Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Archive for 02 Haz 2009

Duanın bazı adab ve sünnetleri

Posted by Site - Yönetici Haziran 2, 2009

dua,,.

Duanın bazı adab ve sünnetleri:

1.Yediklerinin ve giydiklerinin helal olması: Sa’d bin Ebi Vakkas (r.a) Peygamber Efendimiz’e duasının kabul olunmadığı sorunca Peygamber (s.a.v.) , “Ey Sa’d, haramdan sakın. Karnına haramdan bir lokma giren kimsenin duası kırk gün kabul olmaz.” Buyurdu.

2.Duada kalbin huzuru ve duanın kabul olanacağına yakinen inanmak. İbn-i Abbas(r.a) Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) şöyle rivayet etmiştir: “Allahü Teala, gafil ve umursamaz kalbden yapılan duaya icabet etmez.”

3.Dış gibi içi de temiz olsun diye hata ve günahları için tevbeyi yeniler. İstediği şeyin kabul olunmasında acele etmez ve “Dua ettim ama kabul olunmadı” gibi sözler söylemez.

4.Beladan kurtulmak için, ni’met ve bollukta da Allah’a çokça dua eder. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Şiddet ve sıkıntı anında duasının kabul olması kendisini sevindiren kimse, bolluk anında duayı çoğaltsın.” Buyurmuştur.

5.Duadan önce, ‘Elhamdü lillahi rabbi’l-alemin, ve’s-salatü ve’s-selamü ala rasulihi Muhammedin ‘ diyerek Allahü Teala’ya hamd eder, sonra Peygamber Efendimiz’e salavat okur ve ellerini kaldırıp istediği şekilde dua eder.

6.Duada garip şeyler istemekten, meşru ve sünnet olan şeylerde haddi aşmaktan sakınır.

7.Dua eden, duayı dinleyen gibi amin der. Çünkü dua eden ve dinleyenin amin demesi de duanın adabındandır.

8.Dua için en faziletli vakitleri, saatleri seçer.

9.Dua ederken isteklerinin en mühimini tercih eder.

10.Dua yaparken kollarını, yemek isteyen miskin gibi göğsüne bitiştirir. Allahü Teala’ya peygamberleri ve salih kullarını vesile eder. Duada sesini alçartır, boynunu büker, edeb ve huşu içinde dua eder. Gözlerini de semaya kaldırmaz. Duayı bitirdikten sonra da ellerini yüzüne sürer. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Duayı bitirdikten sonra yüzünüzü mesh ediniz” buyurmuştur.(Şerhu’ş-Şir’a)

23.02.2009 Fazilet Takvimi

Posted in Diger Konular, Dini Konular, Dualar, Güncel, Gündem, Genel | 1 Comment »

DÜNYANIN EN ZEHİRLİ YILANLARI

Posted by Site - Yönetici Haziran 2, 2009

DÜNYANIN  EN  ZEHİRLİ  YILANLARI

Avustralya’da yaşayan bu yılan ile şaka yapmaya gelmez.

Bu yılan Avustralyanın heryerinde yaşıyor ve rengi dolayısıyla yürüken fark edilmesi  imkansız gibi.Bu yılanın bir ısırması ve akıttıgı zehir 50 kişiyi öldürecek güçtedir.

1-   Bu yılanın adı : Common Brown Snake

 Bu yılan büyüdügü zaman uzunlugu iki metreyi buluyor, Güney ve batı Avustralyada yaşıyor, çok sinirli , Isırdıgı zaman gereginden fazla zehir akıtıyor, Sinir system merkezini kısa zamanda etkisiz kılıyor ve verdigi zehir 21 insanı öldürecek güçtedir.

2-  Bu yılanın adı : Eastern Tiger Snake

 Bu yılanın normal bir ısırması 100 kişinin canına mal olacak kadar tesirlidir, Dünyanın en zehirli yılanı olarak bilinir, Masum göründügüne bakmayın.

3-  Bu yılanın adı : Fierce Snake

 Bu yılan küçük memeli hayvanlar ve kuşlar ile beslenir,ve bu yılan çok yakın bir zamanda keşfedildi, bu yılanın bir ısırışta 18 kişiyi öldürdügünden başka bir bilgisi  yok.

4-  Bu yılanın adı : Riesvie Tiger Snake

 Bu yılan 3.5 metreye kadar büyük olabiliyor. Solucanları ve fareleri çok sever, Bu yılanın bir ısırması ve akıttıgı zehir 25 kişinin canına mal olacak kadardır.

