Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Helal Lokma

Posted by Site - Yönetici Temmuz 31, 2016

Helal Lokma

Helal Lokma

Ağız, insan bedeninin kapısıdır. Başta kendi evlerimiz olmak üzere her önemli binanın emniyet ve selameti büyük oranda kapı güvenliğine bağlı olduğu malumdur. Bunun gibi insanın maddi manevi yükselmesi veya düşüşü de ağız emniyetine bağlıdır. İnsan o kapıdan girene de çıkana da dikkat etmelidir.

İnsanı iman dairesine sokan kelime-i şehadet veya onu iman dairesinden çıkaran inkâr sözü sadece ağzımızdan çıkan bir söz değil midir? Aynı şekilde ağzımızdan giren her rızık da bizi ya ebedi saadete veya ebedi hüsrana götürür. Çünkü insanın yiyip içtikleri onun maddi varlığını etkilediği gibi manevi âlemini ve ruh dünyasını da mutlak ve doğrudan etkiler. Boğazımızdan geçirdiğimiz her şey sadece karnımızı doyurmaz ruhumuzu da besler.

Kur’an-ı Kerim özellikle ve ısrarla insanın yediğine dikkat etmesi gerektiği üzerinde durmuştur. ; “Size rızık olarak verdiklerimizin helal olanlarından yiyiniz.” [Bakara, 87] diye emreder. Yine bazı müfessirler peygamberimize Alak suresinin ilk ayetlerinin hemen ardından gelen “Ey örtüsüne bürünen, kalk ve (insanları) uyar. Rabbini yücelt. Elbiseni temizle” [Müddessir, 1-4] ayetindeki “Elbiseni temiz tut” emrinin, Hz. Peygamber’in maddî ola­rak elbisesini necaset vb. pisliklerden temiz tutması, manevî olarak da güzel ah­lâkla bağdaşmayan davranışlardan ve günahlardan ruhun elbisesi olan bedenini ve nefsini arındırması anlamında yorumlanmıştır.

Yine bir başka ayet-i kerimede; “Ey peygamberler, helal ve hoş şeylerden yiyin ve güzel işler yapın; çünkü Ben, bütün yaptıklarınızı bilirim.” [Mü’minun, 51] buyurulmuştur. Bu ayet mucibince Peygamberimiz de daima sahabesine ve onlar vasıtasıyla bizleri helal lokma yemek konusunda uyarmış ve bu konuda hassas olmayı tavsiye etmiştir.

Ayet-i kerimede dikkat çeken bir diğer nokta da sıralamadır. Helal yemek ile salih amel işlemenin peş peşe zikredilmesi Allah’ın rızasına uygun amellerin ancak helal lokma ile mümkün olacağı vurgulanmak istenmiştir.

Yiyip içtiklerimiz dinen helal ve meşru ise onlar adeta içimizde zikrederler, onlardan Allah aşkı, Allah sevgisi meydana gelir. Helal rızık, bedenimize şifa, ruhumuza huzur, soframıza bereket olur. Helal rızıkla beslenen bedenlerden hayırlı nesiller ortaya çıkar.

Haram lokma ile beslenen vücuttan Allah’ın rızasına uygun amel ortaya çıkmaz.

Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurur;

Öyle bir devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak.” [Buhari, Büyu’ 7, 23] Hadis-i şerifi bazı rivayetlerinde: “Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez” ilavesi de vardır.

Belki böyle bir devirdeyiz. Bir çok insan, çok kazanmak, daha çok kazanmak arzusu ile ömür tüketmekte. İnsanların değer ve itibarları aylık gelirleri ile ölçülür hale geldi. Her şeyin en fazlasına, en pahalısına sahip olmak, bir ihtiyaçtan öte sosyal itibar için istenir oldu. Neticede insanı frenleyen, nefsini dizginleyen onu terbiye eden haram helal duygusu, kul hakkına dikkat etme hassasiyeti kayboldu. Vücuda haram lokma girince insanın ayarı bozuldu. Yoksulluk, yolsuzluk, terör, anarşi, küçüklere sevgi, büyüklere hürmet ve saygının olmaması, ahlaki yozlaşma ve daha nice sorunlar hep bu ayar bozukluğunun neticesidir. Harama helale olan hassasiyetimizi kaybettiğimiz ölçüde ve onun paralelinde tüm bu sorunlar ortaya çıktı, büyüdü, baş edilemez bir hal aldı.

