Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Peygamberimizin Vefatını Kendisinin Haber Vermesi

Posted by Site - Yönetici Mayıs 17, 2014

Kadın ve Dua,gul,cicek,Peygamberimizin mucizeleri

Peygamberimizin Vefatını Kendisinin Haber Vermesi

Ahmed, Ebû Yala ve sahih bir senedle Taberani Vasile bin el-Eska’dan rivayet eder. O şöyle der: Birgün peygamber (s.a.v.), evinden çıkıp bizim yanımıza geldi ve şöyle buyurdu: “Sizler zannediyorsunuz ki, ben sizin hepinizden sonra vefat edeceğim! Halbuki ben sizin en evvel vefat edecek olanınızım! Benim peşimden de sizler, bölük bölük gele­ceksiniz! Kiminiz kiminizi helak edecektir.”

Buhari Ebû Hüreyre’den nakleder. O şöyle der: Peygamber (s.a.v.), her yılın ramazanında on gün itikafa girerdi. Vefat ettiği senede ise, yirmi gün itikafta bulunmuştur. Cebrail (a.s.) her sene kendisine gelir, Kur’an’ı arz ederdi. Vefat ettiği senede ise, iki defa arz etmiştir.”

Buhari ve Müslim’in Aişe’den rivayeti de şöyledir: Peygamber (s.a.v.) Fâtıma’ya hitaben demiştir ki: “Her sene Cebrail gelip Kur’anı bana arz ederek karşılaştırma yaptırırdı. Bu senenin ramazanında ise, iki defa karşılaştırma yaptırdı. Kızım ben bunu, ecelimin yaklaşmış ol­ması şeklinde anlıyorum.

Yine Buhari ve Müslim’in Aişe’den naklettikleri diğer rivayet (biraz lafız farkı ile) şöyledir: “Ölümüyle neticelenen hastalığı sırasında Pey­gamber (s.a.v.) Fâtıma’yı çağırıp gizlice birşey söyledi. Fatıma ağlamaya başladı. Sonra gizlice bir şey daha söyledi. Bunun üzerine Fatıma güldü. Ben bunun sebebini kendisine sorduğumda şu cevabı aldım: “Babam bana ilk defa, bu hastalığının, vefatıyla neticeleneceğini söyledi. Bu se­beple ağladım. Sonra, ev halkının kendisine ilk kavuşanın ben olacağımı söyledi. Ben de bu sebeble sevinip güldüm.” [Acaba şu dünyada, O muazzam baba’yı kaybeden Fatıma Anamız’dan, musibeti daha büyük olan kim olabilir? Elbette bu, yalnız Fatıma’nın musibeti de değildir. Bilakis koskoca bir ümmet, butun ufkunu ve dünyasını İlâhi ve İslâmi hakikatlerle doldurmuş bulunan Peygamberini kaybediyordu ve musibet, bütün ümmetin musibetiydi. Ümmetinden bir sevgi ve saygı, bir hediye ve mükafat olarak, O büyük ve şerefli Peygamber’e, binlerle salat ü selâmlar olsun! O’nun izzeti, şeref ve keremi, yüceldikçe yücelsin. (Amin!).]

Buhari, îbni Abbas’tan rivayet eder. O şöyle der: Ömer bin el-Hattab bana: îzâcâe nasrullahi ve’l-feth sûresi hakkında sordu.” Ben de kendisine cevaben: “Bu, Resûlüllah Efendimiz’in ecelinin yakın oluğunu haber vermektedir” dedim. O da dedi ki: “Ben de bundan başkasını dü­şünmüş değildim.”