5-  Bu yılanın adı : Taipan Snake

DÜNYANIN  EN  ZEHİRLİ  YILANLARI

DÜNYANIN EN ZEHİRLİ YILANLARI

DÜNYANIN  EN  ZEHİRLİ  YILANLARI

DÜNYANIN EN ZEHİRLİ YILANLARI

DÜNYANIN  EN  ZEHİRLİ  YILANLARI

DÜNYANIN EN ZEHİRLİ YILANLARI

DÜNYANIN  EN  ZEHİRLİ  YILANLARI

DÜNYANIN EN ZEHİRLİ YILANLARI

DÜNYANIN  EN  ZEHİRLİ  YILANLARI

DÜNYANIN EN ZEHİRLİ YILANLARI

Posted in Diger Konular, Güncel, Gündem, Genel, Yorumlar | 8 Comments »

Besmele-i Şerife ve Cennette dört Nehir

Posted by Site - Yönetici Haziran 2, 2009

Besmele-i Şerife ve Cennette dört Nehir

Efendimiz S.A.V. hazretleri şöyle buyurdular ;

-“Semaya çıktığım miraç gecesinde, bana cennetlerin hepsi arz olundu ”
Orada 4 nehir gördüm

1-SU NEHRİ
2-SÜT NEHRİ
3-CENNET ŞARABI (Cennete mahsus içecek)
4- BAL NEHRİ

Dedimki
-“Ey Cebrail bu nehirler nereden kaynayıp çıkıyor ve nereye akıyorlar ?”
Cebrail a.s.
-“Bunların nereden kaynayıp,nereye aktığını bende bilmiyorum. Kevser havuzunun başına git.
Orada Rabbine dua et,onların kaynayıp aktığı yerleri sana göstersin ve ögretsin.” dedi
-Rabbimden istedim bir melek geldi bana selam verdi ve
-“Ya Muhammed Mustafa s.a.v. gözlerini yum .”dedi
Efendimiz s.a.v. hz.leri gözlerimi yumdum dedi.

Sonra melek
-“Gözlerini aç “dedi.
Bende açtım birde baktımki,büyük bir ağacın yanındayım.
Beyaz inciden bir Kubbe gördüm.  Kubbenin kırmızı altından büyük bir kapı ve kilidi vardı:
Dünyadaki bütün insan ve cinler bu kubbenin üzerine konsalardı, bir dağın üzerindeki kuş kadar yer kaplarlardı.

Dört Nehrin bu Kubbenin altından aktıklarını gördüm.
Dönmek  istediğim sırada melek bana.
-“Neden Kubbenin içine girmiyorsun?”dedi.
Ben,ona:
-“Nasıl gireyimki kapının üzerinde kilit var. Anahtarı da bende yok.” dedim.
Melek:
-“Onun anahtarı  Bismillahirrahmanirrahim`dir”, dedi .

Ben kapının kilidine yaklaştım.
Ve  ” Bismillahirrahmanirrahim ” dedim . Kilit kendiliğinden açılıverdi.

Kubbeye girdim.Bu dört nehrin kubbenin dört köşesinde aktığını gördüm.
Kubbenin dört köşesinde ”  Bismillahirrahmanirrahim  ” yazılıydı

SU NEHRİ   Bismillah`in   ( م )  mim-inden  akıyordu.

SÜT NEHRİ  Allah lafzının    ( ه )   he-sinden akıyordu

CENNET ŞARABI   Errahman`   in  ( م ) mim-inden akıyordu

BAL NEHRİ   Errahim`  in  ( م )  mim-inden akıyordu.

Ben bu dört nehrin aslının Besmele-i Şerife olduğunu anladım.
Cenab-ı Allah bana şöyle buyurdu:

-“Ey Habibim Ahmed ! Rasulum Muhammed !
Senin ümmetinden kimki riyadan uzak halis bir kalble

”  Bismillahirrahmanirrahim  ”

derse ona bu Nehirlerden içirecegim.”

