle dua etmektedir bedevi:
Yâ Rabbi! Bu senin Habibin, ben de kulunum. Şeytan da düşmanın. Eğer beni bağışlarsan habibin sevinir, kulun kazanır, düşmanın üzülür.
Beni bağışlamazsan habibin üzülür, düşmanın sevinir, kulun helak olur.
Yâ Rabbi! Sen habibini üzmekten, düşmanını sevindirmekten, kulunu helak etmekten daha cömertsin.
Yâ Rabbi! Araplar arasında asil insanlar vefat ettiklerinde kabri başında kölesini azat etme geleneği vardır. İşte Alemlerin Efendisi vefat etti. Kabri başında Beni cehennemden âzât et”.

Bunun üzerine Hz. Ömer avazı çıktığı kadar:
Yâ Rabbi! Bu Bedevi’nin Senden istediğini ben de istiyorum” diye bağırır.

Sakalı ıslanıncaya kadar hıçkıra hıçkıra ağlar. Bedevî dayanamaz ve:

Ey Müminlerin Emiri! Sen de mi ağlıyorsun! der ……..

Merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım

Bizi de, ana-babamızı da, sevdiklerimizi de, üzerimizde hakları olanları da cehennemden âzât et.

Ya Rabbi! Biz de o bedevinin istediğini istiyoruz kabul eyle Allah’ım..! Amin…

” Not: istediğiniz gibi alabilirsiniz, paylaşabilirsiniz, “Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.” (Hadis, Tirmizî,14.)

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Dualar, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: | 1 Comment »

Üftâde Hazretleri – Talebesi Aziz Mahmud Hüdâî hazretleri – ve bir keramet.

Posted by Site - Yönetici Ocak 29, 2020

Üftâde Hazretleri – Talebesi Aziz Mahmud Hüdâî hazretleri – ve bir keramet.

Aziz Mahmud Hüdâî hazretlerinin erdemliğine ve yüce mertebeye ulaşmasına yol açan hadiselerden biri de şudur:

Bir kış günü akşamı Üftâde Hazretleri, talebelerini toplamış onlara sohbet ediyordu.
Bir ara “Dostlarım! Canımız taze üzüm istedi. Acaba bulmak mümkün müdür? Buyurdu.
Talebe ve müridleri içlerinden:
-Bu kış günü bu karda taze üzüm olur mu? Diye düşünüyorlardı,
Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri de kendi kendine mademki hocam söyledi, mutlaka bunda bir hikmet vardır.” Diye düşünerek ayağa kalktı. Saygı İle;
-Efendim!
Müsâade ederseniz bendeniz getireyim, dedi.
Talebe, mürid, muhibban ve orada hazır olan bütün cemaat Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretlerinin yüzüne baktılar. Üftâde Hazretleri, Aziz Mahmud Hüdâî’nin yüzüne sevgi ve tebessüm ile baktı:
-iyi olur, buyurdular.

Aziz Mahmud Hüdâyi Bağ yolunu tuttu:
Karlar altında kalan bağda bir asma çubuğunun üzerinden karları temizlediğinde, salkım salkım üzümler gördü. Bunun Hocasının bir kerameti olduğunu anlayıp üzümleri sepete koymaya başladı. Asmadaki üzümler bittiğinde, sepet de ağzına kadar dolmuştu. Sepeti omuzuna alarak dergâha doğru yürüdü.
O da heyecanlanmıştı. Büyük tevekkül ve Hocasının isteğini yerine getirme düşüncesiyle, çıktığı yolda bir sepet dolusu taze üzümü omuzuna alarak dergâha doğru yürüdü. Hızlı hızlı yürürken, birden ayağı kaydı ve bir çukura düştü. Çukur derin olduğundan, çıkmak için çok uğraştıysa da başaramadı.
Çukur kar doluydu. Göbeğine kadar karların içindeydi.
Çaresiz kalınca hocası Üftâde Hazretlerinden yardım istemek aklına geldi. Ve içinden, candan ve gönülden ihlas ile;
-Meded Yâ Üftâde Hazretleri Biiznillah! İmdat ya mübarek hocam, der demez, çukurun başından bir ses;
-“Ey Mahmud! Uzat elini de yukarıya çekeyim” dedi.
Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri, bu sesin sahibine baktı. Tanımadı. Hayatında görmediği bir insandı.
Çukurun başındaki kimsenin kendisine gülümsediğini gördü. Utanarak elini uzattı. Yukarı çıktığında o kimseyi görmez oldu.
Aziz Mahmud Hüdâî Hazretleri, sepetini omuzuna alarak, dergahın yoluna koyuldu.

Acaba bu zatı şerif kimdi?
Neden hemen kayıplara karıştı?
Keşke elini öpüp hayırlı duasını alsaydım?
Kendisine teşekkür bile edemedim, gibi düşüncelerle dergâha geldi.

