Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Archive for the ‘ADALET’ Category

Bizden hakkı olan gelip alsın!

Posted by Site - Yönetici Ağustos 4, 2014

Nûşirevân,Nuşirevan

Bizden hakkı olan gelip alsın!

Nûşirevân öldüğü zaman, onun tabutunu bütün memleketinde gezdirdiler.
Ve bir münâdî sürekli bağırıyordu:
-“Bizden hakkı olan gelip alsın!”
Kendi vilâyetinde (yönettiği ülkesinde) kendisinden bir kuruş alacağı olan bir kimse bulunmadı.
Bundan dolayı Nûşirevân adaletle meşhur oldu.
Hâtemü’t-tayy, cömertlikle meşhur olduğu gibi…
Hatta adalet neredeyse onun lakabı oldu.
Onun hiç zulmü ve haksızlığı olmadığı için, adalet lafzı, onun üzerine mutlak olarak kullanıldı. Adaletinin zuhuru sadece onu övmek içindir

İslâm tarihinde Hazret-i Ömer (r.a.)’ın adaleti çok meşhurdur. Hazret-i Ömer (r.a.), Nuşirevân’dan daha âdil idi. Hazret-i Ömer (r.a.)’ın adaletinin iyi işlenildiği ve onun adalet dolu güzel hayatından en güzel şekilde anlatıldığı eserlerin başında, merhum Av. Abdurrahman Şeref Laç’ın kaleminden Fazilet Neşriyatın yayınlamış olduğu “İslamın Âdil Ve Cesur Reisi Halife Hazret-İ Ömer isimli eserdir. O adil halifenin hayatını okumak ve onun adaletini öğrenmek isteyenleri bu kitabı tavsiye ederim.

İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 6/ 315.

Posted in ADALET, Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »

Hikaye (Adalet) Senin işin olmayan şeylere de bundan böyle karışma!

Posted by Site - Yönetici Şubat 23, 2014

nusirevannusirevannusirevan_adalet_muhammet_negiz

Hikaye (Adalet) – Senin işin olmayan şeylere de bundan böyle karışma!

Rivayet olundu:
Nûşirevân’ın nahiye, köy ve kasabaları üzerine vazifeli bir tahsildarı vardı. Tahsildar, Nüşirevân’a bir mektup yazdı:
-“Bahar iyi geçti. Ekinler her zamankinden daha iyi ve her sene aldıkları rusûm (ekinlerin vergileri) üzerine bir zâm yapmak için kendisine izin verilmesini istedi!
Nûşirevân onun yazısına cevap vermedi. Tahsildar, aynı yazısını bir daha tekrarlayıp, gönderdi. Bunun üzerine Nûşirevân kendisine şöyle yazdı:
-“Senin yazına cevâp vermemem; emir olunmayan bir şeyi teklif etmenin yapılmayacağı konusunda senin için kafi bir sebep olduğunu tecrübelerinle anlamış olman gerekirdi. Fakat sen sû-i edep ederek (edepsizlik yaparak) kendisinden sükût edilen bir şeyi bir daha sorup izin istedin.
Bu edepsizlik (ve halka zulmetmek niyetinde olmana karşılık) iki kulağından birini kes!
Ve senin işin olmayan şeylere de bundan böyle karışma!” dedi.
Tahsildar; Edepsizlik, Zam, Zulme temayülünün bedeli olarak kulaklarından birini kesti.

Bundan böyle kendisini aşan işlere karışmadı, hep sükût etti.
Hulasa, zulüm, ardır; cezası da nârdır. (Zulüm büyük bir ayıp ve cezası da cehennem ateşidir.)
Zulümden kaçmak her akıllı kişi üzerine vaciptir.
Müminin niyeti adalet olduğu zaman, zulüm ehlinden kaçınması ve zulüm ehline itaat etmemesi gerekir. Zulüm ehline itaat etmekten kaçınmalıdır. Zira itaat ancak;hak ehli içindir; onlardan başkaları için itaat yoktur.

İtaat

Bundan dolayı Efendimiz (s.a..v) hazretleri buyurdular:
-“Bana itaat eden kişi, Allâhü Teâlâ hazretlerine itaat etmiştir.
Bana âsî olan ise gerçekten Allâhü Teâlâ hazretlerine âsî olmuştur.
Âdil olan emîre itaat eden bana itaat etmiştir; âdil emîre isyan eden bana âsî olmuştur.”