 

Ruhulbeyan cild 1 – 

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler | 1 Comment »

ŞEYH ŞAMİLİN VASİYETİ

Posted by Site - Yönetici Haziran 2, 2009

ŞEYH ŞAMİLİN VASİYETİ

ŞEYH ŞAMİLİN VASİYETİ

ŞEYH ŞAMİLİN VASİYETİ

Şeyh Şamil’in kayınbiraderi Mehmed Fazıl Paşa, Rusya’da tahsil gördükten sonra İstanbul’a gelerek Osmanlı ordusuna intisap etmiş, Devlet-i Aliyye hizmetinde birinci ferik(korgeneral)liğe kadar yükselmiştir.
Birinci Dünya Harbi esnasında Irak cephesinde harp ederken 8 Mart 1916’da Kûtülemare önünde şehadet mertebesine erişen Mehmed Fazıl Paşa, Şeyh Şamil’in kendilerine yaptığı vasiyeti şöyle nakletmiştir:

Biz Rusya’da iken bir gün Şeyh Şamil, evlat ve akrabalarını nezdine davet etti ve Kafkasya’yı Ruslardan geri almak için her fırsattan istifade ederek ve son ferdimiz kalıncaya kadar çalışmamızı bize vasiyet ettikten sonra ‘Kafkasya, Osmanlı padişahınındır. Moskoflardan kurtarır kurtarmaz mülkü sahibine teslim ediniz ve nasibinizi Memalik-i Şahane (Osmanlı ülkesi)’nin başka taraflarında arayınız. Kafkasya’da kalırsanız belki içinizden veya evladınızdan biri şeytana uyarak halife-i İslam’ı, gücendirecek veya şüpheye düşürecek bir harekette bulunur.’ dedi.

Fazilet Takvimi – 17 Şubat 2008 Pazar

.

Posted in Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Yorumlar | 2 Comments »

“Rahmet” ile “mağfiret” arasındaki fark

Posted by Site - Yönetici Haziran 2, 2009

 

Rahmet” ile “mağfiret” arasındaki fark

"Rahmet” ile “mağfiret” arasındaki fark

“Rahmet” ile “mağfiret” arasındaki fark 

“Rahmet” kelime olarak acımak, esirgemek, lûtfetmek gibi manalara gelir. 

Tasavvuf lisanında ise rahmet iki kısma ayrılır: 

1. Rahmet-i imtinâniye… Bu, Allah’ın amel ve ibadet edilmeden evvelki umumi rahmetidir. (1) Mesela meşhur divan şairimiz Baki’nin;

Gark eder âlemleri bir katr-ı âb-ı mağfiret
Var, kıyas et, vus’at-i derya-yi rahmet nidüğün

beytinde anlatıldığı gibi… 

Yani demek istiyor ki şairimiz: Allah’ın mağfiretinden tek bir mağfiret damlası bile âlemleri bağışlanma deryasında bırakmaya, mağfirete boğmaya yeter. Sen buna göre kıyas et O’nun rahmet deryasının büyüklüğünü

Hadis-i kudside de Mevlamız, “Rahmetim gadabımı geçti” buyurmuyor mu? 

2. Rahmet-i vücudiye… Bu da takva ehline ahirette va’dedilen hususi rahmet. Yine meşhur şairlerimizden İzzet Molla da bir beytinde diyor ki:

İzzetâ rahmet-i Hak nîk u bende yeksândır
Yağsa bârân-ı kerem bahr ile sahil birdir

Bugünkü Türkçeyle beytin mefhumunu şöyle ifade edebiliriz: Ey İzzet! Allah’ın rahmeti iyiye de kötüye de müsavidir. Kerem (lûtuf-ihsan-bağış) yağmuru yağsa, denizle kıyı birdir. (Her ikisi de eşit şekilde bundan istifade eder.)

Tabii burada şairimiz, Cenab-ı Hakk’ın “Rahmân” sıfatına işarette bulunuyor. Bilindiği üzere Rabbimiz, bu sıfatıyla, dünyada umumi manada her şeye, herkese rahmet ve merhamet ediyor. Oysa ahirette “Rahîm” sıfatının hususi manası mucibince sadece mü’minlere rahmetiyle muamele edecek, inanmayanlara değil. 

***

Dilerseniz bu iki sıfatın manalarını biraz daha açmaya, açıklamaya çalışalım. 

R A H M Â N

Rahmân; rahmeti bol olan, çok merhametli, sınırsız merhamet sahibi manalarına gelmektedir. Allah Teala’nın güzel isimlerinden (Esmau’l-hüsnâ) birisidir. 

Bu sıfatının bir tecellisi olarak Mevlamız, dünyada kulları arasında hiçbir ayrım yapmaksızın herkese acır, mü’min-kâfir-müşrik-münafık hiçbirinden rahmetini esirgemez. Öyle olduğu içindir ki, Allah Teala bu âlemde, zatına isyan edenlerden bile rahmet ve ihsanını, lûtuf ve bağışını kesmez.

Lafzında ve manasında taşıdığı kesret (çokluk) sebebiyle Allah’tan başkaları için “Rahmân” tabiri kullanılmaz. Çünkü yaratılmışlardan hiçbirinin o derece ihatalı-kapsamlı-kuşatıcı merhamet sahibi olması mümkün değildir. Mesela “Rahmânü’l-Yemâme” adıyla çağrılan Müseylemetü’l-kezzâb hariç, tarihte hiçbir insanın Rahmân adıyla çağrıldığı vaki değildir, denilmiştir. Caiz görülmediği için de Müslümanlar bu sıfatı çocuklarına isim olarak vermezler.

Rahmân lafzı, Kur’an-ı Kerim’de sure başlarındaki Besmeleler hariç 58 yerde zikredilmiştir. Mesela (Rasûlüm) de ki: İster Allah diye, ister Rahmân diye çağırın (dua edin)… (2) ayetinde, İsm-i A’zam olarak bilinen “Allah” lafza-i celâli ile bir arada zikredildiği için, Rahmân sıfatının ona denk bir isim olduğu da söylenir, bazı âlimler tarafından…

Bu sıfatın geçtiği başka iki ayetin meali de şöyledir:

“Ey Muhammed! Sana vahyettiğimizi okuman için, seni de onlardan önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik. O ümmet, çok merhametli olan Allah’ı inkâr eder. De ki: O, benim Rabbimdir. O’ndan başka ilah yoktur. Yalnız O’na güvenin, dönüşüm de O’nadır.” (3)

“Her halde hepinizin ilâhı, bir tek ilâhtır. Ondan başka bir ilâh yoktur. O Rahmân ve Rahîm’dir.” (4)

*** 

R A H Î M

“Rahîm” sıfatına gelince… 

Bu da rahmet mastarından meydana gelmiş bir kelimedir. Lûgatte çok acıyan, pek merhametli olan manasınadır. Bu da “Rahmân” gibi Allah Teala’nın güzel isimlerinden birisidir. Manası; Hz. Allah’ın, yarattığı şeylerden rahmete muhtaç olanlara merhamet etmesi, acımasıdır. Cenab-ı Hak bu sıfatı ile inanan ve kendi yolunda yürüyen kullarına rahmetiyle muamele eder. O’nun merhameti, sadece belirli bir karşılığa dayanmadığı için sınırlı da değildir.

Kur’an-ı Kerim’de sure başlarında tekrarlanan Besmeleler hariç, 115 yerde Allah’a, bir yerde de Rasûlüllah Efendimize nisbet edilerek 116 yerde zikredilmiştir. 

Besmelede ve Kur’an-ı Kerim’in diğer muhtelif ayetlerinde Allah Teala’nın bu ismi Rahmân sıfatıyla birlikte gelmiştir. Bu her iki sıfat da Allah’ın rahmet ve merhametini ifade eder. Ancak bu iki sıfatın aynı yerde kullanılması –hâşâ- maksatsız tekrar olmayıp, Rahmân vasfıyla Allah’ın yaratılmışlara çok çok merhamet etmesi ve rızıklandırıp ihsanda bulunması, Rahîm vasfı ile de dünyada İslâm inancı üzere yaşayan kullarına Allah’ın, ahirette lûtuf ve ihsanının bol olacağı kastedilmiştir.

Allah Teala’nın bu ismi Kur’an-ı Kerim’de yalnız başına hiç kullanılmamıştır. Başta Gafûr (çok bağışlayan) vasfı olmak üzere Cenab-ı Hakk’ın diğer isimleriyle birlikte zikredilmiştir.

Rahîm sıfatının geçtiği iki ayetin meali şöyledir:

(Habibim!) Âyetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle: Selâm olsun size! Rabbiniz, sizden kim bilmeyerek fenalık işler de arkasından tevbe eder nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine yazmış (almış)tır. Muhakkak ki O, mağfiret eden (bağışlayan), merhamet eden (esirgeyen)dir”. (5)

“Kötülük işleyip ardından tevbe edenler ve inananlar bilsinler ki; Rabbin, bu hareketlerinin ardından onları şüphesiz bağışlar ve merhamet eder.” (6)
***

Rahmetle ilgili bazı tabirlerimiz:

Türkçemizde “rahmet”, Allah’ın kullarına acımasının açık bir işareti olan faydalı yağmur anlamında kullanılır.