Üftâde Hazretleri hâlâ sohbet ediyorlardı. Aziz Mahmud Hüdâî Hazretlerinin omuzunda taze üzüm dolu sepeti gören talebe, mürid, muhibbân ve cemaat şaşırıp kaldılar.

Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri, başından geçenleri ve çukurda kendisine meçhul bir kişinin yardım ettiğini söyleyeceklerdi ki, Üftâde Hazretleri tebessüm ederek söze başladılar:
-Sana yardım eden Hızır Aleyhisselâm’dı.

Bu hadise, bize hocalarımıza ve üstadımıza karşı nasıl bir edep içinde olmamız gerektiğini öğretiyor.

Kaynak : Evliyalar Ansiklopedisi, 12/ 93 -94

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: , | 2 Comments »

Bu ümmetin başına gelen bela ve musibetler….

Posted by Site - Yönetici Ocak 24, 2020

Bu ümmetin başına gelen bela ve musibetler….

Müslümanlar, Cenab-ı Allah’ın emir ve yasaklarına uymadıkça ve Efendimiz (s.a.v.)’in feyizli ve nurlu yolunda sevgi ve barış sahiline doğru yürümedikçe fitne, fesat, kan, düşmanlık ve belâlardan kurtulamazlar.

Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifinde;
“Benim şu ümmetim, esirgenmiş bir ümmet (-i merhume) dir. Onların üzerine âhirette azap yoktur. Onların azabı, dünyada fitne, zelzeleler ve birbirlerini öldürmeleri (ölüm hadiseleridir.)”
Ebu Davud: 3730, Müsned-i Ahmed: 18848,

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-“Muhakkak ki bu ümmet, ümmet-i merhumedir, (rahmet olunmuş bir ümmettir. Bunların azabları, kendi ellerindedir. Kıyamet günü olduğu zaman, Her bir Müslümana bir adama müşriklerden bir adam verilir ve ona;
-“Bu adam, cehennem ateşinden senin fidyendir…” denilir.
İbni Mace: 42482,

-“Muhakkak ki bu ümmet, ümmet-i merhumedir. (Rahmete nail olmuş bir ümmettir.) Allâhü Teâlâ hazretleri, onların azablarını kendilerinin arasında kıldı. Kıyamet günü olduğu zaman, Mü’minlerden her bir kimseye, diğer dinlerden (gayr-i Müslimlerden) bir kişi verilir ve ona; -“Bu kişi, senin cehennem ateşinden kurtulmana bir fidyedir!” denildi. ”
Müsned-i Ahmed: 18837,

Eğer biz, her karış toprağında bir şehidin yattığı bu mukaddes vatanı ve bu necip milleti seviyor, güzelim yurdumuzda insanlarımızın birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalarını istiyorsak, mutlaka Allâha ve Resulüne itaat etmeliyiz.

Çünkü, Müslümanların arasına birlik, beraberlik, sevgi ve kardeşliğin yerleşmesi için; Müslümanların Cenab-ı Allah’ın emirlerine bağlanmaları ve Yüce Rasûl (s.a.v.)in sünnetine sarılmaları şart.,..

Manen yükselmenin yolu Resûlullah’ın sünnetine sarılmaktan geçer.

Havada uçan, suyun üzerinde yürüyen veya ateş yiyen veyahut da bunlardan başka harikulade haller gösteren bir şeyhi gördüğün zaman onu iyi araştır. O şeyh, eğer Allanın farzlarından ve Resûlullah’ın sünnetlerinden birini terkediyorsa yalancıdır, düzenbazdır. O evliya değildir .0 şeyhin işleri asla keramet değildir; belki istidrâçtır….

Mukaşefetu’l- Kulub el-Mukarribu ila allamul-ğuyub S. 48 İmam Ebu Hamid el- GAZALİ Dar’ul -Ma’rife 1996 Beyrut….

Önemli olan gerçek bir mü’min olmaktır… Mütercim.

İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 9/404-405

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »

Biz böyle olsaydık,böyle olmazdık..

Posted by Site - Yönetici Ocak 23, 2020

Biz böyle olsaydık,böyle olmazdık..

Eskiden İstanbul’da ve bir çok Müslüman şehirlerde sadaka taşları vardı.
Sadaka taşları yaklaşık bir adam boyunda ve ortası para konması için oyuktu.
Varlıklı insanlar, kimseye göstermeden, riyakârlık yapmadan, sadakalarını bırakıyordu. Fakirler de ihtiyaçları kadar oradan alıyorlardı.
Hepsini almak gibi bir tamahkârlık ve aç gözlülük etmiyordu, Sakada taşları sokaklarda dimdik durdukça insanlık her gün
biraz daha onurlanıyordu. Sevgi ve hoşgörü ile birbirlerine kenetleniyordu. Sadaka taşları, mü’minleri sevmenin ve onları saymanın bir nişânesiydi.

