Ebû Süfyân ve Avanesi Mü’minlerin Kökünü Kazımayı Düşündüler.Amaaa..
Yaralı Sahabeler ve…
Rivayet olundu:
Ebû Süfyân ve Ashabı Uhud’dan rucû ettiklerinde, Revhâ denilen bir mevziye vardılar. Burası Mekke ile Medine arasında bir mevki idi…
Pişman oldular, bir daha dönmeye ve mü’minlerden geri kalanların kökünü kazımayı, bütün Müslümanları öldürmeyi düşündüler.
Müşriklerin bu düşünceleri, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine ulaştı. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Ebû Süfyâni talep etmek üzere ashabını düşman üzerine çıkmaya davet etti. Ve Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, ashabına şöyle buyurdu:
-“Bizimle beraber ancak dün hazır olanlar çıksınlar!” Vakıamıza (Uhud savaşına) katılanlar, yola çıksınlar. Çünkü Arablar, vakıalara (hâdiselere) günler diye isim verirlerdi. Onları Allah’ın günleri diye zikretti.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ashabı ile beraber düşmana doğru yola çıktılar. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri bununla, düşmanlara karşı güç ve kuvvetlerini göstermek istedi.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleriyle beraber büyük bir cemaat vardı. Bu şekilde Hamrâ’ul-Esed denilen yere kadar vardılar. Burası Medine-i Münevvereden seksen (80) mil uzaklıkta bir yerdir. Ashâb-ı kiram hep yaralıydılar. Nefislerini, ecir ve sevabı kaçırmamak için meşakkat ve zorluklara tahammül ediyorlardı.
Allâhü Teâlâ hazretleri, müşriklerin kalbine bir korku verdi. Çekip gittiler. Bu gazveye “Hamrâ’ül-Esed Gazvesi” denildi.
Hamrâ-ül-Esed gazvesine katılan bütün sahabeler yaralıydılar. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin, yüzünde iki halka yarası, alnı yarılmış, Rebâiyye dişi kırılmış, mübarek dudağı yarılmış, omuzu yaralanmış ve dizleri arızalanmıştı.
Kutbe bin Âmirin dokuz yarası vardı. Hazret-i Talha (r.a.)’ın dokuz yarası vardı. Tufeyl bin Numan (r.a.)ın on üç yarası vardı. Hıraş bin Sımmenin on. Ka’b bin Malikin ise tam on dokuz yarası vardı. Diğer sahabelerin her birinin en az bir iki yarası vardı. Kimi kardeşini sırtlayarak götürüyordu. Ebû Süfyân beşyüz yerde ateşin yandığını görünce, korktu. Savaşamadı. Mekkeye kaçtı.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 4/243-244.
.