Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Posts Tagged ‘Vehhabi’

Mubârek şehirlerin Vehhâbî habîslerinden geri alınması

Posted by Site - Yönetici Aralık 28, 2015

Mubârek şehrlerin Vehhâbî habîslerinden geri alınması,mecca-kabaa-01 copy

Mubârek şehirlerin Vehhâbî habîslerinden geri alınması

Osmanlı devleti, bu senelerde dış devletlerle uğraşmakta ve masonların körüklediği isyân ateşlerini söndürmeye çalışmakta idi. [Mekteb-i sultanî müdîri Abdürrahmân Şeref bey, 1325 mâlî ve 1909 mîlâdî senesinde basılan (Fezleke-i tarih-i devlet-i Osmaniyye) kitabında diyor ki, (1213 [m. 1798] de fransızlar Mısrı işgâl etti. Uzun muhârebelerden sonra Mısr 1216 da istirdâd edildi. Anadoluda ve Rumelide zuhûr eden eşkıyâ ile uğraşıldı. 1221 de Rusya Hotin ve Bender kal’alarına hücûm etti. İngiliz donanması, bunu fırsat bilerek Marmaraya girdi. Yedi-kuleye kadar gelerek, sâhilleri top ateşine tuttu. Halîcdeki donanmanın kendisine teslim edilmesini istedi. Başta pâdişâh üçüncü Selîm sultan olmak üzere, bütün memurların gayreti ile sâhillere binden ziyâde top yerleştirilerek, ingiliz donanmasına ateş edildi. Donanma on gün dayanamayıp kaçtı. Fakat, dahilî düşmanlar İstanbulda ihtilâl çıkarıp, 1223 de sultan şehit edildi. Rusya 1224 de tekrar hücûm etti. Bu harp 1227 Bükreş müâhedesine kadar devam etti.)] 1226 [m. 1811] senesinde, Sü’ûdun müslümanlara işkenceleri ve islâm dînine olan hakâretleri, dayanılmıyacak hâl aldığından, müslümanların halîfesi sultan II. Mahmûd hân-ı Adlî Mısr vâlîsi Muhammed Ali pâşaya ferman gönderip, eşkiyâyı terbiye etmesini emreyledi. Muhammed Ali pâşa, oğlu Tosun pâşanın kumandasında bir kolorduyu, Ramazan ayında Mısrdan yola çıkardı. Tosun pâşa, Medînenin iskelesi olan (Yenbû’) şehrini aldı. Cüdeyde yolu ile Medîneye giderken, (Safrâ) vâdisi ile Cüdeyde boğazı arasında ve (1226) zilhicce ayı başında büyük bir muhârebe olup bozguna uğradı. Tosun pâşaya birşey olmadı ise de, Osmanlı müslümanlarının çoğu şehit oldu. Muhammed Ali pâşa buna çok üzüldü. Büyük bir kolordu ile kendisi yola çıktı. Orduda onsekiz top, üç havan topu ve pek çok silâh vardı. 1227 [m. 1812] senesinin Şa’bân ayında Safrâ ve Cüdeyde boğazlarını geçtiler. Ramazan ayında, birçok köyleri harbsiz ele geçirdiler. Muhammed Ali pâşa, çok kurnaz davranıp, bu başarıları para ile sağladı. Daha doğrusu, bu kurnazlığı ona şerif Gâlib efendi öğretti. Para ile köyleri ele geçirdi. Bu yolda yüzonsekizbin riyâl dağıtıldı. Tosun pâşa da, babası gibi, şerif Gâlib efendi ile görüşmüş olsaydı, koca bir orduyu elinden çıkarmamış olurdu. Şerif Gâlib efendi, Mekkede vehhâbîlerin emîri idi. Fakat, Mekkenin o azgın şakîlerden kurtarılmasını gönülden istemekte idi. Muhammed Ali pâşa, Zilka’de sonunda Medîneyi de kansız ele geçirdi. Bu zaferleri, halîfe hazretlerine arz edilmek üzere Mısra bildirdi. Mısrda üç gün üç gece bayram yapıldı. Zafer müjdeleri bütün islâm memleketlerine bildirildi. Muhammed Ali pâşa, bir fırkayı da, Cidde yolundan Mekkeye göndermişti. Bu fırka, (1228) Muharremi başlarında Ciddeye geldi. Mekkeye yürüdü. Şerif Gâlib efendinin gizlice göndermiş olduğu plânlara uyarak, kolayca Mekkeye girdi. Osmanlı ordusunun Mekkeye yürüdüğü şehre yayılınca, eşkiyâ kumandanları ile birlikte, dağlara kaçtılar.

