Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Archive for 20 Eki 2015

Kıyamet Hadisi – Dikkatle Okuyun Efendiler.

Posted by Site - Yönetici Ekim 20, 2015

Kıyamet,Kıyamet Hadisi

Kıyamet Hadisi

Kıyamet Hadisi diye bilinen bu hadisi şerifin tam metni, Eddürrul-Mensûr kitabında mevcuttur. Okuyucularımıza faydalı olur kanaati İle buraya tam metin olarak aldık.

Ebû Hüreyre (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu: Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinden işittim şöyle diyordu. Yanında da sahabeden bir taife vardı:
-“Muhakkak ki Allâhü Teâlâ ve Tebâreke hazretleri gökleri ve yerleri yaratma işinden fariğ olunca (bitirince) Sûr’u yarattı. Onu İsrafil Aleyhisselâm’a verdi. İsrafil Aleyhisselâm Sûr’u ağzı üzerine koydu. Emir olunacak zamanını beklemek üzere gözünü Arşa dikti. Ben:
-“Ya Resûlallah (s.a.v.) Sûr nedir? diye sordum.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-“Boynuzdur!” Ben yine sordum:
-“Nasıl bir boynuzdur?” Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-“Büyüktür! Beni Hak ile gönderen Allah’a yemin olsun, muhakkak ki ondaki bir deliğin büyüklüğü gökler ve yerin eni gibidir.
Ona üç kere üflenecektir.
Birinci üfleyiş: Korkutma üflemesidir.
İkincisi üfleyiş: Ölme üfleyişidir.
Üçüncüsü üfleyiş: Ölümünden sonra Âlemlerin Rabbi için yeniden diriliş için olan üflemedir.
Allâhü Teâlâ hazretleri İsrafil Aleyhisselâm’a: birinci nehfa (üflemeyi) emreder ve buyurur:
-“Üfle!”
O da hemen “feza’ nefhâ”sını (korkutma üfürmesıni) üfürür. Allâhü Teâlâ hazretlerinin diledikleri müstesna gök ve yerin bütün ehli korku ve dehşete kapılır. Allâhü Teâlâ hazretleri kendisine üflemeyi uzatmasını emreder. O da hiç durmaksızın uzun uzun üflemeye devam eder. Bunlar, Allâhü Teâlâ hazretlerinin şu kav!-i şerifinin manâsıdır.
-Onlar da başka değil, bir tek sayhaya bakıyorlar; öyle ki ona hık yok!” Sad: 38/15,
İşte o zaman, Allâhü Teâlâ hazretleri, dağları harekete geçirip yürütür. Onlar bulutlar gibi yürümeye başlarlar. Ve neticede bunlar serap hâline gelirler.
Sonra yeryüzünü çok şiddetli bir sarsıntı ile sarsar. Yeryüzü, denize atılmış ve fırtınaya tutulmuş dalgaların kendisine çarptığı, tavana asılı bir kandili rüzgarlar salladığı gibi içindekileri sallayan bir gemiye benzer. Bu durum Allâhü Teâlâ hazretlerinin şöyle buyurması gibidir:
-“0 gün ki sarsar râcife, 6 Onu velyeder o râdifeî 7 Yürekler o gün oynar kaygıdan. 8 Gözleri kalkmaz saygıdan!” En-Nâizât: 79/6-9,
İnsanlar yerin üzerinde sallanırlar. Emzikli anneler, emzirdikleri yavrularından gafil olup atarlar. Hamileler düşük yaparlar. Çocuklar ihtiyarlar.
Şeytanlar, dehşetten uçarlar. Göğün kenarına geldiklerinde, melekler hemen onlara yetişir ve onları döverler, kamçılarlar… İnsanlar, arkalarını dönüp kaçarlar. Muhakkak ki onlar için, Allah’ın emrinden hiçbir kurtarıcı kurtaramaz. 0 zaman insanların bazıları bazılarını çağırmaya başlarlar, işte bu Allâhü Teâlâ hazretlerinin şu kavl-i şerifidir:
-“O arkanıza dönüp gideceğiniz gün….” Mümin: 40/32,
Onlar bu haldeyken yer çatlamaya başlar. Yeryüzü bir uçtan diğer uca kadar yarılıp çatlamaya başlar. İnsanlar daha önce benzerini görmedikleri bir hadise görürler. Bu yüzden onları büyük bir sıkıntı ve şiddet tutar. BüyüklüöünÜ ancak Allah bilir.
Sonra göğe baktıkları zaman onu erimiş maden gibi görürler. Sonra gök yarılır. Yıldızlar dökülür. Güneş ve ay tutulup katlanır ve dürülürler.
‘Mezarındaki ölülerin bu hadiselerin hiçbirinden haberleri olmaz. (Râvî) Ebü Hüreyre (r.a.): Ya Resûlallah (s.a.v.)!
-“Hele sûr üfürüleceği. üfürülüp de bütün göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, Allah’ın dilediği müstesna olmak üzere hepsi feza’ ile ürperdiği ve her biri ona hor-hakir geldikleri gün ne müthiştir?” en-Neml: 27/87,
Kavl-i şerifinde, Allâhü Teâlâ hazretlerinin diledikleri müstesna olan kimseler kimlerdir? Sordu. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-“Şehitlerdir!”
Dehşet ve korku ancak dirilere ulaşır. Şehitler ise Rablerinin katında nzıkiandırılan kimselerdir. Allâhü Teâlâ hazretleri onları o günün dehşet ve korkularından koruyup emin kılmıştır. O günün şiddeti, Allâhü Teâlâ hazretlerinin Öyle bir azabıdır ki onu mahlukatınin en şerlilerine gönderir. İşte Allâhü Teâlâ hazretlerinin şu kavl-i şerifidir:
-“Ey o bütün insanlar! Rabbinize korunun; çünkü o saat zelzelesi çok büyük bir şeydirl 1 Onu göreceğiniz gün, her emzikli emzirdiğinden geçer ve her yüklü kadın hamlini vaz’eder ve nâsı hep sarhoş değillerdir ve lâkin Allah’ın azabı şediddir!” El-Hac: 22/1-2,
O azap içerisinde bütün kollar, Allah’ın uzamasını dilediği kadar kalırlar. Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri İsrafil Aleyhisselâm’a “ölüm nehfa’sını üflemesini emreder. İsrafil Aleyhisselâm ölüm üfürüşünü üfürür. Bu üflemenin ardından Allâhü Teâlâ hazretlerinin diledikleri hariç yer ve göklerin ehli bütün mahlukatı hemen o an düşüp ölür.
Sonra ölüm meleği Azrail Aleyhisselâm Allâhü Teâlâ hazretlerine gelir.
-“Ya Rabbil Senin dilediklerin müstesna bütün gök ve yer ehli öldü!” der. Allâhü Teâlâ hazretleri, kimlerin kaldığını en iyi bilen olduğu halde sordu:
-“Kimler kaldı?” Azrail Aleyhisselâm;
-“Ya Rabbi ölmeyecek olan Sen,
Hamale-i Arş (Arşı taşıyan melekler…),
Cebrail Aleyhisselâm,
Mikâil Aleyhisselâm
Bir de ben (Azrail Aleyhisselâm…)
Bunun üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri,
-“Cebrail ve Mikâil’de ölsün!” buyurdu. Böylece Cebrail Aleyhisselâm ile Hazret-i Mikâil’de ölürler…
Sonra Azrail Aleyhisselâm, Cebbar olan Allâhü Teâlâ hazretlerine gelir;
-“Ya Rabbi! Cebrail ve Mikâil de öldü!” dedi.
Allâhü Teâlâ hazretleri, her şeyi kendisi bildiği halde sordu:
-“Kim kaldı?” diye sordu. Azrail Aleyhisselâm;
-MYa Rabbi! Hiç ölmeyecek olan Hay. Kayyûm ve Bakî olan Senî Hamele-i Arş ve ben,” der.
Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
-“Hamele-i Arş melekleri de ölsünler!” Hamel-i Arş, melekleri de ölürler.
Ondan sonra Allâhü Tealâ hazretleri, Arş’a Sûr’u İsrafil’den almasını emreder.
Sonra Azrail Aleyhisselâm gelir:
-“Ya Rabbi! Hamel-i Arş’ta öldü!” der. Allâhü Teâlâ hazretleri her şeyi bildiği halde sordu:
-“Kim kaldı?” Azrail Aleyhisselâm:
-“Ya Rabbi Hay. Kayyum ve Bakî olan Sen ve (mahlukattan) ben kaldım!” der. Allâhü Teâlâ hazretleri.
-“Sen de benim mahlukatimdan birisin, seni ve gördüğün her şeyi yarattım. Sen de hemen öl!” der. Bunun üzerine Azrail Aleyhisselâm’da öldü.
Ne zaman ki, doğurmayan ve doğrulmayan bir olup kimseye muhtaç olmayan vâhid (bir) ve Kahhâr olan Allâhü Teâlâ hazretleri yalnız kalır. İşte o zaman Evvel olduğu gibi Âhir de O olmuştur. Gökleri ve yeri yazılı kağıtların tomarını dürür gibi dürüp. onları döşer. Sonra da üç kere onları kudret eliyle yakalayıp, dürmesinin akabinde üç defa:
Cebbar Benim!
Cebbar Benim!
Cebbar Benim! Buyurur.
Sonra (harf ve ses gibi noksan sıfatlardan münezzeh olan) Allâhü Teâlâ hazretleri, kendi kelâmıyla üç kere seslendi:
-“Bu gün mülk kimindir?”EI-Mümin 16, diye nida eder. (Bütün canlılar öldüğü için) Allâhü Teâlâ hazretleri kendi zatına cevap verir:
-“Vâhid (bir) ve Kahhâr olan Allah’ındır!” Mümin: 16, Bu konuda Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
-“O gün ki yeryüzü başka şekle tebdil olunur, semâvat da… ve hep o vâhid-kahhâr olan Allah için fırlarlar;” İbrahim: 48, Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
-“Bir de sana dağlardan soruyorlar, binaenaleyh de ki: “Rabbim onları un ufak edip savuracak da yerlerini düpedüz bomboş bırakacak: onda ne bir eğrilik, ne bir yumruluk göremeyeceksin!”‘ Taha: 105-107,
Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri bütün mahlukata tek bir sayha ile nida eder. Bu nida üzerine mahlûkatın hepsi daha önce bulundukları gibi, o değiştirilen arazide, içinde olan içinde, üstünde olan üstünde olmak üzere bu yeni yeryüzünde bulunurlar.
Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri, onların (yeni arazinin ve ölülerin) üzerine Arş’ın altında bir yağmur yağdırır. Göğe yağmasını emreder. O da kırk gün yağar.
Yağmur insanların (ve yerin) üzerine tam on iki zira1 kadar yükselir. Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri, cesetlerin bitmelerini emreder. Cesetler, kalkan otu veya yeşilliklerin bitmesi gibi biterler. Cesetler, tekâmül ederler ve tekâmül edip. eski hâline gelirler.
Allâhü Teâlâ hazretleri:
-“Hamele-i Arş, dirilsin!” buyurur. Onlar da hemen dirilirler. Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri, İsrafil Aleyhisselâm’a emreder; o da sûra ağzının üzerine koyar. Daha sonra Allâhü Teâlâ hazretleri,
-“Cebrail ve Mikâil dirilsin!” buyurur. Onlar da hemen dirilirler.
Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri, ruhları çağırır. Müslümanların ruhları nur gibi parlayarak, kâfirlerin ruhları ise kapkaranlık (zulmetler içinde) getirilirler. Hepsini kudret eliyle yakalar ve sûrun içine atar.
Sonra Allâhü Teâlâ hazretleri İsrafil Aleyhisselâm’a “Yeniden diriliş nefhâ”sına üfürmesini emreder. İsrafı! Aleyhisselâm, ba’s (yeniden diriliş) nefhâsını üfürür. Bütün ruhlar, gökle yer arasını dolduran anların kovanlarından çıktığı (ve etrafa dağıldığı) gibi, ruhlar da sûrlardan çıkarlar.
O zaman, Allâhü Teâlâ hazretleri;
-“İzzetim ve Celâlim hakkı için, elbette her ruh cesedine dönecektir! Buyurur. Bu emir üzerine yerin içinde bulunan cesetlerine girmeye başlarlar. Önce insanların burunlarından girip, sonra bedenlerin içerisinde (zehirli hayvanlar tarafından) sokulan kişinin içinde zehir yürüdüğü gibi yürürler, sonra da onların üzerinden toprak yarılıp açılır.
Ben toprağın kendisinden varılacağı (ve topraktan çıkacak) kimselerin ilkiyim.
(Bu şu âyeti kerimenin manâsıdır:)
-” Özleri düşkün düşkün kabirlerden çıkarlar, sanki çıvgın çekirgeler gibi çağırana koşarak der ki kafirler: “Bu pek zorlu bir gündür!” el-Kamer:7- 8,
Yalınayak, çıplak, sünnetsiz bir halde, dirilirler ve süresi yetmiş sene olan bir mevkif te duracaksınız. Ne sizlere bakılacak ve ne de aranızda hüküm verilecektir. O kadar ağlayacaksınız ki göz yaştan dökeceksiniz. Göz yaşlarınız tükenecek sonra kan ağlayacaksınız. 0 kadar terleyeceksiniz ki, ter ağzınıza kadar çıkıp dayanacaktır veya çenelere ulaşacaktır.
0 zaman siz:
-‘”Bizim için Rabbimize kim şefaatçi olacak ki aramızda hüküm versin” diyeceksiniz. Sonra Allah Teâlâ hazretlerinin kendi kudret eliyle yarattığı, kendisine ruhundan üflediği ve kendisiyle karşılıksız konuştuğu babanız Adem Aleyhisselâm’dan bu hususta daha hak sahibi kim olabilir?’ diyerek; hep birden Adem Aleyhisselâm’a gelip; kendisinden bu hususta talepte bulunacaksınız. O da,
-‘Ben bu işin sahibi değilim” demek suretiyle bundan çekinecek.
Böylece (insanlar) şefaat için bütün peygamberleri tek tek araştırıp dolaşacaklar. Fakat her peygambere geldiklerinde o, onlara karşı bu şefaate yanaşamayacaklarını beyân edeceklerdir. Ta ki bana gelecekler. Ben de ‘Fahs a giderek secdeye kapanacağım.
Ebu Hureyre (r.a.) hazretleri sordular:
-‘”Ya Resulallah! Fahs nedir?’ Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
“Arşın ön tarafıdır”
{Sonra Efendimiz s.a.v. hazretleri devam etti:
Ta ki Allahü Teâlâ hazretleri, bana bir melek gönderir. O melek benim pazılarımdan tutarak beni kaldırır ve Aliahü Teâlâ hazretleri bana;
-” ‘Ya Muhammedi’ diye hitap eder. Ben de:
-“Evet! Ya Rabbü’ derim.
Allahü Teâlâ hazretleri, en iyi bilen olduğu halde;
-“Halin nedir?’ diye sorar. Ben de;
-‘Ya Rabbü Bana şefaat vaad ettin, öyleyse beni mahlûkatın hakkında şefaatçi Kıl da onlar arasında hüküm ver!” derim.
Allahü Teâlâ hazretleri:
-‘Muhakkak seni şefaatçi kıldım. Ben (hareketten münezzeh olduğum halde) size gelip aranızda hüküm vereceğim” buyurur. Bunun üzerine ben de döner ve insanlarla birlikte dururum. Biz o halde dururken; gökten şiddetli bir gürültü duyarız da o bizi korkutur.
Derken birinci kat semanın ehli, yeryüzünde bulunan cin ve insanların iki misli olarak inerler. Yere yaklaştıklarında yer onların nuruyla parlar ve safları tutarlar. Biz onlara;
-” ‘Rabbimiz sizin aranızda mı?’ (Size hüküm mü veriyor) deriz. Onlar;
-‘Hayır! o gelecektir’ derler.
Sonra ikinci kat semanın ehli, daha önce inmiş olan meleklerin iki misli ve yeryüzünde bulunan cin ve insanların iki katı olarak inerler. Yere yaklaştıklarında yer onların nuruyla parlar ve onlar da safları tutarlar. Biz onlara
-‘”Rabbimiz sizin aranızda mı?’ deriz. Onlar;
‘Hayır! o gelecektir’ derler.
Sonra (üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı ve) yedinci kat dahil bütün sema tabakalarının ehli olan melekler bu katlanarak artmayla yeryüzüne inerler. Neticede Cebbar Teâlâ hazretleri, buluttan gölgeler içinde, meleklerle tecelli eder.
O gün O’nun Arşını sekiz melek taşır. Bu gün ise dört tanedir. Ayakları yedi kat yerin son hududunda olup; yer ve gökler onların bellerine gelmektedir. Arş ise onların omuzları üzerindedir. Onlar sesli yaptıkları teşbihlerinde:
Arş’ın ve azametin sahibini teşbih ederiz
Mülk ve melekût’un (maddi ve manevi bütün alemlerin) sahibini tenzih ederiz,

Hiç ölmeyecek diriyi teşbih ederiz.
Yaratıkları öldürüp kendi ölmeyen Zatı tenzih ederiz.
0, son derece teşbih edilen, son derece mukaddes olan, ziyadesiyle münezzeh olandır., 0 Kuddüs’dür,
Meleklerin ve Ruh’un (Cibril-i Emin’in) Rabbi olan, o yüce Rabbimizi tenzih ederiz Mahlukatı öldürüp kendi ölmeyen yüce Rabbimizi teşbih ederiz..” derler.
Bundan sonra Allahü Teâlâ hazretleri, kürsüsünü dilediği yere koyarak kendi kelamıyla kullarına:
-‘”Ey cinler ve insanlar topluluğu! Ben sizi yarattığım günden bu gününüze kadar dinledim. Sözlerinizi duyuyor, amellerinizi görüyordum. Şimdi siz de beni dinleyin:
-“İşte bunlar sizin amelleriniz ve defterlerin izdir ki size okunmaktadır, artık
hayır bulan Allah’a hamdetsin/ başkasını bulan ise kendini tenkit etsin’ diye nida eder.
Sonra Allahü Teâlâ hazretleri, cehenneme emreder de ondan uzun ve karanlık bir boyun çıkar. Bundan sonra Allahü Teâlâ hazretleri buyurur:
And vermedim mi size “Ey ademoğulları! Şeytan’a kulluk etmeyin, o size açık bir düşmandır!” diye. Ve, ‘Bana kulluk edin, doğru yol budur!’ diye?! Böyle iken celâlime karşı o içinizden bir çok cibilletleri yoldan çıkardı. Ya o vakit sizin akıllarınız yok muydu? Bu, işte o cehennem ki va’dolunur dururdunuz; Bugün yaslanın ona bakalım küfür ettiğiniz için! (Yasin: 60-64). Sonra Allahü Teâlâ buyurur:
-“Ve haydin ayrılın bugün ey mücrimler ey günahkârlar!” Yasin: 59
Böylece Allahü Teâlâ hazretleri insanları ayırır ve ümmetler diz üstü çökerler. Bu hususta da Allahü Teâlâ hazretleri şöyle buyuruyor:
-“Ve her ümmeti görürsün ki diz çökmüştür, her ümmet kitabına davet olunuyordun ‘Bugün o yaptığınız amellerin cezası verilecek! İşte kitabımız yüzünüze karşı hakkı söylüyor; çünkü biz sizin yaptıklarınızı hep istinsah (kopya) ediyorduk…” el-Câsiye: 28-29,
Bundan sonra Allahü Teâlâ hazretleri, cinler ve insanlar hariç, bütün mahlûkat arasında hüküm verir. Vahşi hayvanlar ve diğer hayvanlar arasında hükmeder. O kadar ki, boynuzlu hayvan aleyhine boynuzsuz için hükmeder. Kısas uygulanır.
Bütün bunlar bitip hiçbir hayvanın diğerinde alacağı kalmadığında Allahü Teâlâ hazretleri, onlara
-Toprak olun!” buyurur. Bütün hayvanlar toprak olurlar.
“O gün ki kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakacak ve diyecek ki kâfir: ‘Ah ne olaydı ben bir turab (toprak) olaydım!'” Nebe sûresi: 40,
Sonra Allahü Tealâ hazretleri, kulları arasında hükmetmeye başlar. İlk hükmolunan şey kan davaları olur. Allah yolunda öldürülenlerin hepsi şah damarları kan aktığı bir halde başlarını taşıyarak gelirler ve (katillerini ; göstererek)
-” ‘Ey Rabbimiz! Filan filan kimseler bizi katletti’ derler.
Allahü Teâlâ hazretleri en iyi bilen olduğu halde,
-‘”Siz öldürüldünüz değil mi?’ diye sorar, onlar da,
-‘”Ey Rabbimiz! Biz izzet senin olsun diye öldürüldük1 derler. Allahü Teâlâ hazretleri de onlara:
-‘Doğru söylediniz’ buyurur. Yüzlerine güneşin nuru gibi bir nur verir, sonra melekler onları cennete götürürler…
Allah yolundan başka niyetlerle öldürülenler de, şah damarından kan aktığı halde başlarını taşıyarak gelirler ve (katillerini göstererek)
-‘Ey Rabbimİz! Filan filan kimseler bizi katletti’ derler.
Allahü Teâlâ hazretleri, en iyi bilen olduğu halde:
‘(Siz) niçin öldürüldünüz?’ diye sorar. Onlar da,
-‘Ey Rabbimiz! Biz izzet senin olsun diye öldürüldük,” derler. Allahü Teâlâ hazretleri onlara,
-‘Siz (benim yolumda öldürülmüş görülseniz bile, sizin niyetiniz benim azametim, yolunda olmadığı için helak oldunuz” buyurur.
Sonra öldüren her bir kişi mutlaka öldürdüğüne karşılık öldürülür. Zulüm yapan herkes de yaptığı zulme karşılık mutlaka cezalandırılır. Yine de her şey Allahü Teâlâ hazretlerinin dilemesindedir. Allahü Teâlâ hazretleri, dilerse kuluna azap eder; dilerse rahmet eder.
Sonra Ailahü Teâlâ hazretleri, kalan kullar arasında hüküm verir. O derece ki kimsenin yanında kimsenin hakkı kalmaz. Mutlaka Allahü Teâlâ hazretleri, mazlumun hakkını zâlimden alır: Hatta süte su katıp satanı sütü sudan ayırması için zorlar.
Allahü Teâlâ hazretleri bundan da fariğ olunca, bütün mahlukata sesini işittiren bir münadi:
“Her kavim, kendi ilahlarının ve Allah’ı bırakıp da taptıklarının yanına gitsin” diye seslenir. 0 zaman Allah’tan başka bir şeye tapan herkesin önüne o ilahlarının bir sureti sokularak mutlaka çıkartılır…
0 gün meleklerden bir melek Üzeyr Aleyhisselam’m suretine; diğer biri de Meryem oğlu Isa Aleyhimesselam’in suretine sokulur. Yahudiler ona, Hıristiyanlar da buna tabi olurlar, sonra ilahları onları cehenneme çeker. Bu hususta Allahü Teâlâ hazretleri şöyle buyurdu:
-“Haberiniz olsun ki siz ve Allah’tan başka taptığınız nesneler hep cehennem mermisisiniz, siz O’na vürûd edeceksiniz.
Oniar ilâh olsalardı ona vürûd etmezlerdi, halbuki hepsi onda muhalled kalacaklar.” Enbinya: 98-99,
Artık içlerinde münafıkların da bulunduğu müminlerden başkası kalmaz. Allahü Teâlâ hazretleri onlara dilediği bir hey’ette (şekil ve hareketten münezzeh olduğu bir halde) gelerek:
-“Ey insanlar! insanlar (ilahlarının peşine) gitti! Siz de ilahınıza ve ibadet eder olduğunuza tabi olun!” buyurur.
Onlar da;
-Vallahi bizim Allah’tan başka ilahımız yoktur. Biz ondan başkasına ibadet etmezdik”dedi!er.
0 zaman Mevla Teâlâ hazretleri;
-“Ben sizin Rabbinizim!’ der. Onlar (bunun imtihan olduğunu sanarak),
-“Biz senden Allah’a sığınırız’ derler. Sonra Allahü Teâlâ hazretleri;
-‘Sizinle Rabbinizin arasında, onunla kendisini tanıyacağınız bir nişan ve alâmet var mı?” diye sorar. Onlar;
“Evet’ derler.
O zaman Allahü Teâlâ hazretleri, onlara sakından keşfedip (müminlere heybetini gösterip), azametiyie tecelli buyurunca, O’nun Rableri olduğunu anlarlar. Çeneleri üzerine yüzükoyun secde eder oldukları halde yere kapanırlar.
Her münafık da (secde etmek isteyince) ensesi üzere geri düşer, Allahü Teâlâ hazretleri, onların bellerini sığır boynuzları gibi yapar (da eğilmeye güç bulamazlar). Sonra Allahü Teâlâ hazretleri, onlar (in yerden kaldırılmaları) için izin verir (melekler onları) kaldırırlar.
Allahü Teâlâ hazretleri cehennemin ortasına, bıçağın veya kılıcın keskin tarafı gibi olan Sırat11 kurar… Sıratın üzerinde, geçeni aşağı çeken kancalar, çengeller ve sa’dan {her tarafında demir gibi dikenleri olan, devenin otladığı bir bitki) dikeni gibi dikenler vardır. Onun önünde çok kaygan, ayaklan üzerinde sabit duramayacağı bir köprü vardır….
Sırat köprüsünün üzerinde (insanların kimi)
Göz açıp kapama.
Yahut şimşek çakma.
Veya rüzgar esmesi gibi,
Ya da iyi cins koşucu atlar,
Veya süratli koşan süvariler.
Yahut yayalar gibi….
insanlar amellerine göre farkı hızlarla) geçerler.
(Onlardan kimi) selametle kurtulur:
Kimi yara bere içinde kurtulur,
Kimi de yüzü üstü cehenneme şiddetle atılır…..
Cennet ehli cennete vardığında,
-‘Bizim için Rabbimize kim aracı olur da (onun şefaatıyla) cennete gireriz? derler. Sonuçta;
-“Allahü Teâlâ hazretlerinin kudret eliyle yarattığı kendisine ruhundan üflediği ve kendisiyle karşılıklı konuştuğu babanız Adem’den bu hususta daha hak sahibi kim olabilir?’ derler.
Hep birden Adem Aleyhisselâm’a gelirler, kendisinden bu hususta talepte bulunurlar. Adem Aleyhisselâm, bir zellesini anlatarak,
-“Ben bu işin sahibi değilim, lakin siz Nuh’a gidin, çünkü o, Allah’ın Resullerinin ilkidir” der.
Bunun üzerine mahşer ehli Nuh Aleyhisselâm’a giderler. Ondan da şefaat talep ederler. Nuh Aleyhisselâm da bir zellesini anlatarak;
-‘Ben bu işin yetkilisi değilim. Siz ibrahim’e gidin, çünkü Allah onu Halil (dost) seçmiştir”der.
Mahşer ehli ibrahim Aleyhisselâm’a varırlar, ona da aynı talepte bulunurlar. O da bir zellesini zikrederek,
-“Ben bu işin sahibi değilim, siz Musa’ya gidin, (çünkü Allah onu sırdaş olarak kendine yaklaştırmış, onunla konuşmuş ve ona Tevrat indirmiştir” der.
0 vakit Musa Aleyhisselâm’a giderler. Kendisinden şefaat istendiğinde o da bir zellesini anlatarak:
-“Ben bunun ehli değilim, lakin siz Allah’ın ruhu ve kelimesi olan Meryem oğlu isa’ya gidiniz,” der.
Meryem oğlu Isa Aleyhisselâm’a gelirler. Şefaat taleplerini arz ederler. Isa Aleyhisselâm;
-“Ben sizin sahibiniz değilim ve lakin siz Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerine gidin,” der.
Bu arada insanlar bana gelirler. Rabbim katında benim Üç şefaat hakkım vardır. Allah onları bana vaad etti. Ben de yürüyüp cennete giderim. Cennetin kapısının halkasından tutup açılmasını isterim, hemen kapı bana açılır. Selamlanır ve ‘Merhaba’ denilerek karşılanırım….
Cennete girdiğimde Rabbime bakınca secdeye kapanırım. AllahÜ Teâlâ hazretleri, bana m ahi u katından hiç birine izin vermediği şekilde hamd ve tazimde bulunmam için müsaade etti. Sonra bana:
‘Habibim Ahmed! Resulüm ya Muhammedi Başını kaldırl Şefaat eti (şefaatin) kabul olunacaktır…. İste! (isteğin sana) verilecektirl’ buyurur.
Başımı kaldırdığımda Allahü Teâlâ hazretleri en iyi bilen olduğu halde,
‘Halin nedir?’ diye (bana) sorar. Ben de,
-“Ya Rabbii Bana şefaati vaad ettinî öyleyse beni cennete girecekler hakkında şefaatçi kıl ki, cennete girebilsinler!” derim. Bunun üzerine Allahü Teala hazretleri:
-“Muhakkak ki ben seni şefaatçi kıldım ve onlara cennete girmeleri için izin verdim,” buyurur…. (Bunun üzerine cennet ehli cennete girerler….)
Canım (kudret) elinde olan Zat’a yemin ederim ki, cennet ehli, ailelerini ve evlerini bildiği kadar siz, dünyadaki ailelerinizi ve evlerinizi bilemezsiniz. Onlardan her biri yetmiş iki zevcesinin yanına girerler. Bunlardan yetmişini Allahü Teâlâ hazretleri yoktan yaratmış (hûriler)dir. İkisi de Adem Aleyhisselâm’ın evlâdından dünyadaki hatunlardır. Onlar (dünya kadınları) Allahü Teâlâ hazretlerine dünyada ibadet ettikleri için, Allahü Teâlâ hazretlerinin yoktan yarattığı {cennet kadınların in -hurilerin) üzerine üstünlükleri vardır.
Yakuttan bir köşkte bulunan hanımlarından ilkinin yanına girdiğinde, onu incilerle bezenmiş altından bir taht üzerinde otururken bulur ki, üstünde ince ve kalın ipek kumaşlarından yetmiş kat elbise bulunur.
Sonra o kişi elini onun iki omuzu arasına koyup baktığında elbiselerinin, derisinin ve etinin ötesinden kendi elini, onun göğsünden görür. Şüphesiz ki o, sizin biriniz içi boş yakutun ipini gördüğü gibi hanımın bacağındaki iliği görür. Onun göbeği kocası için bir ayna, kocasınmki de onun için bir aynadır.
O, hanımının yanında iken ne o hanımından usanır ve ne de hanımı ondan bıkar. Her defa onunla yakın olmak istediğinde mutlaka onu bakire olarak bulur. Ne onun tenasül uzvu gevşer ve ne de hanımının ki acı çeker. O sıra kendisine.
-“Muhakkak biz anladık ki, sen usanmazsın da, usanılmazsın da (sen de hanımında birbirinizden usanmayacaksınız), fakat burada hastalık ve ölüm yoktur, senin başka hanımların da var’ diye nida edilir.
O da hanımının yanından çıkarak diğer hanımlarına tek tek uğrar, her birine geldiğinde, hanımı ona;
-“Vallahi cennette senden güzel bir şey göremiyorum ve cennet içinde bana senden daha sevgili hiç bir şey yoktur’ der.
Cehennem ehli cehenneme düştüğünde cehenneme Rabbinin yarattığı kullardan, amellerinin kendilerini helak ettiği bir takımları düşer ki, ateş onlardan kiminin sadece ayaklarını yakalar, daha ileri geçmez. Bazısını ateş yarı dizlerine kadar, kimini dizlerine, bir kısmını da bellerine kadar tutar. Kiminin de yüzü
müstesna bütün vücudunu kaplar. Ancak Allahü Teâlâ hazretleri yüzünü ateşe haram kılmıştır.
0 zaman ben,
-‘Ya Rabbii Ümmetimden ateşe düşenler hakkında beni şefaatçi kili* derim…
Allahü Teâlâ hazretleri de;
-“Tanıdıklarınızı çıkarın!’ buyurur. Bunun üzerine İçlerinden tek fert kalmayacak şekilde onlar çıkartılırlar….
Sonra Allahü Teâlâ hazretleri, şefaat izni verince, şefaat etmeyen hiç bir peygamber ve şehit kalmaz. Allahü Teâlâ hazretleri,
-“Kalbinde bir dinar ağırlığında imân bulunanı (cehennemden) çıkarın.”
buyurur.
Böylece onlardan bir fert kalmayacak şekilde hepsi (cehennemden) çıkarılırlar. Sonra Allahü Teala şefaat ederek;
-“Kalbinde bir dinarın üçte ikisi kadar imân bulduğunuzu da çıkarın” buyurur. Sonra
-“Üçte bir kadar,” buyurur. Sonra,
-‘Dörtte biri kadar’ buyurur. Sonra ,
-‘Bir kırat kadar’ ve en sonunda,
-‘”Hatta bir hardal tanesi kadar imân bulduğunuzu (cehennemden) çıkarın!” buyurur.
Bunun üzerine onlar da çıkarılır… Hatta içlerinde imân sahibi bir kişi bile kalmaz. Nihayet Allah için bir hayır yapan bile ateşte kalmaz ve şefaat hakkı olan bütün fertler; (Yani:
1- Peygamberler,
2- Evliya.
3- Âlimler
4- Şehitler,
5- İlim talebeleri de şefaat etmemiş kalmaz…)
O kadar ki, Allah’ın bu rahmetini gören iblis bile kendisine şefaat edilir ümidiyle uzanır.
Sonra Allahü Teâlâ hazretleri;
-“Ben kaldım! Ben ise rahmet edenlerin en rahmetlisiyiml” buyurur ve Allahü Teâlâ hazretleri, (kudret) elini cehenneme sokup, kendisinden başka kimsenin sayamayacağı miktarda çok kimseleri, kömür gibi oldukları halde oradan çıkarır…
Onlar, hayat ırmağı denilen bir nehre atılırlar ve dere kenarında yetişen tane gibi biterler ki onlardan güneş görenler yeşil, gölgede kalanlar san olur; böylece onlar inci misali yetişirler de boyunlarında,
-“Rahman Teala’nın azatlısı olan cehennemlikler’ diye yazılırlar…
Cennet ehli onları bu yazı ile tanırlar… Halbuki Allah için hiç bir hayır işlememişlerdir. Bu yazı boyunlarında olarak, Allah’ın dilediği kadar cennete bekledikten sonra onlar;
Ey rabbimiz! Bu yazıyı bizden sil! Derler allahü teala hazretleri de onlardan o yazıyı siler .

Kaynak : Ed dürr’l-mensur:c. 7, s. 256,257-258, 259-260,261,262.
(Tam metni, eddürrül mensurdan ilave edilen kıyamet hadisi burada bitti.)

İsmail Hakkı Bursevi (k. S.) Ruhu’l –Beyan Tefsiri Dipnotlardan 7/539

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Hadis-i Şerifler, Kıyamet, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: | 1 Comment »