Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Archive for Nisan 2019

Sandalyede Namaz

Posted by Site - Yönetici Nisan 9, 2019

Sandalyede Namaz

Son senelerde, memleketimizde sandalyede namaz kılanların sayısı iyice arttı. Öyle ki, sandalyede namaz kılanlar câmilerde ayrı bir saf teşkil ettiklerinden, câmi cemaati adeta “Namazı sandalyede kılanlar, sandalyede kılmayanlar” olarak iki ayrı cemaat görüntüsü vermeye başladı.
Hatta yeni yapılan bazı câmilerde, sandalyeler de atılıyormuş, oturarak namaz kılınması için koltuklar yapılıyormuş. Yani önceleri sandalyede namaz kılanlar artık yumuşak koltuklarda namaz kılıyorlar.

Ancak!..
Namaz, “Ben kıldım, oldu” demekle kılınmış olmaz. Sandalye ve koltuklarda namaz kılanlar namazlarını böyle kılıyorlar ama kıldıkları namaz, namaz fıkha göre câiz oluyor mu, namaz oluyor mu acaba?
Çünkü, namazın namaz olması için, fıkhî şartların yerine getirilerek kılınması lâzım. Yoksa “Uydum kalabalığa” diyerek kılınan namaz namaz olmaz.

Nitekim sandalyede namaz meselesinde de “Uydum kalabalığa”kaidesi göze çarpmıyor değil. Şöyle ki:
Bazıları namazlarını sandalyede kılıyor. Başka biri onlara bakıyor, o da sandalyede kılmaya başlıyor. Derken, herkes birbirine bakarak o şekilde kılıyor ve böylece sayı artarak, devam ediyor.
Bu kimselerin akıllarına galiba, “Ben namazımı böyle kılıyorum ama acaba bu şekilde namaz kılmak câiz mi? Böyle kılınan namaz, namaz oluyor mu?” sorusu gelmiyor.
Gerçi akıllarına böyle bir soru gelse ve bir bilene sormak isteseler ne olacak ki?
Sorsalar bile net ve doğru cevap almaları yine de maalesef kolay değil…

Niçin?
Aşağıda aktaracağımız bazı sebeplerden dolayı.
Bu kimseler, kıldıkları namazla ilgili hükmü iyi bilen birisine denk gelir de ona sorarsa, mesele kalmaz, doğru cevabı almış olur.
Öyleyse mesele yok diyeceksiniz. Ama iş o kadar kolay değil.
Çünkü bu mesele zannedildiği gibi değil. Buna mani bazı noktalar var.

Bir:
Yakın zamana kadar sandalyede namaz kılmak diye bir şey yoktu. Ziya Paşa’nın, “Evvel yoğidi iş bu rivâyet yeni çıktı” dediği gibi sandalyede namaz kılmak da yeni çıktı.
Yakın senelere kadar, fıkha göre hastaların nasıl namaz kılmaları icap ediyorsa, hasta olanlar namazlarını öyle kılıyorlardı. Sandalye, tabure ve koltukta namaz kılmak 10-15 sene önce tekte-tükte olarak başladı. Sonra zamanla çoğaldı gitti.
Yani bu iş yeni olduğu için, bunun doğru cevabı da haliyle baştan bilinemezdi, nitekim bilinemedi. Hâlâ da herkes tarafından bilinmiyor. Bilinemez, çünkü böyle bir şey yoktu ki bilinsin.

Onun için, bazı müftülerimiz bile “Sandalyede namaz kılmanın câiz olup olmadığını, câiz değilse niçin câiz olmadığını, câiz olacaksa hangi şartlarda câiz olabileceğini” bilemez ve bu hususta bir çırpıda net bir cevap veremeyebilirler, nitekim öyle oluyor..

Bu durum onlar için bir noksanlık da sayılamaz, sayılmamalı. Çünkü mesele yenidir ve araştırmaya bağlı bir husustur.
Meselâ herhangi bir müftümüze “Sandalyede namaz kılınır mı?” diye sorulunca, ilk anda, “Niçin kılınmasın. İslâmda zorluk yoktur. Nasıl rahatınıza geliyorsa öyle kılabilirsiniz” diyebilir. Çünkü insanın aklına ilk önce böyle bir cevap gelmesi normaldir.
Nitekim böyle cevapları zaman zaman duyuyoruz.
Peki böyle bir cevap doğru mu?
Cevabını aşağıda göreceğiz.
Yukarıda, “İki sebepten dolayı bu mesele hakkında doğru cevap almak zor” demiştik ya. O iki sebebin birincisi işte bu.
Yani, daha önce kitaplarda böyle bir mesele okumadıkları için, araştırmaya bağlı olan bu yeni meselede hocalarımızın yanılıyor olmaları…

İki:
Zamanımızda bazı kimseler var. Esas tehlike işte bunlardan geliyor.
Bunlar Arapça öğrenmiş, bazı dini kitaplar da okuyup hoca olarak tanınmışlar. Bunlardan bazıları da -İslamî ölçülere göre icâzet değil de- mevcut mer’î prosedüre göre dinî bir konuda profesörlük ünvanı almışlar.
İşte işin esas tehlikeli tarafını, hem sandalyede namaz kılmak konusunda hem de diğer dinî meselelerde yanlış bilgi vermeye hazır olan bu zatlar teşkil ediyor.
Peki bu zatlar kimdir ve nasıl kimselerdir? Neler söylerler, neye nasıl inanırlar?

