Archive for 05 Nis 2010
Posted by Site - Yönetici Nisan 5, 2010

Gösteriş
Gösteriş
Mü’mine düşen, ilim ve amel ile süslenmesi, hata ve zellelerden (ayak sürçmelerinden) kaçınması, Kerim olan Rabbi için ihlasla itaat etmesi ve ona selim bir kalb ile ibâdet etmesi gerekir. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri şöyle buyurdular:
“Sizin üzerinize (gelmesinden) korktuklarımdan en çok korktuğum şey küçük şirktir (Şirk-i asğar’dır, dedi. Sahabeler):
-“Yâ Resûlellah! Küçük şirk nedir?” diye sordular.
Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:
-“Riyadır (gösteriştir) dedi. (devamla:) Muhakkak ki Yüce Allah, kullara amellerinin karşılığını vereceği (cezalandıracağı veya mükâfatlandıracağı) günde, (amellerinde gösteriş yapanlara şöyle) der: Dünyada kendilerine gösteriş yaptığınız kişilere gidin. Onların yanında size hayır olarak mükâfat bulacak mısınız?”
Bunların münafıklara söylenmesi, dünyada amelleri, hep aldatma ve hile üzereydi. Âhirette kendilerine amellerinin cinsiyle muamele edilecektir.
Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi – cilt – 1
..
Share this - Lütfen : Paylaş
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
Posted in Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Ruhu`l Beyan Tefsirinden Kıssalar, Yorumlar | Leave a Comment »
Posted by Site - Yönetici Nisan 5, 2010

TİLAVET SECDESİ AYETLERİNİN ESRARI
TİLAVET SECDESİ AYETLERİNİN ESRARI
Secde-i Tilavet ayetleri ondörttür.Kur’an-ı Kerim’in nur ve fuyuzatının en mükemmel tecelli yerleri bu ondört secde yeridir.
Nasıl ki ayın ondördünde ay güneşle karşı karşıya gelip tam bir ziya alırsa, insanı kamil de bu secde yerlerinde nur-i ilahinin tecellisine mükemmel bir şekilde mazhar olur. Füyuzat-ı ilahiyeye nailiyette mertebe-i kemale ulaşır.
…
Share this - Lütfen : Paylaş
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
Posted in Diger Konular, Güncel, Gündem, Genel | Leave a Comment »
Posted by Site - Yönetici Nisan 5, 2010

Güreş
Mes’ele: Güreşçiler güreşirlerken tasliye ettiklerinde kerahet var mıdır?
Elcevap: Kerahet muhtemeldir. Temâşâcı kesîr için ve lehve halkı rağbet için tasliye küfürdür.
Canbaz
Mes’ele: Bir şehirde canbaz oynamaktan hâkim men’ eylemese, hâkime ne lâzım olur?
Elcevap: Nehy-i münker üzerine vâcib iken etmeyicek, ism-i azîm ile âsim olur.
Kaynak : Ebussuud Efendi Fetvaları
..
NOT: Acıklama :
Asim: Günah ve kabahat etmiş olan. Suçlu, günahkâr.
Taslîye: Salâvat sözlerini söylemek.
Lehv: Oyun, eğlence, çalgı. İnsanı gaflete düşüren, ciddiyetten uzaklaştıran şeyler. Lu’b.
.
Share this - Lütfen : Paylaş
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
Posted in Diger Konular, Dini Konular, Fetvalar, Güncel, Gündem, Genel | Leave a Comment »
Posted by Site - Yönetici Nisan 5, 2010