Vali Halka Göredir

Şunu iyi bil ki, valilerin (ve idarecilerin) sâlih veya fasit- (İyi ve kötü kişiler) olmaları idare olunan halkın iyi veya kötü olmaları hasebiyledir.

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 5/279 – 280
.

Posted in ADALET, Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »

ADALET

Posted by Site - Yönetici Ocak 6, 2011

ADALET

ADALET

ADALET

Hazret-i Ömer (RadiyAllahu Anh) Arkadaşlariyla Sohbet Ederken, Huzura Üç Genç Girerler. Derler ki : 

Ey Halife, Bu Aramizdaki Arkadaş Bizim Babamizi Öldürdü. Ne Gerekiyorsa Lütfen Yerine Getirin.”
Bu söz üzerine Hazret-i Ömer suçlanan gence dönerek :
Söyledikleri doğru mu diye sorar , Suçlanan genç der ki :
-Evet dogru.
Bu söz üzerine Hazret-i Ömer;
Anlat bakalim nasil oldu diye sorar:

Bunun üzerine genç anlatmaya başlar, der ki :

-“Ben bulundugum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanim ailemle beraber gezmeye çiktik, kader bizi arkadaslarin bulundugu yere getirdi. Afedersiniz hayvanlarimin arasinda bir güzel atim var ki dönen
bir defa daha bakiyor, hayvana ne yaptiysam bu arkadaslarin bahçesinden meyva koparmasina engel olamadim, arkadaslarin babasi içerden hisimla çikti , atima bir taş, atti atim oracikta öldü. Nefsime bu durum agir geldi, ben de bir tas attim, babasi öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaslar beni yakaladi, durum bundan ibaret” dedi.

Bu söz üzerine Hazret-i Ömer:

-“Söyleyecek bir sey yok, bu suçun cezasi idam.Madem suçunu da kabul ettin” dedi.

Bu sözden sonra delikanli söz alarak
-“Efendim bir özrüm var” diyerek konusmaya basladi

– “Ben memleketinde zengin bir insanim, babam rahmetli olmadan bana epey bir altin birakti. Gelirken kardesim küçük oldugu için saklamak zorunda kaldim. Simdi siz bu cezayi infaz ederseniz yetimin hakkini zayi
ettiginiz için ALLAH(Celle Celaluhu) indinde sorumlu olursunuz, bana üç gün izinverirseniz ben emaneti kardesime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum” der.

Hazret-i Ömer dayanamaz der ki :

-“Bu topluluga yabanci birisin, senin yerine kim kalir ki?!”
Sözün burasinda genç adam ortama bir göz atar, der ki:

– “Bu zat benim yerime kalir.” O zat Hazret-i Peygamber Efendimizin (SallAllahu Teala Aleyhi ve Sellem) en iyi arkadaşarindan daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As’ dan başkasi değildir. Hazret-i Ömer Amr’a dönerek,

– “Ey Amr, delikanliyi duydun” der. 

O yüce sahabi

-“Evet, ben kefilim” der ve genç adam serbest birakilir.

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine’nin ileri gelenleri Hazret-i Ömer’e çikarak genc’in gelmeyecegi, dolayisiyla Amr Ibni As’a verilecek idam yerine maktülün
diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razi olmaz ve “babamizin kani yerde kalsin istemiyoruz” derler.

Hazret-i Ömer kendinden beklenen cevabi verir der ki :

Bu kefil babam olsa farketmez cezayi infaz ederim.”

Hazret-i Amr Ibni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki :

-“Biz de sözümün arkasindayiz.”

Bu arada kalabalikta bir dalgalanma olur ve insanlarin arasindan genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek derki evladim gelmeme gibi önemli bir nedenin vardi neden geldin?” Genç vakurla basini kaldirir ve (günümüz insani için pek de önemli olmayan) “AHDE VEFASIZLIK ETTI” demeyesiniz diye geldim der.