“Rahmet okutmak”… Allah rahmet eylesin dedirtmek, hayırla anılmak manasınadır. Mecazen, önce iyi olduğu sanılan kişinin, kötü bilinen bir başkasından daha fena çıkması, kötüyü aratması anlamında da kullanılır.

Rahmet ayrıca, Kur’an-ı Kerim ve Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) hakkında da kullanılan bir tabirdir. Mesela Âlemlere rahmet manasında, “Rahmeten li’l-âlemîn” denilir.

** 

M A Ğ F İ R E T

“Mağfiret”; Allah Teala’nın Gafûr sıfatının bir iktizası/gereği olarak, yaptıkları kötülüklere pişman olup tevbe eden, salih ameller (iyi işler) yapan kullarını bağışlaması demektir.

Ehlü’l-mağfire” terkibi, bağışlanmaya ehil olanlar anlamına dini bir tabirimizdir.

Gafûr”; lûgatte, bir şeyi örtmek, gizlemek, ıslah etmek, yarlığamak-bağışlamak manalarına gelen “gfr” mastarından meydana gelmiştir.

el-Gafûr” da Rahmân ve Rahîm gibi Cenab-ı Hakk’ın güzel isimlerindendir. Günahları örten, kusurları-hataları bağışlayan, bağışlaması bol ve çok geniş olan manalarınadır.

Allah Teala, hata ve günahı ne kadar çok olursa olsun, bir kul pişmanlık duyup tevbe-istiğfar ederse, bu sıfatının gereği onu affedebilir. Hata ve günah insanların bir nevi ayrılmaz bir hasleti/özelliği olduğu gibi, dilediği zaman günahkâr kulu bağışlamak da Allah Teala’nın şanındandır. O Gafûr ve Rahîm olduğu için, kullarının kendisinden af ve mağfiret taleplerini bekler. Nitekim bir ayet-i celilesinde şöyle buyurmaktadır: “Allah’tan mağfiret dileyin (bağışlanmanızı isteyin). Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (7)

Mealen arzetmeye çalışacağım aşağıdaki hadis de, insanların günah işleyebileceklerini ve Allah Teala’nın da günahkâr kullarından dilediğini affedebileceğini bizlere beyan etmektedir: “Eğer günah işlemeseydiniz, Allah (c.c.) sizleri helak eder (ortadan kaldırır), günah işleyip de kendisinden mağfiret dileyen kişileri/insanları yaratırdı.” (8)

Bu mefhum-kavram, Kur’an-ı Kerim’de 91 yerde Allah’ın sıfatı olarak zikredilmiştir. 

Kur’an’da aynı mastardan (gfr) türeyen daha başka sıfatları da vardır Allah Teala’nın… Bunlar “Gaffâr (çok bağışlayan)”, “Gâfiru’z-zenb (günahları bağışlayıcı)”, “Hayru’l-gâfirîn (mağfiret edenlerin en hayırlısı)”, “Zû mağfire (mağfiret sahibi)”, Vâsiu’l-mağfire (bağışı bol ve geniş)” vb. isimleridir. 

***

S o n u ç

Demek ki “rahmet” acımak, esirgemek ve bunun neticesinde de lûtuf-ihsan ve ikramlarda bulunmaktır; Rabbimizden daima rahmetini diler ve niyaz ederiz.

Mağfiret ise, kulun, yaptığı kötülüklere pişman olup tevbe etmesi, onlara mukabil salih amellerle defterini süslemesi neticesinde Allah Teala’nın onu bağışlaması demektir.

Mevla-yi zû’l-celâl ve’l-kemâl hazretleri Habib-i edibi rahmeten li’l-âlemîn Efendimiz hürmetine cümlemize ve bilcümle Ümmet-i Muhammed’e affıyla-mağfiretiyle, lûtfuyla-keremiyle-rahmetiyle muamele buyursun. Amin…

Alinti : Halis Ece – http://www.bilgicagi.net
DİPNOTLAR
(1) Kâşâni, Abdurrezzak, İstılâhatu’s-Sofiyye, Kahire 1981.
(2) el-İsra, 17/110.
(3) Ra’d suresi, 13/30.
(4) Bakara suresi, 2/163.
(5) En’âm suresi, 6/54.
(6) A’raf suresi, 7/153.
(7) Bakara suresi, 2/199.
(8) Müslim, Sahih, Tevbe 11; Tirmizî, Sünen, Deavât, 99.

