Posted by Site - Yönetici Temmuz 12, 2013

Uhud Savaşı İle İlgili Bilmedikleriniz !
Rivayet olundu:
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, halka çıktığında Uhud’da yediyüz kişiydiler. Abdullah bin Cübeyr (r.a.) hazretlerini, elli (SO) kişilik bir okçu gurubunun üzerine tayin etti. Ve onlara:
-“Siz dağın alt tarafında durun ve oklarla bizi müdafaa edin, düşmanlar arkamızdan gelmesinler. Savaş lehimize de olsa aleyhimize de olsa (siz yerinizden) ayrılmayın. Şüphesiz ki, siz yerinizde durdukça biz daima gâlib geleceğizi” buyurdu.
Müşrikler geldiler. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ve ashâb ile beraber harbe giriştiler. Savaş kızıştı. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, eline bir kılıç aldı. Şöyle seslendi:
-“Bu kılıcı hakkıyla kim alır?” buyurdu.
O kılıcı Ebû Dücâne (r.a.) aldı. Müslümanlardan bin neferin içinde düşmanlara karşı savaştı. Şiddetli bir savaş oldu.
Ali bin EbîTâlib (r.a.) kılıcı bükülünceye kadar savaştı.
Sa’d bin EbîVakkas (r.a.) savaşıyordu.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Sa’d bin Ebî Vakkas (r.a.) hazretleri için şöyle diyordu:
-“At! Annem babam sen feda olsun!”
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri kendisi ve ashabı, müşriklere hamle ettiler. Allâhü Teâlâ hazretleri, nusretini Müslümanların üzerine indirdi. Müşrikler hezimete uğradılar.
Okçular, müşriklerin kaçtıklarını gördüler. Ganîmet toplamak için merkezlerini terkettiler. Abdullah bin Cübeyr (r.a.) hazretleri onlara:
-“Mekânınızdan ayrılmayın! Peygamberiniz size ahid verdi,” dediyse de, kimse onun sesine kulak vermedi.
Ganîmet için geldiler.
Abdullah bin Cübeyr (r.a.) hazretleri yanında sekiz kişiyle kaldı. Halid bin Velid, müşriklerden elli okçu ve ikiyüz atlı ile dağın ardından çıka geldi.
Okçulardan orada kalanları şehid ettiler. Arkadan Müslümanlara saldırdılar. Müslümanları hezîmete uğrattılar.
İbni Kamîe, bir taş atıp Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin rabaiyye (ön dişleriyle azı dişinin arasındaki) dişini kırdı ve başını yardı.
Onun hakkında Hassan bin Sabit (r.a.) şöyle diyor:
“Görmüyor musun?
Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri kulunu peygamber olarak gönderdi.
Delilleriyle…
Allah en yüce ve en şereflidir.
Onu yüceltmek için ona kendi isminden müştak isim verdi.
Arşın sahibi Mahmudtur…
Bu ise Muhammeddir (s.a.v.)”
O hengâmede Efendimiz (s.a.v.)’ın ashabı kendisinden ayrıldılar. İbni Kamîe, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini öldürmek için hamle yaptı. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine saldırdı.
O gün sancak sahibi olan Mus’ab bin Umeyr (r.a.) hazretleri, ona karşı çıktı. Fakat İbni Kamîe (melunu), Mus’âb bin Umeyr (r.a.)’ı şehid etti. İbni Kamîe, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini öldürdüğünü zannederek geri döndü. Ve:
-“Ben Muhammedi öldürdüm!” diye bağırdı.
Onun bu sesi üzerine, biri çıkıp bütün sesiyle:
-“Ey insanlar! Muhammed öldürüldü!” diye nida etti. Sevinç çığlıklarını attı. Bu kişi şeytânın kendisiydi.
Bu ses üzerine Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin ashabı hayretler içerisinde, hezîmete uğramış, yenilmiş ve yıkılmış bir şekilde geri döndüler.
Enes bin Mâlik (r.a.)’ın amcası olan Enes bin Nadr (r.a.), içlerinde Ömer bin Hattab (r.a.) ile Talha bin Abdullah (r.a.) hazretlerinin olduğu bâzı muhacir ve ensâr ile karşılaştı. (2/103)
-“Sizi durduran nedir? Neden duruyorsunuz?” diye sordu. Onlar:
-“Muhammed (s.a.v.) hazretleri öldürüldü!” dediler. Bunun üzerine, Enes bin Nadr (r.a.) hazretleri onlara:
-“Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerinin ölümünden sonra hayatta ne yapacaksınız? Peygamberiniz öldüğü uğurda siz de kerim ve güzel bir şekilde ölünüz!” dedi.