Buhari ve Müslim Ebû Said el-Hudri’den rivayet eder. O şöyle der: Bir gün peygamber (s.a.v.), insanlara bir hutbe irâd etti. Bu hutbesinde dedi ki: “Allah; kullarından birini, dünya hayatı ile kendi indindeki ni­metler arasında muhayyer bıraktı. O kul da Allah’ın yanında olanları tercih etti.” Ebû Bekir, bu sözleri duyunca ağlamaya başladı. Biz, Ebû Bekir’in ağlamasına teaccüp ettik. Halbuki peygamberimiz’in sözünü ettiği kul, kendisi imiş. Peygamberimiz kendisine hitaben buyurdu ki: “Ey Ebû Bekir ağlama! Bilmelisin ki insanlar içinde bana arkadaşlığın­da en güvenilir olan, malını benim yolumda harcamakta en samimi olan, sensin! Eğer ben, Allah’tan başka halil (özel ve biricik dost) edinmiş ol­saydım, muhakkak seni edinirdim. Fakat ey Ebû Bekir, bizim aramız­daki hiç şüphesiz islâm kardeşliğinden ibarettir. Şu andan itibaren mescid’e açılan kapıların hepsi, Ebû Bekir’in kapısı hariç, kapatılsın!” [Bu hadis, Peygamberimiz’in; Kendisinden sonra halife olacak kişinin Ebû Bekir olduğuna en büyük işaretlerinden biri mahiyetindedir. Şiiler ise buna karşı çıkıyor ve: “O sı­rada Peygamberimiz, Ali’nin kapısından başka kapıların kapatılmasını emretti” yalanını uy­duruyorlar.]

Beykaki Ebû Yala dan şu haberi nakletmiştir: Peygamber (s.a.v.) bir hutbe okuyup: “Allah, bir kulunu, dilediği kadar dün ada yaşamak ile, Allah’a kavuşmak arasında muhayyer kıldı. O kul da Rabbi’ne ka­vuşmayı tercih etti.” Bu sırada Ebû Bekir ağlamaya başladı ve Resûîüllaha hitaben: “Aksine bizler, bütün mallarımızı, canlarımızı ve çocuklarımızı sana feda etmeliyiz, ey Allah’ın Resulü!” dedi.

Ahmed, îbni Sa’d, Darimi, Hâkim, Beyhaki ve Taberâni Ebû Mil-veyhibe’den rivayet ederler. O şöyle der: Resûlüllah (s.a.v.) geceleyin beni uyardı ve dedi ki: “Ey Ebû Müveyhibe, ben gidip şu Medine Kabrista-nındakiler için istiğfar etmekle emrolundum.” Ben de, Resûlüllah’ın hizmetinde olan biri olarak derhal kalktım ve O’nunla beraber gittim. Bakî’a vardığımızda, Resûlüllah ellerini kaldırdı ve onlar için istiğfar etti. Sonra buyurdu ki: “Ey toprağın altında yatanlar, sizin durumunuz, toprağın üstündekilere nisbetle daha kolay ve iyidir, İşte fitneler, ka­ranlık gece parçaları gibi gelmektedir. Biri diğerini takibeden bu fitne­lerin, sonuncusu evvelinden daha beter!” Sonra Resûlüllah Efendimiz bana iltifat buyurup: “Ey Ebû Müveyhibe, bana gerçekten dünyanın hazinelerinin anahtarları verildi. Sonra ne kadar istersem o kadar dün­yada yaşamak ile cennet arasında muhayyer kılındım! Şüphesiz ben de, Rabbim’e kavuşmayı tercih eyledim!” Bundan sonra o Baki’den evine döndü. Sabahleyin ise hastalandı ve bu hastalığı, O’nun vefatı ile neti­celendi.”

Buhari’nin Ukbe bin Amir’den rivayetine göre, O şöyle demiştir; Resûlüllah (s.a.v.), bir gün evinden çıkıp Ühud’a gitti. Oradaki şehidle-rin üzerine, cenaze namazı kılar gibi namaz kılıp dua etti. Sonra Mes-cid’ine dönüp minbere çıktı ve şöyle buyurdu: “Ben, içinizden Önce gidenim! Ben, sizin üzerinize şahidim ve şimdi ben, vallahi Havzım’ı görmekteyim! Gerçekten bana dünyanın hazineleri teslim edilmiştir. Vallahi ben, kendimden sonra sizler için, tekrar şirke düşeceğinizden korkuyor değilim. Benim sizin hakkınızdaki korkum; dünya malı ve mülkü üzerinde birbirinizle rekabete düşmenizdir!”