Hüzeyfet’ül-Adeviye Hazretleri anlatıyor:
-Yermük muharebesinde bir matara su ile yaralılar arasında amcamoğlunu arıyordum. Onu buldum.
Kanlar İçindeydi. Son demlerini yaşıyordu. Şehâdet şerbetini içmek üzereydi. Kulağına eğildim:
-“Ya amcamoğlu! Benden bir isteğin var mı? Sana su içireyim mi?” dedim.
İştiyakla ağzını açtı. ‘Su, su” der gibiydi. Matarayı açtım. Henüz bir damla içmişti ki, başka bir yaralının ıztıraplı sesi işitildi:
“Su! Su! Yok mu bir damla su?”
Amcamoğlu suyu içmedi, Mataradan ağzını çekti. Gözleriyle “Ona götür”, diyordu. Koşarak gittim. Gördüm ki, Hişam ibni As kanlar ve kumlar içinde kıvranıyor ve son anlarını yaşıyordu.
-‘Ya Hişâm kardeşim! Benden bir isteğin var mı? Sana su içireyim mi?” dedim.
Ağzını açtı. Susuzluktan dudakları morarmış ve çatlamıştı. 0 anda onun için su’dan daha kıymetli bir şey olamazdı. Eğildim, su matarasını ağzına verdim. Bir damla su İçmeden diğer bir yaralmın iniltisi işitildi:
“Su! Su!”
Hişâm ibni As Hazretleri de suyu içmedi.
Mataradan ağzını çekti. Gözleriyle ” Ona götür” diye bana işaret etti.

Üçüncü kişiye koşarak gittim. Daha ben yetişmeden ruhunu teslim etmişti.

Bari Hişâm’a yetişeyim ona son anında su içireyim diye döndüm. O da rahmete kavuşmuştu.

Amcamoğluna suyu ulaştırmak istedim koşa koşa yanına geldim. O da çoktan şehâdet şerbetini içmişti.

Bir çok sofu ve evliyâ’yı toplayıp, başlarını vurmak için hükümet konağının önüne getirdiler. Bunların içinde, Ebü’l-Hüseyin Nurî, Cüneydî Bağdadî, imam Şiblî, Ebû Hamza ve Rakkâm gibi devrin büyük âlim ve velîleri de vardı. Devletin aleyhinde teşekkül oluşturdukları düşüncesiyle hiç muhakeme edilmeden hâkim yerine cellâda teslim edildiler. Cellâd, önce Rakkâm Hazretlerini idam edecek iken, Ebû’l-Hüseyin Nurî Hazretleri.öne atıldı. İdam sehpasına geldi ve cellada;
-Önce beni idam et, dedi.
Cellâd hayret etti, acı acı güldü;
-Sen deli misin?
-Neden?
-Kılıç kendisine koşulacak şey değildir…
Hiç ölüme koşulur mu? Niçin acele ediyorsun, sana henüz sıra gelmedi. Sana sıra gelesiye kadar git biraz daha hayatta kal, dedi.
Ebü’l-Hüseyin Nurî Hazretleri;
-Sizin sandığınız gibi ben deli değilim. Elhamdülillah ben müslümanım. Bizim yolumuz isâr yoludur. Arkadaşını kendine tercih etme ve fedâkârlık yoludur.
Bir insan için en kıymetli şey canıdır. Ben kendimi feda edip kısa bir süre de olsa kardeşlerimin yaşamalarını istiyorum.
Öteden bir ses yükseldi:
-Önce beni İdam et,
Başka gür bir ses:
-Hayır önce beni idam et,
Etraftan sesler gelmeye başladı:
-Önce beni idam et,
-Önce beni idam et,
-Önce beni idam et.

Cellad’ın benzi sarardı, takati kesildi, olduğu yere yıkıldı.
-Yâ Rabbi! Sen aklımı koru, diye kendi kendine mırıldandı. Sanki dağ, taş dile gelmişti. Herşey ‘Önce beni idam et” diye sesleniyordu. Cellâd çıldırdı, avazı çıktığı kadar bağırdı: “Önce beni idam et”. Olup bitenleri gören halife, onların gerçek Müslümanlar olduklarını kabul etti, kendilerinden özür dileyerek onları serbest bırakıp, hediyelerle uğurladı.

Tarihimiz bu tür hadiselerle doludur. Mütercim.

İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 9/356-357.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: | Leave a Comment »

Ahir zamanda en çok terk edilecek şey…..

Posted by Site - Yönetici Ocak 22, 2020

Bil ki, âhir zamanda en çok terk edilecek şey; Kur’ân-ı kerim ile amel etmektir.
Zira muhakkak ki saidlerden sonra eşkiyâ gelecektir. Bu eşkiyâ dünyanın süsleri (ve mallarına) aldandılar.

İsmail Hakkı Bursevi (k.s. ) Ruhu’l Beyan Tefsiri: 9/421.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »