Salih Aleyhisselâm’ın Devesi ve Semûd Kavminin Helakı
Rivayet olundu:
Deve gün aşırı olarak sulanırdı. (Bir gün deve suya giderdi, diğer gün de Semûd kavmi…) Devenin günü olduğu zaman, başını kuyunun içine koyar; kuyunun bütün suyunu içmeden asla başını kuyudan çıkartmazdı. Kuyunun içindeki bütün suyu içerdi ve hatta kuyuda bir damla su bile bırakmazdı. Sonra deve ayaklarını açar, onu sağarlardı. Deveyi bütün kaplarını süt ile dolduruncaya kadar sağarlardi. O sütten içerler ve onu biriktirirlerdi.
Sonra deve gelmiş olduğu vadinin en yüksek tarafından geri döner giderdi. Çünkü darlığından dolayı suya gittiği yerden dönemezdi…
Devenin Yaz ve Kış Hayatı
Ebû’l-Hasan el-Eş’arî hazretleri buyurdular:
Semûd toprağına gittim. Devenin çıkış yerini ölçtüm. Onu tam altmış zira buldum.
Deve hava sıcak olduğu zaman, vadinin sırtında yazını geçirirdi. Orada bulunan bütün hayvanlar vadinin içlerine doğru giderlerdi. Soğuk olduğu zaman da deve, vadinin içlerine gelirdi. Buradaki hayvanlar da vadinin sırtlarına doğru giderlerdi.
Bu durum, Semûd kavmine çok ağır ve zor geldi. Deveyi tepelemek kendilerine süslü geldi. İki kadın, Anîze ümmü Ganem ve Sıdka binti Muhtar… Onların evcil hayvanları (koyun, keçi, deve sığırları) bu deveden zarar gördüklerinde o deveyi tepelediler. Çünkü bu iki kadının çok hayvanları vardı…
Deveyi Öldürme Planlan
Haddâdî (r.h.) buyurdular:
Semûd Kavminin içinde bir kadın vardı. Ona “Sadûk” deniliyordu. Yaratılışı güzel ve zengin bir kadındı. Bir çok deve, sığır ve koyunları vardı. Salih Aleyhisselâm’a düşmanlık besleyen insanların en şiddetlisiydi. Salih Aleyhisselâm’ın devesi, hayvanlarına zarar verdiği için, o deveyi tepelemek istiyordu. Onun amcasının oğlu istekte bulundu. Amcasının oğluna Misda1 bin Dehr deniliyordu. Kadın, eğer deveyi öldürürse, kendisini ona vereceğini, söyledi. Amcasının oğlu bu konuda ona icabet etti (şartını kabul etti.)
Sonra kadın, Kaddâr bin Sâlif i talep etti. Kırmızı, yeşil ve kısa bir adam idi. Halk, onun veled-i zina olduğunu zannediyorlardı. Lakin o Sâlif İn yatağı üzerinde doğmuştu. Kadına;
Ey Kaddâr! Deveyi öldürmek karşılığında, seninle evlenirim! Yani sen dilediğin zaman bana gelirsin!” dedi.
Kaddâr, kavminin içinde kuvvetli bir kişiydi.
Kaddâr, kadına icabet etti. (isteğini kabul etti.)
Kaddâr ve Misda’ ayrıldılar.
Semûd kavminin ayak takımı ve avenelerinden yardım istediler. Dokuz çete geldi. Deveyi öldürmek üzere birleştiler.
Allâhü Teâlâ hazretleri, Salih Aleyhisselâm’a vahyetti:
Senin kavmin yakında deveyi öldürecekler!” diye… (3/192) Salih Aleyhisselâm, kavmine bunu söyledi. Onlar:
Biz ne yapacağız?” dediler. Sonra da
Allah’a yeminleşerek kavlettiler/sözleştiler: -“Andolsun, ona ve ehline bir gece baskını yapalım…”
Dediler ki:
Biz sefere çıkarız, insanlar bizi görürler. Biz mağaraya gideriz. O mağarada kalırız. Ta ki gece olur. Salih mescide gitmek için çıkar. Biz onu öldürürüz. Sonra yine hemen mağaraya döneriz. Sanki oradaymışız gibi davranırız. Sonra döndüğümüzde de;
“Sonra da velîsine yemin edelim, “Biz onun ehlinin helakine şâhid olmadık!” diyelim! Şüphesiz sözümüz sözdür, sâdıkızdırT dediler.
Yani onlar bizim sefere çıktığımızı bilmiş olurlar…
Salih Aleyhisselâm şehrin içinde yatmazdı. Şehrin dışında onun bir mescidi vardı. Ona “Salih’in mescid”i denilirdi. Orada gecelerdi. Sabah olduğu zamanda kavmine gelir, onlara vaaz ederdi. Gece olduğunda da yine mescidine gitmek üzere şehirden çıkardı.
Bu dokuz çete şehirden ayrıldılar. Mağaraya girdiler. O gece mağara üzerlerine çöktü, hepsini öldürdü. Sabah olduğunda adamın biri onların hepsini ölmüş halde görünce, şehirde bağırdı. Ve; .
Salih onları öldürmedikçe râzî olmadı!” diye yaygara kopardı. Bunun üzerine bütün şehir ehli, deveyi öldürmek üzere toplandılar. {Söz birliği ettiler…)
İbni Ishâk buyurdu:
Deveyi öldüren o dokuz kişi toplandı. Onlar;
Gelin Salih’i öldürelim! Eğer Salih (peygamberliğinde) sâdık ise bizi onu öldürmekten men ederi Eğer Salih yalancı ise onu da devesine katarız (onu da öldürürüz)!” dediler.
Bir gece geldiler. Geceleyin ehliyle beraber ona baskın yapmaya gittiler. Melekler, onları taşladı.
Bazıları;
Kaddâr, Misda’ ve adamları gittiler. Deveyi gözetlediler. Deve sudan ayrıldığında, Misda’ başka bir kayanın altında ona kement attı. Deve, Misda’ın üzerine yürüdü, İkisi ona ok attılar. Dizlerinin kaslarını vurdular. Sonra Kaddâr çıktı onu kılıç ile öldürdü. Deve böğürüyordu. Sonra kılıcını onun gerdanlığına soktu. Ve deveyi kesti. Şehir ehli çıktılar. Devenin etini aralarında paylaştılar. Devenin yavrusu bunu görünce, dağa koştu. 0 dağa el-Kâre deniliyordu. Üç kere böğürdü. Göz yaşları, yaratıldığı kayanın üzerine döküldü. Kaya açıldı. O yavru kayanın içine girdi. İşte bu şu kavl-i şeriftir. “Derken, o nâkayı/deveyi tepelediler.”
“Ve rablarının emrinden tuğyan/azgınlık ettiler.”
Yani onlar Allah’ın emrine imtisal etmekten kibirlendiler. Allah’ın emri, Salih Aleyhisselâm’ın, kendilerine tebliğ ettiği emirdir. Şu kavl-i şerifi ile:
Bırakın onu, Allah’ın arzında otlasın. Emredilenlerdir.
Ve nehiy eden şu kavl-i şeriftir:
Sakının; ona bir fenalıkla dokunmayın ki, sonra elîm/gayet acı bir azaba uğrarsınız.
Veya Allah’ın emrine tabi olmaktan kibirlendiler, demektir. Allah’ın emri, şeriatı ve dinidir.
Azap İstemeleri
Salih Aleyhisselâm’a hitaben ta’cîz ve susturma yoluyla dediler
Hey Salih! bizi tehdit etmekte olduğun azabı getir, görelim!”
Semûd Kavminin Hikayesi
Rivayet olundu:
Onlar deveyi öldürdüklerinde, yavrusu dağa kaçtı. Üç kez böğürdü. Salih Aleyhisselâm, kendisine, deveyi katlettikleri haberi ulaştıktan sonra onlara:
(Koşun) yavruya yetişin! Belki sizden azab kaldırılır!” dedi. (Yavrunun arkasından koştular) ama ona yetişemediler. Yavrunun böğürmesinden sonra kaya açıldı. Yavru kayanın içine girdi. Salih Aleyhisselâm kavmine;
Yavrunun her böğürmesi için, bir gün vardır. Bundan sonra sizler, vatanınızda yani memleketinizde ancak üç gün geçinip yaşayabilirsiniz. Gerçekten bu yalanlanamayacak bir vaadtir…” dedi.