îbni Sa’d, tshak binRâhuye, Yahya bin Cu ‘deden nakleder. O şöyle der: Peygamber (s.a.v.), kızı Fatıma’ya hitaben: “Kızım, bir peygamber; kendinden önceki peygamberin ömrünün yarısı kadar yaşar! Nitekim Isâ, kırk sene yaşamıştır” buyurdu.

îbni Hacer, Metâlib-i Aliye adlı eserinde der ki: “Bunun manası, Peygamber olarak yaşadığı yaş, kırk senedir demektir.” [Biz, lsâ(a.s.)’ın, Peygamber olarak kırk sene yaşadığını zannetmiyoruz. Belki o, kırkına girmeden göğe kaldırılmıştır.

Muhakkak burada: “Belki, kırkına girmeden göğe kaldırılmıştır” demekle, Hz. İsa’nın “Otuz üç yaşındayken refolunduğu” şeklindeki rivayete işarette bulunmak istemiştir. Halbuki bu rivayet, Nasrâni (hrıstiyan) kaynaklıdır. İslâmive Muhammedi kaynaklı haberler İse böyle de­ğildir. Zira Peygamber Efendimİz’eâit hadisler, Hz. İsa’nın semâya kaldırıld ığı zaman yüzyirmi yaşında bulunduğu merkezindedir. İmam-ı Taberani ile Hâkim’in Müstedrek’inde Hz. Aişe’den rivayet edilen hadisten anlaşılan da budur. Evet, sevgili Peygamberimiz; vefatıyla neticelenen hastalığı sırasında, kızı Fatıma’ya hitaben, Hz. İsa’nın yüz yirmi yaşındayken semâya kaldı­rıldığını haber vermiştir. Bu rivayetin çeşitli tarikleri bulunmaktadır, râvileri de sıkadır: sağlam ve muteber şahsiyetlerdir. (Mevahib-i Ledünniye ve Şerhi Zerkâni, 5/351 -Beyrut, 1393)]

(İbni Sa’d’m İbrahim el-Nehai’den, Buhari’nin Tarih’inde Zeyd bin Erkam’dan rivayet ettikleri hadisler de, yukarıdaki hadisin ifadesine uygun düşmektedir.)

Akmed, îbni Sa’d, Ebâ Yâlâ ve Beyhaki Aişe’den rivayet ederler. O şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.), odamın önünden her geçişinde, mutlaka gönlümü alacak ve surürlandıracak bir söz söylerdi. Birgün geçti ve hiç bir şey söylemedi. Ben de başımı sarıp yatağıma uzandım. Peygamberimiz geldiğinde: “Aişe neyin var?” diye sordu. Ben de: “Başım ağrıyor” dedim. Peygamberimiz ise: “Aişe, aksine benim başım ağrı­maktadır! Vay başım” buyurdu. Meğer o gün Cebrail gelip kendisine, e-celinin yakın olduğunu haber vermiş.”

Bezzar’ın rivayetine göre, Peygamber Efendimizin amcası Abbas bin Abdü’l-Muttalib şöyle demiştir: “Ben bir gün rü’yamda, yeryüzünün yukarıdan sarkıtılmış büyük halatlarla göğe doğru çekilmekte olduğunu gördüm. Bu rü’yamı, gidip Peygambere (s.a.v.) arz ettim. Peygamberi­miz ise bunun tâbirinde: “Ey amca, bu, senin kardeşinin oğlunun vefatı günüdür!” buyurdu.

Kaynak : Peygamberimizin Mucizeleri – 31.Bölüm

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.