Hazret-i Ömer basini bu defa çevirir ve Amr Ibn As’a der ki :

-“Ey Amr, sen bu delikanliyi tanimiyorsun nasil oldu onun yerine
kefil oldun“.

Amr Ibn As(RadiyAllahu Anh) ALLAH kendisinden ebediyyen razi olsun, vakurla kanimizi donduracak bir cevap verir, “Bu kadar insanin içerisinden beni seçti.INSANLIK ÖLDÜdedirtmemek için kabul ettim” der.

Sira gençlere gelir, derler ki :

-“Biz bu davadan vazgeçiyoruz.”

Bu sözün üzerine Hazret-i Ömer :

-“Ne oldu, biraz evvelbabamızın kani yerde kalmasındiyordunuz ne oldu da vaz geçiyorsunuz?” der.

Gençlerin cevabı da dehşetlidir :

-“MERHAMETLI INSAN KALMADI” DEMEYESINIZ DIYE …

..

Posted in ADALET, Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, H.z Ömer, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar, İbretlik | Leave a Comment »

AHDE VEFA

Posted by Site - Yönetici Eylül 11, 2008

h.z.Ömer

 

AHDE VEFA

Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki :

Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.
Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek :
Söyledikleri doğru mu diye sorar.
Suçlanan genç der ki :
Evet doğru.
Bu söz üzerine Hz Ömer anlat bakalım nasıl oldu diye sorar. Genç anlatmaya başlar:
Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanım.
Ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi.
Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki dönen bir defa daha bakıyor.
Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım.
Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı,
atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, durum bundan ibaret, dedi. Hz Ömer:
Söyleyecek bir şey yok, bu suçun cezası idam. Madem suçunu da kabul ettin, dedi. Bu sözden sonra delikanlı söz alarak:
Efendim bir özrüm var, diyerek konuşmaya başladı:
Ben memleketinde zengin bir insanım, babam, rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı.
Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım.
Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz,
bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum, der.
Hz. Ömer der ki:
Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?
Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki:
Bu zat benim yerime kalır. O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaşlarından,
daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As’ dan başkası değildir. Hz. Ömer Amr’a dönerek:
Ey Amr, delikanlıyı duydun, der. O yüce sahabe:
Evet, ben kefilim, der ve genç adam serbest bırakılır. Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur.
Medine’nin ileri gelenleri Hz. Ömer’e çıkarak gencin gelmeyeceği,
dolayısıyla Amr Ibni As’a verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler,
fakat gençler razı olmaz ve babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz derler.
Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir der ki:
Bu kefil babam olsa fark etmez cezayı infaz ederim. Hz Amr Ibni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki:
Biz de sözümün arkasındayız. Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür.
Hz. Ömer gence dönerek derki:
Evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin?
Genç vakurla başını kaldırır ve (günümüz insani için pek de önemli olmayan):
‘AHDE VEFASIZLIK ETTI’ demeyesiniz diye geldim der. Hz. Ömer başını bu defa çevirir ve
Amr Ibni As’a der ki:
Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun, nasıl oldu onun yerine kefil oldun?.
Amr Ibni As Allah kendisinden ebediyyen razı olsun, vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir:
Bu kadar insanın içerisinden beni seçti.‘İNSANLIK ÖLDÜ ‘dedirtmemek için kabul ettim, der. Sıra gençlere gelir, derler ki:
Biz bu davadan vazgeçiyoruz.
Bu sözün üzerine Hz Ömer:
Biraz evvel babamızın kani yerde kalmasın diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz, der. Gençlerin cevabı da dehşetlidir:

MERHAMETLİ İNSAN KALMADI’ DEMEYESINIZ DİYE…

Posted in ADALET, Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, H.z Ömer, Yorumlar | 1 Comment »

Kadıya müracaat et, o işini halleder

Posted by Site - Yönetici Mayıs 8, 2008

Kurtuba kadısı Beşir,Kadıya müracaat et, o işini halleder,endulus,

Kadıya müracaat et, o işini halleder

İslâm medeniyetinin zirveye ulaştığı günlerde, kendisine bir saray yaptırmaya başlamış olan Endülüs halîfesi Hakem (1), bu muhteşem sarayının bahçesinde yeryüzünün bütün çiçeklerini de bulundurmak istiyordu. Bunun için saray bahçıvanları kendisinin haberi olmadan bitişikteki dul kadının tarlasını bile saray bahçesine katmışlardı.