Sü’ûd bin Abdülazîz binikiyüzyirmiyedi (1227) senesinde, hacdan sonra Tâife gitmiş, islâm kanı dökülen yerleri gezmiş, fesat ocağı olan Der’ıyyeye dönmüştü. Der’ıyyeye gelince, Medîne-i münevverenin ve sonra Mekke-i mükerremenin Osmanlıların eline geçtiğini işitince, şaşkına döndü. O sırada Osmanlı ordusu Tâife yürüdü. Tâif zâlimi olan (Osman-ül-Mudâyıkî), askerleri ile birlikte, korkudan kaçmış olduğundan, şehir harbsiz ele geçirildi. Müjde haberi İstanbula, müslümanların halîfesine arz olundu. Sultan Mahmûd hân-ı Adlî bu müjdeye çok sevindi. Allahü teâlânın bu ihsânına hamd eyledi. Muhammed Ali pâşaya teşekkürler ve ihsânlar gönderip, Hicâza tekrar giderek eşkıyâyı teftîş ve kontrol etmesini emir buyurdu.

Muhammed Ali pâşa, sultan Mahmûd hânın fermanına uyarak, Mısrdan tekrar yola çıktı. Bu sırada, şerif Gâlib efendi, Osmanlı ordusu ile birlikte Tâife gitmiş, elleri kanlı vâlî Osmanı aramaya dağılmışlardı. Plânlı davranarak, şakîyi yakaladılar. Mısra ve oradan İstanbula gönderildi. Muhammed Ali pâşa, Mekkeye gidince, Şerif Gâlib Efendiyi İstanbula gönderdi. Yerine kardeşi Yahyâ bin Mes’ûd efendiyi emîr yaptı. 1229 Muharrem ayında (Mübârek bin Magyan) şakîsi de ele geçirilip İstanbula gönderildi. Binlerle müslüman kanı akıtan bu iki şakî, İstanbul sokaklarında dolaştırıldıktan sonra, cezâları verildi. Yirmialtı sene Mekke emîrliği yapan şerif Gâlib efendiye sevgi ve saygı gösterilerek Selânike gönderilmiş, orada istirâhat ederek, 1231 [m. 1815] de vefât etmiştir. Selânikte türbesi ziyâret edilmektedir.

Hicâzın mübârek şehirleri eşkiyâdan temizlendikten sonra, Yemene kadar olan yerleri de temizlemek için bir fırka [tümen] gönderilmişti. Muhammed Ali pâşa, kendi askeri ile bu fırkanın yardımına gitti. Bütün oraları da temizledi. Mekkeye döndü. (1230) Recebine kadar orada kaldı. Oğlu Hasen pâşayı Mekke vâlîsi yapıp, Mısra döndü. Sü’ûd bin Abdülazîz (1231) senesi ortalarında öldü. Yerine oğlu Abdüllah bin Sü’ûd geçti. Muhammed Ali pâşa Mısra gelince, oğlu İbrâhîm pâşayı bir fırka asker ile Abdüllahın üzerine gönderdi. Abdüllah ibni Sü’ûd önceden Tosun pâşa ile bir anlaşma yaparak, Der’ıyye emîri kalmak şartı ile, Osmanlılara itaat edeceğini bildirmişti. Fakat Muhammed Ali pâşa, bu anlaşmayı kabûl etmemişti. İbrâhîm pâşa, (1231) senesi sonunda Mısrdan yola çıktı. (1232) başında Der’ıyyeye vardı. Abdüllah ibn-üs-Sü’ûd, bütün askeri ile karşısına çıktı. Çok kanlı muhârebelerden sonra, binikiyüzotuzüç 1233 [m. 1818] Zilka’de ayında Abdüllah ibn-üs-Sü’ûd yakalandı. Bu zafer müjdesi Mısra gelince, kal’adan yüz top atılıp, yedi gün yedi gece bayram yapıldı. Her taraf bayraklarla donatıldı. Minârelerde tekbîr getirildi ve münâcâtlar okundu.