Semûd kavmi Çarşamba günü deveyi öldürdüler.
Salih Aleyhisselâm, onlara;
Müjdelenin! Allah’ın azabı ve cezasını bekleyin!” buyurdu.
Kavmi kendisine sordu:
Bunun alâmeti nedir?” Salih Aleyhisselâm buyurdu:
Perşembe günü yüzleriniz sararacak, sonra;
Cuma günü yüzleriniz kıpkırmızı olmuş olarak sabahlarsınız. Sonra da, Cumartesi günü, yüzleriniz simsiyah (ve kararmış bir şekilde) uyanırsınız. Sonra;
Pazar gününün başında üzerinize azap gelir….”
Sonra hadise peygamberlerinin dediği gibi oldu… Semûd kavmi Perşembe günü yüzleri sanki za’ferân (boyası) ile boyanmış gibi uyandılar; küçükleri ve büyükleri, kadınları ve erkekleri hepsi renkleri sararmıştı.
Yakînen azabın geleceğine inandılar.
Salih Aleyhisselâm’in doğru söylediğini bildiler.
Öldürmek için; Salih Aleyhisselâm’ı aramaya başladılar. Salih Aleyhisselâm onlardan kaçtı. Bir yerde gizlendi. Salih Aleyhisselâm’ı saklandığı yerden göremeyince; onun ashabına {yani Salih Aleyhisselâm’a iman eden mü’minlere) işkence ve zulüm etmeye başladılar; kendilerini Salih Aleyhisselâm’a götürsün ve onun yerini söylesinler diye…
Cuma günü olduğunda, hepsi yüzleri kıpkırmızı olmuş bir halde sabahladılar.
Yüzleri sanki kan ile sıvanmıştı. Hepsi topluca bağırmaya başladılar. Feryat ettiler. Ağladılar.
Azabın gerçekten kendilerine yaklaştığını bildiler …
Onlardan her biri, diğerinin yüzünde görmüş olduğu kırmızılığı ona haber veriyordu.
Cumartesi günü yüzleri simsiyah bir şekilde kararmış olarak sabahladılar.
Yüzleri sanki zift, katran ve çivit ile boyanmıştı.
Hepsi birden bağırıp sayha vurdular:
Ey insanlar! Dikkat edin azab geldi!” dediler.
Pazar gecesi, Salih Aleyhisselâm ve kendisine iman edenler, Semûd kavminin içinden çıkıp Şam’a doğru yola koyuldular. Filistin Remle’sine indiler.
Pazar günü dördüncü gündü. Kuşluk vakti oldu.
Yırtıcı hayvanların kendilerini yememesi için, kendilerini sarısabır ile mumyaladılar. Meşin ve deri ile kefenlendiler. (Semud kavminin kefenleri meşin ve deri idi.)
Canlarını yere attılar. Bazen yüzlerini göğe çeviriyor ve bazen de yere çeviriyorlardı. Azabın hangi taraftan kendilerine geleceğini bilmiyorlardı.
Onlara (önce) bir sayha geldi.
0 sayhanın içinde her yıldırımın sesi ve her bir şeyin sesi vardı.
(Sayha’dan sonra da) yerden bir zelzele geldi.
Göğüslerindeki kalblerini kesti, parçaladı… Onlardan büyük ve küçük hiçbir kimse kalmadı. Cümlesi helak oldu.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi (k.s), Rûhu’l-Beyan Tefsîri :8/ 696-704.
***************************************************************************
Bu ibareleri okuduğunuz zaman sizlerin de üzüldüğünüzü tahmin ediyorum. Semûd kavminin başına gelenleri ve onların göz göre göre azaba gitmeleri ve çaresiz bir şekilde kefenlerini giyip azabı beklemelerine ve iman etme fırsatını kaçırmalarını çok üzüldüm. Bir ara oturup tercümeye ara bile verdim. Ve iman sahibi olduğuma şükrettim. Allâhü Teâlâ hazretlerine beni Müslüman bir memlekette, Müslüman bir anne ve babanın evlâdı olarak dünyaya gönderdiği ve bana böyle doğru yolu buldurduğu için; Allâhü Teâlâ hazretlerine hamd ü senalar ettim. Ve iki rek’at şükür namazı kıldım. Size de tavsiye ederim. Mütercim