Toprak sahibi zavallı kadın sağa-sola baş vurmuşsa da, kimseye sesini duyuramadığı için, verilen paraya râzı olmaya mecbur kalmıştı. Bir gün kendisine, “Kurtuba kadısı Beşir’e mürâcaat et; zira halîfe, İslâm hukukunun tatbikçisi olan kadıları mutlaka dinler” dediler. Yaşlı kadın umutsuzluk içinde Kurtuba kadısına gelerek, tarlasını halîfenin saray bahçesine kattıklarını, verilen paraya râzı olmadığı halde kendisini dinlemediklerini söyler.

Son derece zekî olan Kurtuba kadısı Beşir, “Sen bekle, ben işini hallederim” diyerek eline bir çuval alıp, halîfenin bahçedeki çiçekler arasında dolaştığı sırada bahçeye girer. Oradaki yumuşak topraklardan elindeki çuvala doldurmaya başlar. Halîfe bundan bir şey anlayamazsa da merakla neticeyi bekler.

Kadı Beşir, çuvalı ağzına kadar toprakla doldurduktan sonra halîfeye seslenir:

— Yâ Emîre’l-Mü’minîn! Şu çuvalı sırtıma kaldırır mısınız?

Halîfe işin iç yüzünde bir şeyler olacağını sezmesine rağmen, gelip içi dolu çuvalı Kurtuba kadısının sırtına kaldırmak için kendini zorlar; fakat çuval, ağzından dökülürcesine dolu olduğu için oldukça ağırdır, kaldıramaz.

— Bu çuval ağzına kadar dolu, kaldıramıyorum yâ Beşir, der. Beşir’in beklediği olmuştur. Cevabını yapıştırır:

— Nasıl olur yâ Emîre’l-Müminîn! Kaldırmanız lâzım; zira siz, sadece bu bir çuvalı değil, şu gördüğünüz koca tarlayı hem de yedi kat olarak boynunuza halka gibi geçmiş vaziyette kaldıracaksınız, der.

Halîfe,

— Bu nasıl olur, yâ Beşir? deyince Kadı Beşîr,

— Anlatayım yâ Emîre’l-Müminîn! der ve şunları söyler:

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz, “Kim birinin bir karış toprağını gasp ederek alırsa, o toprak yedi kat yerin dibine kadar kıyâmette gasp edenin boynuna geçirilecek. Kaldırması için melekler ateşten kamçılarla kırbaçlayıp azap edecekler” (1) buyurdu. Bu sebeple siz de, sadece bu bir çuval toprağı değil; belki, sahibesinin rızâsı olmadan bahçenize kattığınız şu koca tarlayı, yedi kat aşağısına kadar halkalanmış olarak boynunuza takıp yukarı kaldıracaksınız. Bu koskoca tarlayı kaldırmayı gözünüz kesiyor da, şu bir çuval toprağı mı kaldıramayacaksınız?

Bu cevap karşısında düşünceye dalan Endülüs Halîfesi Hakem, emrini verir:

— Kadın toprağına, gasp eden de cezâsına kavuşmalıdır. Bir çuval toprağı kaldıramayan, yedi kat yerin dibine kadarını hiç kaldıramaz. (2)

***

Evet, onlar böyleydiler. Adâlet ve hakkaniyet hususunda yapılan îkazlara kulak tıkamıyor, yapılması gerekeni derhal icrâ ediyorlardı.

Maksat, canlı-cansız bütün varlıkların hukûkuna riâyetti.

Çünkü İslâm’ın gösterdiği hedef buydu. O bakımdan, çeşitli sebeplerle zaman zaman meydana gelen veya gelebilecek aksaklıkları da, böylesine titiz bir şekilde sür‘atle düzeltiyor, vâki zararları telâfi ediyorlardı.

Peki, ya bugün?!