Posted in Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel | Leave a Comment »

SECDE AYETLERİ VE TİLAVET SECDESİ

Posted by Site - Yönetici Haziran 2, 2009

SECDE AYETLERİ VE TİLAVET SECDESİ

SECDE AYETLERİ VE TİLAVET SECDESİ

Kuran-ı Kerim ayetlerinde 14 tane secde ayeti vardır. Bunlardan birini okuyan veya işiten her mükellefe secde vacib olur. Bu secdeye tilavet secdesi denir.

YAPILIŞI: “Niyet ettim ALLAH rızası için tilavet secdesi yapmaya” diye niyet edilerek eller kaldırılmaksızın “Allâhü Ekber” denilerek secdeye gidilir. Secdede üç kere “Sübhâne rabbiyel âlâ” denilir. Daha sonra “Allâhü Ekber” denilerek secdeden kalkılır. Kalktıktan sonra “Semi’nâ ve eta’nâ gufrâneke Rabbena ve ileykel masir” denir.

Kur’an-i Kerim’deki secde Ayet-i Kerimelerini okuyan ve dinleyen mü’minler, üzerlerine vacib olan secde hususunda titizlik göstermelidirler Çünkü bu amel; şeytani ve tağuti güçleri hüsrana uğratan bir olaydır

Sûre No Ayet No:

1 – 7 Araf 206
2  – 13 Rad 15
3  – 16 Nahl 49
4 – 17 İsra 107
5 – 19 Meryem 58
6 –  22 Hacc 8
7 –  25 Furkan 60
8 –  27 Neml 25
9  – 32 Secde 15
10 –  38 Sad 24
11 –  41 Fussilet 37
12 –  53 Necm 62
13 –  84 İnşikak 21
14  – 96 Alak 19

 

….

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Namaz, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | 35 Comments »

MELEKLERİN ÖZELLİKLERİ

Posted by Site - Yönetici Haziran 2, 2009

MELEKLERİN ÖZELLİKLERİ

MELEKLERİN ÖZELLİKLERİ

MELEKLERİN ÖZELLİKLERİ

– Devamlı olarak Allah’a ibadet ve itaatle meşgul olurlar,

– Iyilik yaparlar, kötülük yapma kabiliyetleri yoktur,

– Allah’a asla isyan etmezler, karşi gelmezler,

– Erkek ve dişileri yoktur,

– Yemezler ve içmezler,

– Uyumazlar, bizim gibi istirahata muhtaç degildirler,

– Gözle görülmezler,

– Evlenmek ihtiyaci onlarda yoktur.

– Nurdan yaratilmişlardir.

– Yorulmak, usanmak nedir bilmezler.

– Gençlik, yaşlilik gibi durumlara onlarda rastlanmaz.

– Bir anda en uzak mesafelere gidebilirler,

– Kanatlari vardir; fakat bu özelliklerini, bizim bildigimiz kanatlarla karşilaştirmamiz dogru olmaz.

– Yerlerde, göklerde, her yerde vardirlar ve her birinin kendisi ne ait vazifeleri vardir. Bu vazifeleri hakkiyla yaparlar.

Biz melekleri göremeyiz; çünkü her şeyin varligi kendine göredir. Bizim göremedigimiz daha nice varliklar var! Ruhumuzu, aklimizi görebiliyor muyuz? Ama ruhumuz vardir, ayni zamanda akilliyiz. Aklimizi göremiyoruz diye kendimizi akilsiz sanabilir miyiz? Işte melekler de ruh gibi, akil gibi nûrânî bir varlıktır. Sağlam bir akıl bize nasıl doğru yolu gösterirse melekler de bizi hep iyiliğe yönelten kuvvetlerdir. Meleklerin varlığını bütün peygamberler ve ilâhî kitaplar haber vermişlerdir. İlâhî kitaplar peygamberlere melekler vasıtası ile gelmişlerdir. Bunun için, melekleri inkâr etmek aynı zamanda peygamberlerin peygamberliklerini ve ilâhî kitapları da inkâr demektir. Bu ise küfürdür. Böyle bir duruma düşmekten şiddetle kaçınmak lâzımdır.

 

Alintidir : zehirli.org

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Meleklere İman | 2 Comments »

Fıkıh öğrenmemek iflas alametidir

Posted by Site - Yönetici Haziran 2, 2009

1

1

Fıkıh öğrenmemek iflas alametidir

 

Fıkıh kelime olarak, İslamiyet’i bilmek, anlamak demektir. İslamiyet’in hükümlerini bilen âlimlere Fakih denir.