Muhammed Ali pâşa, Arabistânın mübârek şehirlerinin eşkiyâdan temizlenmesine çok önem vermiş, muvaffak olmak için çok uğraşmış, bu yolda, sayılamıyacak kadar altın sarf etmiştir. Şimdi de, Sü’ûdî hükûmetinin, daha çok altın harcıyarak sapık inançlarını bütün dünyaya yaymak çabasında olduğunu üzülerek görmekteyiz. Mezhepsizlik felaketinden kurtulmak için, (Ehl-i sünnet) âlimlerinin yazdıkları din kitaplarını okuyup, İslâmiyeti doğru olarak öğrenmekten başka çâre yoktur.

Abdüllah bin Sü’ûd yakalandıktan sonra, müslümanlara işkence yapan azgınlar ile birlikte Mısra gönderildi. Binikiyüzotuzdört (1234) Muharreminde, sayılamıyacak kadar çok seyirci arasında Kahireye getirildiler.

Muhammed Ali pâşa, Abdüllah bin Sü’ûdü pek sevinçli olarak ve nezâketle karşıladı. Şöyle konuştular:

Pâşa:

– Çok uğraştınız!

İbn-üs-Sü’ûd:

– Harp, kader kısmet işidir.

– Oğlum İbrâhîm pâşayı nasıl gördünüz?

– Çok cesûrdur. Kurnazlığı daha çoktur. Biz de çok çalıştık. Fakat Allahın dediği oldu.

– Üzülme! Müslümanların halîfesine, senin için şefaat mektûbu yazacağım.

– Kaderde ne varsa, o olur.

– O çekmeceyi niçin yanında taşıyorsun?

– Babamın, Hucre-i nebeviyyeden aldığı çok kıymetli eşyaları koydum. Şanlı pâdişâhımıza takdim edeceğim.

(Pâşanın emri üzerine çekmece açıldı. (Hucre-i Nebeviyye)den çalınmış olan eşya görüldü. İçlerinde değer biçilemiyecek kadar süslü üç mushaf-ı şerif ve pek iri üçyüzotuz inci, bir büyük zümrüd ve ayrıca altın zincirler vardı). Muhammed Ali pâşa, bunları gördükten sonra sordu:

– (Hazîne-i Nebeviyye)den alınan kıymetli eşya bu kadar değildir. Daha çok şeyler olacaktır?

– Hakkınız var, devletli efendim. Fakat ben, babamın hazînesinde bunları buldum. (Hucre-i saadet) yağmasında babam yalnız değildi. Arab beyleri ve Mekke ileri gelenleri ve (Harem-i saadet) ağaları ve Mekke emîri olan şerif Gâlib efendi, yağmada ortak idiler. Eşyalar kapanın elinde kalmıştı.

– Evet doğrudur! Şerif Gâlib efendinin yanında, çok şeyler bulduk aldık.

(Şerif Gâlib efendinin yanında bulunan eşyanın, vehhâbî yağmacılarından kurtarmak için alınıp saklandıklarını düşünmek lâzımdır. Muhammed Ali pâşanın, (Evet, doğrudur) demesi, şerif Gâlib efendinin, yağma ettiğine inandığını değil, eşyanın az olmasının sebebini kabûl ettiğini bildirmek içindir).

Bu konuşmalardan sonra, Abdüllah bin Sü’ûd, suç ortakları ile birlikte, İstanbula gönderildi. Binlerle müslümanın kâtili olan bu azgın şakîler, (Topkapı sarayı) kapısının önünde idam edilerek cezâları verildi.

İbrâhîm pâşa, Der’ıyye kal’asını yıktı. Binikiyüzotuzbeş (1235) senesi Muharrem ayında Mısra döndü. Muhammed bin Abdülvehhâbın bir oğlu da Mısra getirilip, ölünciye kadar habs edildi.