Posted in ADALET, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: , | Leave a Comment »

Ağlayan çocuk kalmadı

Posted by Site - Yönetici Şubat 24, 2008

fakir,yetim,oksuz,kiz cocugu copy

Hazret-i Ömer’in Halifeliği (Devlet Başkanlığı) zamanıydı. Başkent Medine’ye yabancı bir kervan geldi. Develerini yıkıp, konakladılar…

Halife her zaman olduğu gibi, gece şehri dolaşmaya çıktı. Yolda, Eshâb’dan (Sevgili Peygamberimizin arkadaşlarından) Hazret-i Abdurrahman’a rastladı. Ona dedi ki: – Ey Avfın oğlu! Gel, seninle bu gece misafirimiz olan kervanı bekleyelim. Onlar rahat uyusunlar. Çünkü yorgundurlar. Canları ve malları herhangi bir zarara uğramasın!..

Hazret-i Ömer bu teklifte bulununca, Hazret-i Abdurrahman da seve seve kabul etti. Birlikte kervanın etrafında göz-kulak olmaya başladılar. O sırada yakındaki bir evden çocuk ağlaması işitildi.Çocuğun sesi kesilmediği için, Halife evin kapısına gitti. İçeride bulunanlara, ”Küçüğü susturmalarını rica” etti. Sonra dönüp geldi. Gece boyunca, çocuğun sesi işitildikçe, birkaç kere daha evin kapısına gitti.Çocuğun ağlaması bir türlü dinmiyordu. Seher vakti olunca, Hazret-i Ömer son defa oraya gitti. Çocuğun annesine:

Belli ki açtı!

– Sen ne biçim anasın! Bütün gece evlâdını ağlattın. Belli ki açtı! diye çıkıştı. Kadıncağız cevap verdi:

– Halimi anlamadan niçin beni azarlıyorsun? Hazret-i Ömer, kendini tanıtmadan sordu:

– Haline ne olmuş?

– Çocuğu sütten kesmiştim..

– Sütün yoksa başka şeyler yedirseydin.

– Evde onun yiyeceği bir şey yok ki, biz çok fakiriz…

– Çocuğun kaç yaşında?

– Daha yaşını doldurmadı. İşte bu cevap üzerine Hazret-i Ömer öfkelendi.

– Peki niçin bu kadar küçük bir yavruyu sütten kestin? Kadıncağız içini çekti:

– Halifemiz Hazret-i Ömer’e Cenâb’ı Hak insaflar versin. Çocuklar sütten kesilmeyince, bizim gibi bir fakire nafaka vermez. Fakirlik maaşı bağlamaz. Onun için yavrumu erkenden sütten kestim.Bunun üzerine Halife ağlayarak mescide girdi. Gözyaşları yüzünden namazı zorla kıldırdı. Selâm verdikten sonra cemâate döndü. Gene ağlayarak:

İşte Hz. Ömer’in (r.a.) adaleti

– Sizin Ömer’inize yazıklar olsun!..

Sizin Ömer’inize yazıklar olsun!.. diyerek kendini suçladı. Sonra bütün Medine halkına, tellallar (haberciler) çıkarttı. Onlar da bildirdiler ki:

– Hangi Müslümanın oğlu veya kızı dünyaya gelirse, hemen Halifeye bildirsin. Beytülmal’dan (hazineden) nafaka (maaş) verilecektir. Hiç kimse nafaka yüzünden evladını vaktinden önce sütten kesmesin!..

O günden sonra artık Medine’de, açlık sebebiyle ağlayan çocuk sesi işitilmedi.

Posted in ADALET, Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, H.z Ömer, Türkiye, İbretlik, İlginç | Leave a Comment »

Hizmet eden misiniz, edilen mi?

Posted by Site - Yönetici Ekim 22, 2007

Hizmet turizm, hizmet ne demek,Hizmet eden misiniz, edilen mi

Hizmet eden misiniz, edilen mi?

Hizmet eden misiniz, edilen mi? İsterseniz bir de Allah Resulü Efendimiz (sas)’e bakalım. Hizmet edenlerin mi, yoksa edilenlerin mi içinde olmayı tercih etmektedir görelim.

Bir savaş dönüşünde mola verilmiş, öğle yemeği hazırlamak isteyen ashab kesecekleri koyunun hizmetini konuşuyorlar. Biri, ben koyunu getireyim, öteki ben de keseyim, bir başkası da et hazırlamada görev alayım, derken Allah Resulü de oturduğu yerden kalkıyor ve şöyle diyor: Ben de ötelerden odun toplayıp da ateşi yakayım. Diyorlar ki: Haşa, yâ Resulallah! Siz oturun, biz hizmetin hepsini de yapar huzurunuza getiririz!

