Müslümanların kardeşliği Kur’an-ı kerim ve hadis- işerif ile sabittir.
Müslümanların kardeşliği Kur’an-ı kerim ve hadis- işerif ile sabittir. Allâhü Teâlâ hazretleri şöyle buyurdular:
“Mü’minler ancak kardeştirler: onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin’ve Allah’tan korkun ki rahmete şayan olasınız.” EI-Hucurât:49/10, Efendimiz (s.a.v.) hazretleri hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdular;
“Mü’min, mü’minin kardeşidir.” Camiu’s-Sagîr: Camis-Sağir c.2. s. 456
Başka bir hadis-i şeriflerinde de şöyie buyurdular:
“Sû-i zandan (yersiz töhmet ve insanlar hakkında kötü düşünmekten) sakının, zira sû-i zan sözlerin en yalanıdır, (aranızda birbirinizin aybını araştırmak için) casusluk etmeyin, gizli halleri ve kusurları araştırmayın, birbirinize rekabet etmeyin, birbirinize hased etmeyin, birbirinize hiddetlenmeyin, arka çevirmeyin. Ey Allahın kulları, Allah’ın size emrettiği gibi kardeş olun. Müslüman, müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, ona yardımı kesmez, onu hakîr görmez. –Göğsünü işaret ederek;– Takva işte buradadır, takva işte buradadır, takva işte buradadır. Müslüman kardeşini hakir görmek, şer bakımından kişiye yeter. Her Müslümanın. yek diğerine kanı. ırzı ve malı haramdır.” Riyazu’s-Sâlihîn hadis no 1S67
Buyuran Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Mekke’den Medineye hicret ettiği zaman, yaptığı ilk İşlerden biri de, “Ashab -ı Kiram`ın arasında kardeşlik kurmak oldu. Bütün Müslümanların kardeş olduklarını dünyâya ve insanlığa ilan etti. Resûlüllah (s.a.v.). Mekke’de, işini, aşını, malını, (ve hatta bir çoğu eşini) bırakarak, Allah için, Medine’ye hicret eden “Muhacir” lerden her birini, Medine’nin yerlisi olan “Ensâr” dan birine kardeş tayin etti.
Bu din kardeşliği kan ve nesep kardeşliğinden daha kuvvetliydi. Tarihte. Muhacirler ile Ensâr arasındaki kardeşlik kadar kuvvetli bir bağlantı kurulduğu ve bu kadar candan ve gönülden birbirlerine kaynaşan insanlar olduğu, görülmemiştir.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in huzurunda insanlar, içlerindeki büyüklük kompleksi, kin. nefret ve düşmanlık gibi, kötü düşünceleri çıkarıp, sevgi, kardeşlik, birlik, saygı ve tevazu gibi güzel ahlâkla birbirlerini kucaklıyordu.
Ensâr. mallarını, mülklerini bırakarak gelen Muhacir kardeşlerine ellerini uzattı. Onları evlerinde müsâfır olarak barındırdılar. Mallarını, mülklerini, ekmeklerini, onlarla paylaştılar. Onlara iş. aş ve eş buldular…
Onlardan biri vardı ki, insanlığı karşısında resmi geçit yaptıracak kadar soylu ve mürüv-vetli davranıyordu. “Önce canan, sonra cân” diyordu.
Tarihe altın harflerle yazılması gereken, o büyük insan; Abdurrahman bin Avf (r.a.)437 ile kardeşlik kuran Sa’d bin Rebî (r.a.) hazretleriydi…
Sa’d bin Rebî hazretleri, maddeperest ve sadece “akl-ı maaşfnı çalıştıran insanların akıllarını, kaf dağının ötesine bir daha gelmemek üzere tatile gönderecek bir teklifte bulunuyordu:
-“Benim iki eşim var. Hangisini istersen senin için boşayayım iddeti bitince onunla evlen,” demiştir.
Kardeşinin bu teklifi üzerine gözleri yaşaran Abdurrahman bin Avf (r.a.) -“Eşin ve malın sana mübarek olsun. Sen bana pazarın yolunu göster yeter.” Diyecek kadar tok gözlüydü. İşte din kardeşliği budur…!
Kaynak : Dipnot – İsmail Hakkı Bursevi, Ruhu’l-Beyan Tefsiri, Fatih Yayınevi: 3/660.