Abdüllah ibn-üs-Sü’ûddan sonra, o soydan (Terkî bin Abdüllah) 1240 [m. 1824] de vehhâbîlere baş oldu. Babası Abdüllah, Sü’ûd bin Abdülazîzin amcası idi. 1249 da, Sü’ûdün oğlu (Meşârî) Terkîyi öldürüp yerine geçti. Terkînin oğlu Faysal da, Meşârîyi kesip, 1254 de vehhâbîlerin başına geçti. Muhammed Ali pâşanın yeniden gönderdiği askere karşı koymak istedi ise de, binikiyüzellidört 1254 [m. 1838] senesinde mîrliva [tuğgeneral] Hurşîd pâşanın eline geçerek, Mısra gönderildi. Habs edildi. Sü’ûdün Mısrda bulunan oğlu Hâlid bey Der’ıyye emîri yapılarak (Riyâd) şehrine gönderildi. Hâlid bey, Mısrda Osmanlı terbiyesi ile yetişmiş, Ehl-i sünnet îtikatında, nâzik bir zat idi. Bunun için emîrlikte birbuçuk sene kalabildi. (Abdüllah ibni Sezyân) adında bir adam, Osmanlı devletine sâdık görünerek, birçok köyü eline geçirdi. Ansızın, Der’ıyyeye saldırıp, Necd emîri oldu. Hâlid Mekkeye kaçtı. Mısrda zindanda bulunan Faysal kaçarak, (Cebel-i Semr) emîri İbnürreşîdin yardımı ile, Necde gidip, İbni Sezyânı öldürdü. Osmanlı devletine sâdık kalacağına yemin ederek, 1259 da Der’ıyye emîri yapıldı. 1282 [m. 1865] senesinde ölünceye kadar vaadinde durdu.

Faysalın (Abdüllah, Sü’ûd, Abdürrahmân ve Muhammed Sa’îd) isminde dört oğlu vardı. Faysal ölünce, büyük oğlu Abdüllah, Necd emîri yapıldı. Kardeşi Sü’ûd, Bahreyn adasından topladığı kimselerle birlikte 1288 [m. 1871] de isyân etti. Abdüllah, küçük kardeşi Muhammed Sa’îdi, Sü’ûdün üzerine gönderdi. Muhârebede Sa’îdin askeri dağıldı. Sü’ûd, bütün Necd şehirlerini ele geçirmek hulyâsına kapıldı ise de, Abdüllah, Osmanlı devletinin bir emîri olduğu için, altıncı ordu kumandanlarından ferîk [tümgeneral] Nâfiz pâşa, Sü’ûdün üzerine gönderildi. Sü’ûd ile yanındaki bütün çeteciler 1291 [m. 1874] de yok edildi. Necd ülkesi rahata ve huzura kavuştu. Bütün müslümanlar halîfe-i müslimîne hayrlı duâ ettiler. 1306 [m. 1888] dan sonra, Muhammed ibn-ür-Reşîd, Necdi ele geçirdi. Abdüllahı esîr eyledi.

Yemeni elde ettikleri zaman, Tâif ile San’a şehirleri arasında (Sevvat) dağları üzerinde yaşıyan bir milyona yakın Asîrli vahşîleri dahî vehhâbî yapmışlardı. Muhammed Ali pâşa, eşkiyânın kökünü temizledikten sonra, bu dağlardaki temizliği sonraya bırakmıştı. Binikiyüzaltmışüç (1263) de Sultan Abdülmecîd hân zamanında buralar da Osmanlıların idaresi ve kontrolu altına alındı.

Asîrlilerin, kendilerinin seçtikleri emîrleri ve Osmanlıların tâyîn ettiği vâlîleri vardı. Yumuşak davranan vâlîlere isyân ederler, kendi emîrlerine itaat etmenin ibâdet olduğuna inanırlardı. Vâlî Kurd Mahmûd pâşa zamanında isyân ederek, Yemendeki Hudeyde şehrine bile saldırmışlar, öldürücü sâm rüzgârı eserek telef olmuşlardı. Binikiyüzseksenyedi (1287) de de, isyân edip, Hudeyde şehrine saldırdılar ise de, şehirde bulunan az sayıdaki Osmanlı askerleri kahramanca çarpıştıklarından, şehre giremediler. Bunun üzerine, Redîf pâşanın kumandasında bir tümen asker gönderildi. Redîf pâşanın ve Osmanlı kurmaylarının güzel plânları ve idareleri ile sarp dağlardaki eşkiyâ yuvaları birer birer ele geçirildi. Fitne ve isyân ocakları temizlendi. Redîf pâşanın hastalanması üzerine, Yemen çöllerindeki ve Asîr dağlarındaki vahşîlerin kalkındırılması, islâm bilgilerinin ve ahlâkının oralara yerleştirilmesi için, Gâzî Ahmed Muhtâr pâşa gönderildi.

Arabistân yarımadası, Mısr fatihi ve ilk Türk halîfesi yavuz sultan Selîm hânın zamanı olan 923 [m. 1517] senesinden beri Osmanlıların idaresinde kaldı. Şehirler tam bir huzur ve rahatlıkla idare edildi ise de, çöllerdeki ve dağlardaki göçebe, câhil olanlar, kendi şeyhlerinin ve emîrlerinin idaresi altında bırakılmışlardı. Bu emîrler, ara sıra isyân ederdi. Çoğu vehhâbî oldular. Halka saldırmaya, müslümanları soyup öldürmeye de başladılar. Hâcıların yollarını kesip, soyarlar ve öldürürlerdi.

1274 [m. 1858] de, İngilizler Hindistânda ihtilâl çıkararak, oradaki islâm devletini yıkarken, Ciddede de fitne çıkardılar ise de, Mekke vâlîsi Nâmık pâşanın siyâseti ile sulh yapıldı.

Binikiyüzyetmişyedi (1277) senesinde bütün bu âsî ve cânî emîrler Osmanlı devletinin itaati ve terbiyesi altına sokuldu.

(Mir’ât-ülharemeyn) kitabının yazıldığı 1306 [m. 1888] senesinde, Arabistân yarımadasında oniki milyon insan yaşadığı bildiriliyor. Çok zekî ve anlayışlı iseler de, çok câhil, soyguncu ve kan dökücüdürler. Sü’ûda tâbi olmaları, onların bu vahşetlerini daha da arttırmıştır.

Birinci cihân harbinde Osmanlılarla birlikte İngilizlere karşı harp eden emîr İbn-ür-Reşîdin büyük dedesi de İbn-ür-Reşîd idi. Bunun oğlu Ali, Medînenin şimâl şarkında bulunan Hâil şehrinde emîr idi. 1251 [m. 1835] de vefât etti. Yerine geçen oğlu Abdüllah el-Reşîd, onüç sene emîrlik yaptı. Bunun yerine geçen büyük oğlu Tallâla 1282 [m. 1866] de, İbn-üs-Sü’ûd Faysal zehirli şerbet içirip deli oldu. Tabanca ile intihâr etti. Yerine kardeşi Mu’teb, Hâil emîri oldu ise de, iki sene sonra, Bender bin Tallâl, amcası Mu’tebi öldürüp emîr oldu. Fakat bu da amcası Muhammed-el-Reşîd tarafından öldürüldü. Muhammed, Necdi ve Riyâdı ele geçirdi. Sü’ûd oğullarından emîr Abdüllah bin Faysalı esîr alıp Hâile götürdü. Abdüllah bin Faysalın kardeşi Abdürrahmân ve bunun oğlu Abdülazîz kaçarak Kuveyte sığındı. Muhammed-el-Reşîd 1315 [m. 1897] senesinde vefât etti. Yerine geçen birâderi oğlu Abdülazîz el-Reşîd zâlim olduğundan, vehhâbîliğin yeniden zuhûruna sebep oldu. Riyâd ve Kasîm ve Büreyde emîrleri, (El-Mühennâ) köyünde bulunan Abdülazîz ile anlaştılar. Abdülazîz bin Abdürrahmân bin Faysal oniki hecinli ile Kuveytten Riyâda geldi. 1319 [m. 1901] senesinde bir gece Riyâda girdi. Abdülazîz ibnür Reşîdin Riyâd vâlîsi olan Aclânı bir ziyâfette öldürdü. Zulümden yılmış olan halk, bunu emîr yaptı. Böylece, Sü’ûdî devleti Riyâdda kurulmuş oldu. Üç sene çeşidli muharebeler yapıldı. Abdülazîz ibn-ür-Reşîd öldürüldü. 1333 [m. 1915] de, Osmanlılar işe karışarak, Abdülazîz ibn-üs-Sü’ûd Riyâd kaymakamı olmak üzere sulh yapıldı. Sonra Reşîdîlerle, Sü’ûdîler arasında Kasîmde harp olup, Abdülazîz mağlup oldu. Riyâda çekildi.

17 Haziran 1336 [m. 1918] de Abdülazîz bin Abdürrahmân İngilizlerin teşvîki ile bir beyannâme neşretti. Mekkedeki şerif Hüseyn ve onunla birlikte olanlar kâfirdir. Bunlarla cihâd ediyorum diyerek Mekkeye ve Tâife saldırdı. Fakat, bu şehirleri şerif Hüseyn pâşadan alamadı. 1342 [m. 1924] de İngilizler, Mekke emîri şerif Hüseyn bin Ali pâşayı yakalayıp Kıbrısa götürdü. Pâşa 1349 [m. 1931] de, kapatıldığı otelde vefât etti. Abdülazîz bin Abdürrahmân, 1924 de Mekkeyi ve Tâifi rahatça ele geçirdi. Osmanlı devletinin idaresini ellerine geçirmiş olan İttihâdcılarla arası açılan Mekke emîri şerif Hüseyn pâşaya karşı Medîneyi muhâfaza eden Osmanlı askerleri, Mondros mütârekesine göre, 28 Şubat 1337 [m. 1919] da Hicâzdan ayrılmış, şerif Hüseyn pâşanın oğlu şerif Abdüllah da Medîneye yerleşmişti. Babası ölünce, İngilizler bunu da Medîneden çıkarıp Ammâna sürdü. 1365 [m. 1946] da Ürdün devletini kurdu ise de, 1370 [m. 1951] de Mescid-i aksâda namaz kılarken İngilizlerin kiralık kâtilleri tarafından öldürüldü. Yerine oğlu Tallâl geçti. Fakat, hasta olduğundan yerini oğlu Melik Hüseyne terk etti. Şerif Hüseyn pâşanın ikinci oğlu şerif Faysal, 1339 [m. 1921] da Irâk devletini kurdu. 1351 [m. 1933] de vefât etti. Yerine oğlu Gâzî geçti. Bu da, 1939 da, yirmibir yaşında ölünce, yerine oğlu İkinci Faysal Irâk meliki oldu. Fakat, 1958 Ağustosunun ondördüncü günü ihtilâlinde general Kâsım tarafından, yirmiüç yaşında iken öldürüldü. İkinci bir ihtilâlde Kâsım da öldürüldü. Irâk ve Süriye devletleri, çeşidli ihtilâller sonunda sosyalist (Ba’s) partisinin eline geçtiler ve Rusların kolonisi hâline geldiler.

Abdülazîz bin Abdürrahmân, Medîneye çok saldırdı. 1926 hücûmunda, Resûlullahın mübârek türbesini de bombaladı. Fakat, şehre giremedi. 1344 ve 9 Eylül 1926 da İstanbulda çıkan Son Saat Gazetesi, şu haberi vermişti:

MEDÎNE BOMBARDIMANI>>>>> Yazının devamını oku »

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tarih, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: , | Leave a Comment »