Şöyle buyuruyor Allah Resulü: Bilirim ki siz bütün hizmeti yapar, ayağıma getirirsiniz. Ancak ben başkaları hizmet ederken, seyirci kalmak istemem. Ben de hizmet edenler arasında yerimi almayı tercih ederim. Seyirci kalmak bana ağır gelir. Hizmet etmek mutluluk verir.

İşte Allah Resulü hizmet edilen değil de eden olmayı böyle tercih ediyor, tüketen değil de üretenden olmayı böyle ibretimize sunmuş oluyor.

*Nitekim bir adam hakkında konuşulurken biri şöyle bağladı sohbeti. Dedi ki: Ben onunla hacca gittim, çok ibadet eden birisidir. Her konaklamada hemen namaza durur, çok ibadet ederdi. Efendimiz şöyle sordu:

Her konaklamada ibadet ederdi de devesinin yemini, suyunu kim verir, kendisinin hizmetini kim yapardı? Dedi ki: Hizmetini biz yapardık. Efendimiz burada da tarihî sözünü şöyle söyledi: Demek ki siz ondan çok ibadet etmişsiniz! Çünkü o, hizmet edilenlerden olmuş, siz ise hizmet edenlerden.

*Bu konuda en çarpıcı bir misal de meşhur Bağdat vaizi Yahya bin Muaz’ın kardeşine söylediklerinde. Mekke’de mücavir kalan kardeşi gönderdiği mektubunda der ki: Mekke’de durumum çok iyi. Bir de hizmetçim var, bana çok iyi hizmette bulunuyor. Hicri 235’in ünlü vaizi kardeşine gönderdiği cevabında şöyle ikazda bulunur: Hizmet edilen olmakla iftihar etme de hizmet eden olmakla iftihar et. Zira hizmet edilmek Allah’a mahsustur. Hizmet etmek de kula mahsustur. Sen Allah’a mahsus sıfatla muttasıf olmayı düşünme de kula ait sıfatla muttasıf olmaya çalış

Bizim halimiz nasıl, durumumuz nedir?

Hizmet etmeyi mi tercih ediyoruz, yoksa hizmet edilmeyi mi?

Posted in ADALET, Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, H.z Muhammed ( s.a.v ), Tavsiyeler, Türkiye, Tevazu, Yorumlar, İbretlik, İlginç | Leave a Comment »

Dünyada zulmün temeli önceleri azıcık bir şeydi….

Posted by Site - Yönetici Ekim 19, 2007

Nuşirevan

Dünyada zulmün temeli önceleri azıcık bir şeydi….

Rivayet Ederler Ki ;

Bir av yerinde adil Nuşirevan için bir hayvanı kebap yapıyorlardı.
Yanlarında tuz yoktu , getirmesi için köye bir köle saldılar.

Nuşirevan : ” tuzu para ile al ki bedava alma adeti çıkmasın ve köy harap olmasın” dedi. etrafındakiler : “bu kadarcık şeyden ne zarar gelir ? ” diye sorduklarında , Nuşirevan şöyle cevap verdi :

” Dünyada zulmün temeli önceleri azıcık bir şeydi. her gelen ona biraz ilave etti. nihayet bugünkü duruma ulaştı” .

Eğer padişah halkın bahçesinden bir elma yerse , adamları ağacı kökünden sökerler. sultan beş yumurta için zulmü reva görürse , askerleri bin tavuğu şişe çekerler.

Devri kötü olan zalim , dünyaya baki kalmaz. Ama üzerinde sonsuz lanetler kalır…

çeviren : dr.halil sezai / islam dergisi – ocak 1984

Posted in ADALET, Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Güncel, Gündem, İbretlik | Etiketler: | Leave a Comment »

ADALET VE TEVAZU

Posted by Site - Yönetici Eylül 14, 2007

20120603_194237 copy.jpgby (3)

ADALET VE TEVAZU

Emevi halifelerinin büyüğü Ömer b. Abdülaziz Hazretleri, devlet başkanlığı sırasında kul hakkı ve sosyal adalet hususunda çok titiz davranırdı. Gece çalışmalarında ayrı işlere tahsis ettiği iki kandili vardı. Bunlardan birini kendi özel işleriyle ilgili notları yazarken kullanır, öbürünü ise devlet ve millet işleriyle ilgili yazışmalarda kullanırdı. Halife, birden fazla gömleği olmayan, varlıksız biriydi.