Ümmet-i Muhammedi ve tüm insanlığı ahir zamanda bekleyen tehlikeye karşı Kur’an-ı kerim bizi şöyle uyarıyor: “Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı.” [Tekasür, 1-2]

Çoklukla övünmek, çok kazanma, çok harcama, lüks yaşama arzusu insanı da dünyayı da helake götürecek. Maalesef modern hayat diye bize dayatılan şey, haram helal çizgisi olmayan, sadece kazanmayı ve istediği her şeyi elde etmeyi hedefleyen bir tüketim toplumu olmaktır. O toplumda insan sadece ekonomik bir değerdir. Bu yüzden maalesef insanın adı modern toplumlarda “tüketici” olmuştur.

Bundan daha kötüsü bir toplumda haram helal duygusu kalmayınca hadis-i şerifin de işaret ettiği gibi o toplumun dualarına, taleplerine rahman olan Allah’ın icabet etmemesidir. Toplumun manevi damarlarının kuruması o toplumun asıl felaketidir.

Yaşadığımız toplumdan şikâyetimiz varsa, yetişen gençlikten memnun değilsek, çoluk çocuğumuzun davranışları hoşumuza gitmiyorsa, tüm cemiyet için bir dönüşüm, iyiye doğru bir değişim istiyorsak yapılacak olan öncelikle toplumsal bir tövbedir. Kur’an’-ı Kerimde; “Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” [Nur, 31] buyurulmaktadır. Evet, en başta bu toplumu yöneten ve topluma yön veren önderler, liderler olmak üzere hep beraber tövbe etmeli, hatamızı kabul etmeli ve bizi biz yapan manevi değerlere geri dönmeliyiz. Atalarımız “küpün içinde ne varsa dışına da o sızar” demişler. Dolayısıyla geleceğimizi emanet edeceğimiz nesillerimizin yetiştiği okullardaki eğitim sisteminden başlamak üzere insanların manevi dünyasını zenginleştirecek, dinle diyanetle bağını güçlendirecek, Allah korkusu olan, haram ve helal çizgisi bulunan, kul hakkı kavramına inanan bir insan modeli yetiştirmeliyiz.

İkinci olarak bizler de anne babalar olarak ferdi sorumluluklarımızın farkında olmalıyız. Allah bizi çoluk çocuğumuzun üzerinde bekçi tayin etmiştir. Bu bakımdan aile reislerinin birinci görevi evine haram lokma getirmemek, çoluk çocuğuna haram lokma yedirmemektir. Evin hanımları da beyinin getirdiği helal lokmaları helal yolda sunmaya azami gayret etmelidir.

Burada hazreti Ömer’in başından geçen bir olayı hatırlatmakta fayda var. Hz. Ömer halife ve devlet başkanı olarak bir gece vakti tek başına şehri dolaşmaktadır. Bir kapının önünden geçerken içeride anne kız olduğu anlaşılan iki kişinin konuşmalarına şahit olur. Anne-kız arasındaki konuşma şöyle cereyan eder;

– Kızım süte biraz su kat.

– Anne, halife Ömer’in süte su katılmasını yasakladığını bilmiyor musun?

-Kızım gecenin bu vaktinde Ömer nereden bilecek?

-Anne, Ömer bilmiyorsa da Allah biliyor ya!

Konuşulanları dinleyen Hazreti Ömer sessizce oradan ayrılır. Öbür gün gecenin bir yarısı annesini Allah korkusu ve haram lokma yememe konusunda uyaran o kızı kendi oğluna eş olarak istemek üzere ailenin kapısını çalar. Gençler evlenir. İşte bu iki gencin neslinden daha sonra beşinci halife, mübarek insan Ömer b. Abdülaziz dünyaya gelir.

Eskiler gelin ararken gençler de kendisine eş seçerken ev, araba, kariyer vb. öncelikleri değildi. Herkesin evvelemirde dikkat ettiği şey “helal süt emmiş” biri olsun, “sütü bozuk” olmasındı. Önceliklerimiz değişince insanımız da değişti, ayarımız bozuldu. Mesele budur vesselam.

Şerife Şevval Kardelen

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.