Fıkıh ilmi, insanların yapması ve yapmaması lazım olan işleri bildirir. Fıkıh bilgileri, Kur’an-ı kerimden, hadis-i şeriflerden, icmâ’-ı ümmetten ve kıyâstan meydana gelmektedir. Hadis-i şerifte; (Fıkıh ilmi meclisinde bulunmak, bir senelik ibadetten daha hayırlıdır) buyurulmuştur.

İbni Abidin hazretleri; “Fıkıh âliminin Müslümanlara sağladığı faydanın sevabı, cihâd sevabından çoktur” buyurmuştur.

İmam-ı Mâlik hazretleri; “Fıkıh öğrenmeyip, tasavvufla uğraşan, dinden çıkar. Zındık olur. Fıkıh öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid’at sahibi, yani sapık olur. Her ikisini edinen, hakikate varır” buyurmaktadır. Ebu Bekr-i Verrâk hazretlerinin de böyle buyurduğu kitaplarda yazılıdır.

Fıkhı doğru öğrenen ve tasavvufun zevkini alan, kâmil, olgun insan olur. İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:

“Fıkıh bilgisi, ekmek gibi, herkese lazımdır. Bu bilginin tohumunu eken, Abdullah ibni Mesud hazretleri olup, Eshab-ı kiramın yükseklerinden ve en âlimlerindendi. Bunun talebesi Alkama bu tohumu sulayarak, ekin hâline getirmiş ve bunun talebesinden olan İbrâhim Nehai, bu ekini biçmiş, yani bu bilgileri bir araya toplamıştır. Hammâd-ı Kufi, bunu harman yapmış ve bunun talebesi olan imam-ı a’zam Ebu Hanife öğütmüş, yani bu bilgileri kısımlara ayırmıştır. Ebu Yusuf, hamur yapmış ve imam-ı Muhammed pişirmiştir. Böylece hazırlanan lokmaları, insanlar yemektedir. Yani, bu bilgileri öğrenip dünya ve ahiret saadetine kavuşmaktadırlar.”

Fıkıh öğrenmeyip, yalnız hadis öğrenen, iflâs etmiş demektir. Çünkü, farzları, haramları, âlimlerden veya bunların yazmış oldukları kitaplardan öğrenmek farzdır. Kendisi yapmak ve başkalarına öğretmek için fıkıh kitapları okumak, nafile namaz kılmaktan daha sevaptır. Hadis-i şerifte; (İlim öğrenmek, bütün nafile ibadetlerden daha sevaptır. Çünkü, kendine de, öğreteceği kimselere de faydası vardır) buyurulmuştur.

Abdülgani Nablüsi hazretleri buyurdu ki:

“Ehl-i sünnet itikâdını, farzları ve haramları öğrenmek farzdır. Bunları öğretmek, kendine lazım olandan başka fıkıh bilgilerini öğrenmek ve Kur’an-ı kerimin tefsirini ve hadis ilmini öğrenmek farz-ı kifâyedir. Fıkıh bilgileri, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden öğrenilmesi farz olan bilgilerdir. Namaz kılacak kadar Kur’an-ı kerim ezberleyen kimsenin, boş zamanlarında daha çok ezberlemesi, nafile namaz kılmasından daha çok sevap olur. İbadetlerinde ve günlük işlerinde lazım olan fıkıh bilgilerini öğrenmesi ise, bundan daha çok sevap olur. Lüzumundan fazla fıkıh bilgilerini öğrenmek de, nafile ibadetlerden daha sevaptır. Lüzumundan fazla fıkıh bilgisi öğrenirken, tasavvuf bilgilerini yâni Allahü teâlâya ârif olanların sözlerini ve hayatlarını öğrenmesi de müstehab olur. Bunları okumak, kalbde ihlâsı arttırır. Derin âlimler, fıkıh bilgilerini, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden çıkarmışlardır. Bunlar, ancak fıkıh kitaplarından ve fıkıh âlimlerinden öğrenilir.”