OTUZ YIL ÖNCE HABER VERİLMİŞTİ

Posted by Site - Yönetici Şubat 14, 2015

“Selefi” “Vehhabi” tehlikesi

OTUZ YIL ÖNCE HABER VERİLMİŞTİ

Bundan yaklaşık otuz yıl önce, daha ilk yıllarında Türkiye gazetesi ve yayınlarında sık sık, “Selefi” “Vehhabi” tehlikesinden bahsedilirdi. “ Vehhabiye Nasihat” kitabında “Vehhabilik” hakkında geniş bilgi veriliyor, Osmanlıların son zamanlarında terör yoluyla binlerce Müslümanı nasıl katlettikleri anlatılıyor, bunların gerçek İslam ile ilgisi olmayan, İngilizler tarafından ortaya çıkartılan bir fırka olduğu bildiriliyordu. Ehli sünnet Müslümanlar, Vehhabilerin tuzaklarına düşmemesi için uyarılıyordu.
O günleri yaşayanlar hatırlar; bu uyarılardan dolayı her kesimden, her cemaatten büyük tepki alınmıştı. Gerçek İslam tam bilinmediği için, Arabistan’daki Vehhabilerin yaşayışı örnek olarak gösterilerek: “Böyle kimselenre siz nasıl,sapıkdersiniz” diye yapmadıkları hakaret bırakmamışlardı; bu kitapları satanlara ve Vehhabiliği kötüleyen kıymetli yazarlara.
Hala o günkü gazetelerin birinci sayfaları gözümün önünde. Kral Faysal öldüğü zaman, “Büyük şehid” “ Mücahid” “ Gerçek Müslüman” gibi manşetlerle ölümünü duyurmuştu gazeteler. Halbuki bu kral, Vehhabiliği bütün dünyaya yaymak için, milyar dolarlar sarfetmişti. Yumuşak, mutedil görünümü ile yaptıklarını örtmeye çalışmıştı.
Müslüman basiretli olur, bilmese bile çok şeyi sezer. Buna rağmen Vehhabilik anlaşılamamıştı ülkemizde. Bunları tanımak için fazla bilgiye, ilme ihtiyaç yoktu aslında. Adamların yüzüne, çenelerinin ucundaki sakala bakınca ne oldukları, en azından İslamla ilgilerinin olmadığı anlaşılıyordu zaten.

Son 2-3 yıldır, Afganistan, Irak… gibi ülkelerde şimdi de, ülkemizdeki Vehhabi kaynaklı terör olayları artık mızrak çuvala sığmaz hale gelince yediden yetmişe herkes, Vehhabiliğin, Selefiliğin kötülüklerini anlatmaya, bunula ilgili yazı dizileri, TV programları yapmaya başladı.
Tabii ki, Basra harab olduktan sonra… Bugün, hemen hemen her İslam ülkesinde, hatta Müslümanların bulunduğu her yerde Vehhabi ajanları cirit atmakta. Hemen hemen her yerde elde ettikleri, kendilerine çevirdikleri kimseler ile korkunç bir şekilde, Vehhabi inancını yaymaktalar. Tabii ki bundan çoklarının haberi yok veya o tarakta bezleri olmadığı için olayın bu yönüne bakan yok.

Son 50-60 yıl içerisinde, Vehhabi propagandasına aldanıp bu inancı benimsemiş ve bu inanışta iken vefat etmiş milyonlarca insan var. Bunu düşünen yok. Yetmişli yıllarda, dünyada Vehhabi mi var, nereden böyle şeyler uyduruyorsunuz, müslümanlara iftira ediyorsunuz, diyenlerin, Vehhabilere arka çıkanların bunda hiç mi günahı vebali yok?
Bugün Çeçenenistan’da bile İslam dini Vehhabi ajanların tasallutu altında. Zaten Çeçenlerin Vehhabiliğe kaymaları ile çöküşleri de başladı. Balkan ülkelerinde de, Osmanlı eserleri yıkılarak, yerlerine Vehhabi camileri yapılmaktadır.

Osmanlılar, Ehli sünnet olduklarından, Osmanlıyı hatırlatacak en küçük bir tarihi esere tahammül gösteremiylorlar. Arabistan’da, özellikle Hicaz’da, mukaddes beldelerdeki o, eşsiz tarihi Osmanlı eserlerini yok ettikleri gibi buralardaki eserleri de yok ediyorlar.
Fakat anlayamadığım bir husus var, o da şu: Suudi Arabistan’a ve daha sonra bütün İslam alemine bu Vehhabilik terörünü, belasını musallat eden İnglizlerdir. Bu herkesin ortak kanaatıdır. Bunda kimsenin şüphesi yok. Böyle olduğuna göre, İngilizler Vehhabilerden niçin şikayetçi. Burada iki ihtimal akla geliyor: Birincisi, İngilizler Vehhabiler vasıtasıyla yapacaklarını yaptılar, İslamı yok etmek için yeni bir metot geliştiriyorlar. İkinci ihtimal ise, Vehhabi terörü bunların da kontrolünden çıktı. Bunun için yok etmek istiyorlar.
Her ikisi de bizim dışımızda olan olaylar. Çünkü Vehhabiliği biz getirmedik. Götürülecekse bunun kararını biz değil getiren verecek!

Kaynak : Dinler Arası Diyalog Tuzagı – Mehmet Oruç

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Dinler Arası Diyalog Tuzagı, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: , | Leave a Comment »