Yakınlarından birisi Ömer b. Abdülaziz’e bir elma hediye göndermişti. O da elmayı biraz kokladıktan sonra sahibine geri gönderdi. Elmayı geri götüren görevliye şöyle dedi:

– Ona de ki, elma yerini bulmuştur.

Fakat görevli itiraz edecek oldu:

– Ey müminlerin başkanı! Rasulullah Aleyhisselâm hediye kabul ederdi. Bu elmayı gönderen de senin yakınlarındandır.

Halife cevap verdi:

– Evet ama, Rasulullah s.a.v.’e verilen hediye idi. Bize gelince, bize verilen hediyeler rüşvet olur.

Valilerin maaşlarını çok bol verirdi. Sebebini şöyle açıklardı:

– Valiler para sıkıntısı çekmezler, bütün ihtiyaçları karşılanırsa, kendilerini halkın işlerine vakfederler.

Bir gece halifenin yanında bir misafiri vardı. Kandilin yakıtı tükenmişti. Misafir dedi ki:

– Hizmetçiyi uyandıralım da kandilin yağını koyuversin.

– Hayır, bırak onu uyusun. Ben ona iki ayrı işi yaptırmak istemem.

– Öyleyse ben kalkıp kandile yağ koyayım.

– Olmaz, misafire iş gördürmek yiğitlikten sayılmaz.

Kendisi kalktı, kandilin yağını koyup yerine döndü ve şöyle dedi:

– Ben kalkıp iş yaparken de Ömer’dim; gelip oturdum, yine aynı Ömer’im.

İki buçuk yıllık halifelik döneminde İslâm aleminde adaleti hakim kılmıştı. Büyük dedesi Hz. Ömer r.a. gibi adalet ve basiret sahibiydi. Henüz kırk yaşlarında iken onu çekemeyenler tarafından bin dinar altın para karşılığında hizmetçisi eliyle zehirlenmişti. Hizmetçisi suçunu itiraf ettiğinde, Ömer b. Abdülaziz, paraları adamdan alarak devlet hazinesine koymuş, kendisini serbest bırakmış, öldürülmekten kurtulması için de kaçmasını söylemişti.

Posted in ADALET, Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Tarih, Tevazu, İslam Tarihi | Leave a Comment »

( ADALET ) İki Papazın Zindandan Çıkması

Posted by Site - Yönetici Eylül 14, 2007

Fatih sultan Mehmet han, iki Papazın Zindandan Çıkması

 İki Papazın Zindandan Çıkması

İstanbul’un fethinden sonra Hazreti Fatih bütün mahkumları serbest bırakmıştı. Fakat bu mahkumların içinden iki papaz zindandan çıkmak istemediklerini söyleyerek dışarı çıkmadılar. Papazlar Bizans imparatorunun halka yaptığı zülüm ve işkence karşısında ona adalet tavsiye ettikleri için hapse atılmışlardı. Onlar da bir daha hapisten çıkmamaya yemin etmişlerdi.

Durum Hazreti Fatih’e bildirildi. O, asker göndererek, papazları huzuruna davet etti. Papazlar hapisten niçin çıkmak istemediklerini Hazreti Fatih’e de anlattılar. Fatih o dünyaya kahreden iki papaza şöyle hitap etti:

– Sizlere şöyle bir teklifim var: Sizler İslam adaletinin tatbik edildiği memleketimi geziniz, müslüman hakimlerin ve müslüman halkımın davalarını dinleyiniz. Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz, hemen gelip bana bildiriniz ve sizler de evvelki kararınız gereğince uzlete çekilerek hâlâ küsmekte haklı olduğunu isbat ediniz.