Bunlar, “Allah geleceği bilmez. Allah ileride senin kiminle evleneceğini nebilsin!” diyenlerdir.

Bunlar, “Peygamberlerin diğer insanlardan farksız olduğunu” söyleyerek peygamberlik makamını hiçe sayanlardır.

Bunlar, abdest alırken hem Şiîler ve vehhâbîler gibi ayaklarını yıkamayıp meshederler, hem de kendi aralarında ,“Kendi aramızda meshedelim de başkalarının yanında ayaklarımızı yıkayalım” diyenlerdir. .

Bunlar, “Hazret-i Allah’ın iki yüzlü bir Roma putu olduğunu” söyleyen bir zındığı Müslüman gençlere örnek bir şahsiyet olarak sunanlardır.

Bunlar, Peygamberimiz’in Allah kelamı Kur’an-ı Kerim’e devamlı vahiy katibi tayin ettiği şanlı sahâbînin aleyhinde konuşanlardır.

Bunlar, “Biz sünneti kaldırdık” diyerek, Peygamberimiz’in yaşayışını tanımadıklarını ilan edenlerdir.

Bunlar, “Mezhepler beni bağlamaz” diyerek mezhepsiz olduklarını söylemekten çekinmeyenlerdir…
Bunlar içimizde o kadar bol ki, elinizi sallasanız ellisine değersiniz.

Sandalyede namaz meselesini onlara soracak olanlar elbette doğru bir cevap alamayacaklardır.
Onun için bu konuda doğru cevabı bulmak gerçekten zor…

Ali Eren

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: | Leave a Comment »

Osmanlı döneminde ki penisilin iğne nasıl üretilirdi ?

Posted by Site - Yönetici Nisan 2, 2019

Osmanlı döneminde ki penisilin iğne nasıl üretilirdi ?

Kanuni Sultan Süleyman sefere çıkmadan önce, saray hekimlerine askerlerin seferde iken salgın hastalıklardan hasta olmamaları için ne yapmak gerektiğini sorardı.
Hekimler ise , kuvvetli bir ilaçtan bahsettiler .

Sultanın da hoşuna giden bu ilaç penisilin ilaç idi.
Hemen saray aşçılarına ferman gönderilir ve askerlere her öğün, küflü peynir verilmesi söylenirdi.

Evet , yanlış duymadınız… atalarımızın, dedelerimizin , toprak altın da muhafaza ederek küp içinde muhafaza ettikleri , küflü peynir koruyucu aşıdır.

Içinde ki probiyotik bakteriler , bağırsak florasını kuvvetlendirir ve iç organların ömrünü uzatır.

O zaman şartlarında bir sefer yaklaşık 2 sene sürerdi.
Asker 6 ay yürüyerek gider ve 6 ay yürüyerek geri dönerdi..tozun toprağın havaya kalktığı, tuvalet ve banyo ihtiyacının zor karşılandığı bu sağlıksız şartlar altında , düşman askerleri telef olurdu. Salgın hastalıktan toplu asker ölümleri olurdu.

Ancak Osmanlı askerleri bu salgından etkilenmez , basit bir grip gibi atlatırlardı ..

Sebebi ise sefere çıkmadan önce yemeye başladıkları küflü gömme peynirdi …

Ne güzel bir ilaç, ne güzel bir gıda..

Içinde ne prospektüsü var , ne de son kullanma ve üretim tarihi var ..

Herkes bu aşıyı evinde kolaylıkla üretebilir.
Herkesin evinde bulunur ..

Vücudumuzda ki hastalıkların sebebinin %70 bağırsak florasının bozulması ile olduğunu hepimiz biliriz…
Bağırsak da ki faydalı bakterileri :
Küflü peynir
Kefir
Ekşi Maya
Ev yapımı yoğurt ile çoğaltabiliriz.

Bizi savaş meydanın da yenemeyen düşmanlarımız, gıdalarımızı değiştirerek yenmeye çalışıyor..

7 den 70’e hasta bir millet olduk ..

Tekrar eski sağlığımıza kavuşabilmemiz için köylülerden doğal gıda üretmelerini talep etmeliyiz ..

Avm ‘de Bir fincan çaya 15 tl ödeyip , pazarda ki köylünün ürünü için pazarlık yapmamalıyız..

Domates yetiştirmeyen bir kişi domatesin zahmetini bilmez … saksılarda tarihi eser gibi seveceğimize , köylüyü bireysel olarak teşvik ve onore etmeliyiz ..

Doğal yiyecek bulduğunuz da asla pazarlık yapmayın..
Ahir zaman da yapacağımız en güzel yatırım salih amel ve gerçek gıdadır…

Gerçek peynir bulunca altın bulmuş gibi sevinin ve hemen alıp yiyin …

Ortokdoks tıbbi penisilin iğneyi 1940 da bulunca, altın bulmuş gibi sevinmiş garibim …

Bizim şanlı ecdadımız 400 yıl önce bulmuş ve uygulamıştır.
Eskiye dair , atalarımız her ne yemiş ise , bizde onları yiyelim.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Sağlık, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: , , , , , , | Leave a Comment »