Sonra düşmana karşı yöneldi. Savaştı ve şehid edildi.
Ka’b bin Mâlik (r.a.) hazretleri buyurdular:
-“O esnada Müslümanlar içerisinde, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini ilk gören ve tanıyan ben oldum. Miğferinin altından gözlerinin belirdiğini gördüm. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, bütün sesiyle şöyle seslendi-
-“Ey Allah’ın kullan bana gelin! Ey Allah’ın kulları bana ge-
lin!”
Sahabeler, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin başına toplandılar. Onların hezîmete uğramaları üzerine Efendimiz (s.a.v.) hazretleri onları kınadı. Onlar:
-“Ya Resûlellâh (s.a.v.)! Analarımız ve babalarımız sana feda olsun! Kötü bir haber işittik, bu kötü haberden dolayı kalblerimiz ürperdi. Onun için geri döndük!” dediler.
Onun için bu âyet-i kerimede Allâhü Teâlâ hazretleri onları kınadı. Ve şöyle buyurdu:
‘ Muhammed de ancak bir resuldür…”
“Ondan evvel resuller hep geldi
Diğer peygamberler gibi geçti.”
Önceki peygamberler geçip gittikleri gibi o da geçip gidecektir. O peygamberlerin vefatından sonra onlara tâbi olan ümmetleri dinlerine bağlanıp kaldıkları gibi; sizlere de düşen vazife onun vefatından sonra onun dinine sımsıkı bağlanmaktır. Çünkü peygamberin gönderilmesinden maksat risâlettir ve hüccet ve delil getirip kâfirleri ilzam etmek ve susturmaktır. Yoksa kavminin arasında devamlı var olmak değildir. “Şimdi o, ölür veya katledilirse, siz ardınıza dönüverecek misiniz?!”
Bu kavl-i şerîf, Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin ölümü ve öldürülmesi sonucu ayrılmasıyla onların dinden yüz çevirmeleri ve dinlerini inkârı içindir. Daha önceki peygamberlerin vefat ettiğini, ümmetlerinin ise o peygamberlerin dinlerine yapışıp çalıştıklarını bildikten sonra;
“Her kim ardına dönerse,”
Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin üzerinde olduğu cihâd ve diğer işlerde Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine uymayıp, ökçesi üzerine dönerse;
“Elbette Allah’a zarar edecek değil.”
Yapmış oldukları geri dönüşlerle, lilli “Bir şey,”
Zarar’dan bir şey, demektir. O ancak kendi nefsine zarar verir. Allah’ın gazab ve azabını kendi üzerine çekerek, kendisine zarar verir. Allâhü Teâlâ hazretleri, fayda ve zarardan münezzehtir.
“Fakat şükredenlere Allah, yarın mükâfat verecek.”
islâm dini üzere sabit olanlar… Bu ise en yüce ve üstün iyiliktir. Onlar bu şekilde isimlendirilmişlerdir. Çünkü islâm üzere sabit kalmak, Allah’a şükür ve O’na karşı olan hakkı ifâ etmek manâsını taşır. Bundan dönenlerin, küfrân-ı nimette bulunduklarını da imâ ediyor.
Sahabenin Dehşete Kapılması
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri vefat ettiği zaman, Müslümanlar büyük bir ıztıraba düştüler.
Sahabelerin bir kısmı dehşete kapıldılar.
Kimi oldukları yere yıkılıp oturdular; ayağa kalkmaya güç ye-tîremediler.
Kiminin dili tutulup bağlandı. Konuşmaya güç yetiremediler.
Kimi de Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin vefat ettiğini tamamen inkâr ettiler.
Hatta Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin vefatı zamanında Haz-ret-i Ömer (r.a.) bu âyet-i kerimeyi hatırlamayadı.
Hazret-i Ömer (r.a.)’a ayağa kalktı:
-“Münafıklardan bâzı adamlar. Efendimiz (s.a.v.)’m vefat ettiğini zannediyorlar! Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ölmedi! O Rabbine gitti; Mûsâ bin İmrân (a.s.) hazretleri, kavminden ayrılıp, kırk gece Rabbine gittiği gibi… Mûsâ Aleyhisselâm tekrar dönmüştü. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri de elbette geri dönecektir!
Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin Öldüğünü iddia eden ve zanneden kişilerin el ve ayaklarını keseceğim!” dedi.
Hazret-i Ömer (r.a.) devamlı bu konuşmasını tekrar ediyordu.
Tâ ki Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) minbere çıktı.
(Bir hutbe okudu.) Allâhü Teâlâ hazretlerine hamd-ü senalar etti. Hazret-i Ebu Bekir (r.a.) sonra hutbesine şöyle devam etti:
-“Ey insanlar! Kim Muhammed (s.a.v.) hazretlerine tapıyorsa (bilsin ki) Muhammed (s.a.v.) hazretleri vefat etti! Kim Allâhü Teâlâ hazretlerine ibâdet ediyorsa (bilsin ki); Allâhü Teâlâ hazretleri hayy’dir, (ezelî ve ebedî hayatla diridir) O, ölmezi” dedikten sonra şu ayet-i kerimeyi okudu:
“Muhammed de ancak bir resuldür… Ondan evvel resuller hep geldi geçti… Şimdi o, ölür veya katledilirse, siz ardınıza dönü-verecek misiniz?! Her kim ardına dönerse, elbette Allah’a bir zarar edecek değil. Fakat şükredenlere Allah, yarın mükâfat verecek!”
Râvî buyurdular:
-“Vallahi! Hazret-i Ebû Bekir (r.a.) bu âyet-i kerimeyi oku-yuncaya kadar, elbette insanlar, bu âyet-i kerimenin Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine indiğini sanki bilmiyorlarmış gibiydiler…
Hazret-i Ebû Bekir (r.a.)’ın bu hutbesi üzerine insanlar, E-fendimiz (s.a.v.) hazretlerinin vefatına yakînen inandılar.
Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin ayrılığına, câmidât (cansız varlıklar) bile dayanamaz ve çatlayıp yarılırken, mü’minlerin kalbleri o aynlğa nasıl dayansın?
Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin, daha önce üzerinde hutbe okuduğu hurma kütüğü vardı. Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine minberin yapılması, hurma kütüğünü bırakıp minbere çıkması üzerine, kütük Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin ayrılığına dayanamadı. Çocuğun ağlayışı gibi inleyip ağladı. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, minberinden indi, ona gelip onu kucakladı. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, bir çocuğu kucaklar gibi, o kütüğü kucaklaması üzerine, kütük sakinleşti ve ağlamayı bıraktı.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-“Eğer ben onu kucaklamasaydım, elbette kıyamete kadar inler (ve ağlardı).”
Sevgililerden ayrı kalan hayat ne acıdır! Hususiyetle bu kişi görülmesi hayat özü olan Efendimiz (s.a.v.) hazretleri olursa…!
Hazret-İ Fâtıma (r.a.)mn Üzüntüsü
-“Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin hastalığı ağırlaştığında, sık sık kendisinden geçmeye (bayılmaya) başladı. Bundan çok üzüle Hazret-i Fâtıma (r.a.) yüksek sesle:
-“Vay! Babımın ızdırabı!” dedi.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) hazretleri:
-“Bu günden sonra babanın üzerine hiçbir ızdırap kalmayacaktır,” dedi. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, vefat edince Hazret-i Fâtıma (r.a.) annemiz:
-“Ey Rabbin davetine icabet eden babam!
Ey Firdevs cenneti makamı olan babam!
Ey Cibril’e ölümünü haber verdiğimiz babam!” diyerek hüzün ve kederini açıkladı.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri defnedildikten sonra, Hazret-i Fâtıma (r.a.):
-“Ey Enes! Peygamberinizin üzerine toprak saçmaya gönlünüz nasıl razı oldu?” diye sordu.
Hazret-i Fâtıma (r.a.), Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinden sonra altı ay yaşadı. Sonra vefat etti. (2/104)
Ne güzel buyurmuşlar:
Ey Kardeş!
Bu dünya kimseye kalmaz!
Sen gönlünü dünyayı yaratana bağla.
Bu yeter!
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 4/117-121 -123.
Share this - Lütfen : Paylaş
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: Uhud Savaşı | Leave a Comment »