Hazreti Fatih’in bu teklifi papazlar için çok cazip gelmişti. Hemen Padişahtan aldıkları tezkere ile İslam beldelerine seyahate çıktılar. İlk vardıkları yerlerden biri Bursa idi… Bursa’da şöyle bir hadiseyle karşılaştılar:

Bir Müslüman bir yahudiden bir at satın almış, fakat hiçbir kusuru yok diye satılan at hasta imiş. Müslümanın ahırına gelen atın hasta olduğu daha ilk akşamdan anlaşılmış. Müslüman sabırsızlıkla sabahın olmasını beklemiş, sabah olunca da erkenden atını alıp kadının yolunu tutmuş. Fakat olacak ya, o saatte de kadı henüz dairesine gelmemiş olduğundan bir müddet bekledikten sonra adam kadının gelmeyeceğine hükmederek atını alıp ahırına götürmüş. Atını alıp götürmüş ama at da o gece ölmüş.

Hadiseyi daha sonra öğrenen kadı, atı alan müslümanı çağırtıp meseleyi şu şekilde halletmiş:

– Siz ilk geldiğinizde ben makamımda bulunsa idim, sağlam diye satılan atı sahibine iade eder, paranızı alırdım. Fakat ben zamanında makamımda bulunamadığımdan hadisenin bu şekilde gelişmesine madem ki ben sebep oldum, atın ölümünden doğan zararı benim ödemem lazım, deyip atın parasını müslümana vermiş.

Papazlar islam adaletinin bu derece ince olduğunu görünce parmaklarını ısırmışlar ve hiç zorlanmadan bir kimsenin kendi cebinden mal tazmin etmesi karşısında hayret etmişler.

Mahkemeden çıkan papazların yolu İznik’e uğramış. Papazlar orada şöyle bir mahkeme ile karşılaşmışlar:

Bir müslüman diğer bir müslümandan bir tarla satın alarak ekin zamanı tarlayı sürmeye başlar. Kara sabanla tarlayı sürmeye çalışan çiftçinin sabanına biraz sonra ağzına kadar dolu bir küp altın takılmaz mı? Hiç heyecan bile duymayan Müslüman bu altınları küpüyle tarlayı satın aldığı öbür müslümana götürüp teslim etmek ister;

– Kardeşim ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altını değil. Eğer sen tarlanın içinde bu kadar altın olduğunu bilseydin herhalde bu fiata bana satmazdın. Al şu altınlarını, der.

Tarlanın ilk sahibi ise daha başka düşünmektedir. O da şöyle söyler:

– Kardeşim yanlış düşünüyorsun. Ben sana tarlayı olduğu gibi, taşı ile toprağı ile beraber sattım. İçini de dışını da bu satışla beraber sana verdiğimden, içinden çıkan altınları almaya hiçbir hakkım yoktur. Bu altınlar senindir dilediğini yap, der. Tarlayı alanla satan anlaşamayınca mesele kadıya, yani mahkemeye intikal eder. Her iki taraf iddialarını kadının huzurunda da tekrarlarlar.

Kadı, her iki şahsada çocukları olup olmadığını sorar. Onlardan birinin kızı birinin de oğlunun olduğunu öğrenir ve oğlanla kızı nikahlayarak altını cehiz olarak verir.

Papazlar daha fazla gezmelerinin lüzumsuz olduğunu anlayıp doğru İstanbul’a Hazreti Fatih’in huzuruna gelirler ve şahit oldukları iki hadiseyi de aynen nakledip şöyle derler:

– Bizler artık inandık ki, bu kadar adalet ve biribirinin hakkına saygı ancak İslam dininde vardır. Böyle bir dinin salikleri başka dinden olanlara bile bir kötülük yapamazlar. Dolayısıyla biz zindana dönme fikrimizden vazgeçtik, sizin idarenizde hiç kimsenin zulme uğramayacağına inanmış bulunuyoruz, derler. (1)

Kaynak:
1) Büyük Dini Hkayeler, İbrahim Sıddık İmamoğlu, Osmanlı Yayınevi

Posted in ADALET, Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Hikayeler, Fatih Sultan mehmet, Güncel, Gündem, Genel, Osmanlı Tarihi, Osmanlılar, Türkiye, Tevazu, İbretlik, İlginç | Etiketler: | Leave a Comment »