Celaleddin-i Rumi hazretleri oğlu Sultan Veled’e şöyle nasihat etmiştir:

“Ey oğlum! Sana vasiyet ediyorum ki: Her halde ilim, edep ve takvâ üzerine bulun. Her zaman geçmiş din büyüklerinin eserlerini inceleyerek, Ehl-i sünnet vel-cemâat yolundan ayrılmamayı vazife edin. Fıkıh ve hadis-i şerif öğren, cahil sofulardan olma. Namazı her zaman cemaatle kıl. Şöhret isteme, zira şöhret âfettir. Makâma bağlı olma. Çok söz söyleme. Az söyle ve halkın kötülük ve eğrilerinden aslandan kaçar gibi kaç, bir kenarda dur. Helal ye ve şüphelilerden kaçın. Dünya malına kapılma. Dünya arzusu dinin zâyi olmasına sebep olur. Dışını süsleme. Zira dışın süsü; için, kalbin, ruhun harap olduğunu gösterir. Başkalarıyla mücadele etme ve hiç kimseden bir şey isteme. Kimseye hizmet buyurma. Âlimlere, evliyaya, mal, can ve tenle hizmet et. Din büyüklerinin hâllerini inkâr etme. Zira inkâr edenler rahat ve kurtuluş yüzünü göremezler.”

Fıkhın ibadât kısmını kısaca öğrenmek, her Müslümana farzdır. Münâkehât ve muâmelat kısımlarını öğrenmek, farz-ı kifâyedir. Yani, başına gelenlerin öğrenmesi farz olur.

Tefsir, hadis ve kelam ilimlerinden sonra, en şerefli ilim, fıkıh ilmidir. Hadis-i şerifte; (Her şeyin dayandığı bir direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh bilgisidir) buyuruldu. Bir başka hadis-i şerifte; (İbadetlerin efdali, en kıymetlisi, fıkıh öğrenmek ve öğretmektir) buyurulmuştur.

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:

“Dünya ve ahiret saâdetlerine kavuşmak için, dünya ve ahiretin efendisine uymak lazımdır. Ona uymak için, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak, önce itikâdı düzeltmek lazımdır. Bundan sonra, o büyüklerin Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri helal, haram, farz, vâcib, sünnet, mendub, mubâh bilgilerini öğrenmek ve bütün işlerini bunlara uygun olarak yapmak lazımdır.”

Fıkıh öğrenmeyip, yalnız hadis öğrenen, iflâs etmiş demektir. Çünkü, farzları, haramları, âlimlerden veya bunların yazmış oldukları kitaplardan öğrenmek farzdır. Kendisi yapmak ve başkalarına öğretmek için fıkıh kitapları okumak, nafile namaz kılmaktan daha sevaptır. Hadis-i şerifte; (İlim öğrenmek, bütün nafile ibadetlerden daha sevaptır. Çünkü, kendine de, öğreteceği kimselere de faydası vardır) buyurulmuştur.

Fıkıh, âyet ve hadislerden çıkarılmıştır. (Hadika)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(İbadetlerin en kıymetlisi, fıkıh öğrenmek ve öğretmektir.) [İ.Abdilberr]

(Her şeyin dayandığı bir direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh bilgisidir.) [Beyheki]

(Fıkıh öğrenmeden ibadet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkana benzer.) [Deylemi]

(Fıkıh öğrenmek her müslümana farzdır. Fıkhı öğrenin ve öğretin, cahil olarak ölmeyin!) [İ. Maverdi]

(İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.) [İbni Abdilberr]

(Her şeyin dayandığı direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh ilmidir.) [Beyheki]

(Âlimlerin en hayırlısı fıkıh âlimleridir.) [İ. Maverdi]

(Allahü teâlâ, iyilik vermek istediği kimseyi fıkıh âlimi yapar.) [Buhari]

(Fıkhı bilmeden ibadet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkana benzer.) [Deylemi]

(Hikmetsiz kalb, harap ev gibidir. Şu halde öğrenin, öğretin. Fıkıh öğrenin, cahil olarak ölmeyin. Çünkü Hak teâlâ cahillik için mazeret kabul etmez.) [İ. Sünni]

(Allah indinde en üstün kimse fakihtir.) [M. Zühdiyye]

(Az fıkıh, çok ibadetten iyidir. İhlasla ibadet edene fıkhı öğrenmek nasip olur.) [Taberani]

 

 

Alinti,delikanforum

Posted in Diger Konular, Dini Konular, Fıkıh, Güncel, Gündem, Genel | Leave a Comment »

Günün Fotografları

Posted by Site - Yönetici Haziran 2, 2009

Günün Fotografları

1

1

2

23

4

4

5

5

6

6

7

7

8

8

Posted in Fotograflar | Leave a Comment »