Peygamberimiz İçin Vacib, Haram, Mubah,Kılınan Özellikler.
Bunların Bazıları Peygamberimiz İçin Vacib, Bazıları Haram, Bazıları Mubah, Bazıları Da Keramet Olan Özelliklerdir Ve Bundan Önce Anlatılmamış Olanlardır
Bu nevi özellikleri âlimlerimizden bâzıları, müstakil eserler yazarak bildirmişlerdir. Bilhassa bu konuya dokunanlar, Şafiî mezhebi âlimleri olmuş ve onlar da bunları özellikle fıkıh kitaplarının “Nikah” bölümünde belirtmişlerdir. Fakat kendi konusuna giren meselelerin hepsini yazmamışlardır. Ben ise bunu, burada herhangi bir eksik bırakmaksızın belirtmeye çalışacağım, İnşallah…
Bu nevî özelliklerden bâzılarının Peygamberimiz üzerine vâcib olmasının hikmeti: Peygamberimizin Allah’a olan yakınlığının daha da artması ve derecesinin daha fazla yükselmesidir. Nitekim sahih olarak rivayet edilen hadîslerin birinde aynen şöyle buyurulmuştur:
“Bana yakınlık kazanan kullarımdan hiç biri, Benim onlara farz kıldığım ibâdetlerle kazandıkları yakınlık gibi, hiçbir şeyle yakınlık kazanmış olamazlar...” [1][1]
Yine, hadîs olarak söylenen bir söz vardır ki, şu anlamdadır: “Farz’ın sevabı, yetmiş mendubun sevabına denk gelir.” İşte bu rivayetlere dayanarak, bâzı özelliklerin Peygamberimiz’e vacip kılınmış olmasının hikmetini, o şekilde anlamak ve ifâde etmek mümkün görülmektedir. Burada bunu böylece belirttikten sonra, şimdi bu bölümdeki özelliklerden önce Peygamberimiz’e vâcib olan özellikleri görelim:[2][2]
Peygamberimizin Özelliklerinden; Gece Namazının, Vitir Namazının, Sabah Namazının Sünneti Dediğimiz İki Rekatın, Kuşluk Namazının, Misvak Kullanmanın Ve Kurban Kesmenin Kendisine Vacib Olması
Yüce Allak, Kitâb-ı Kerim’indeki bir âyette şöyle buyurmaktadır: “Gecenin bir kısmında, sana mahsûs bir nafile namaz kılmak üzere uyan, belki böylece Rabb’in seni, övülmüş bir makama ulaştırır!” [3][3]
îşte bu âyetle ilgili olarak Taberânî Ebû Ümâme’nin de şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Bu gece namazı, Peygamber (s.a.v.) için bir nafile, sizler için de bir fazilet idi.”
Yine Taberânî ve Beyhakî, Aişe’den şöyle rivayet ederler; “Peygamber (s.a.v.): “Üç şey vardır ki, bunlar benim için farz, sizin üzerinize ise sünnettir: Vitir namazı, misvak kullanmak ve gece namazı” buyurdu.[4][4]
Ebû Dâvud, îbni Huzeyme, îbni Hibbân, Hâkim ve Beyhakt’nin Abdullah bin Hamala el-Gasîl’den olan rivayetleri de şöyledir: Peygamber (s.a.v.), önceleri her namaz için yeni bir abdest alırdı. Emir böyleydi. Abdesti olsun olmasın, her namaz için mutlaka abdest almakla mükellefti. Bu kendisine zor gelmişti. Bunun yerine, misvakla emro-lundu. O da, abdesti varsa, abdest almaz, fakat mutlaka dişlerini misvaklardı. Ancak abdesti bozulduğu zaman abdest alırdı.”[5][5]
Peygamberimizin, Ashabı İle İstişarede Bulunmasının Kendisine Vacib Kılınması
Peygamberimizin üzerine vâcib kılınan Özelliklerden biri de, O’nun ashabı ile istişarelerde bulunmasıdır. Nitekim Yüce Allah bir âyetinde şöyle buyurmaktadır: “…Ve yapacağın işler hakkında da onlarla istişarelerde bulun...” [6][6]
îbni Adiyy ve Beyhaki’nin konuyla ilgili îbni Abbas’tan naklettikleri hadîs şöyledir; Bu âyet-i celîle nazil olduğu zaman, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular:
“Aslında Allah ve resulü, istişarede bulunmaktan ganîdirler! Fakat yüce Allah bunu, bize emretmekle; ümmetim için bir rahmetin tecellîsine vesîle kılmıştır.“[7][7]
Hâkim Tirmizî’de Aişe’den şöyle nakletmiştir: Bir defasında Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allah bana, farzların aynen edâ edilip yerine getirilmesini emrettiği gibi, insanlarla istişarede bulunup onları güzelce idare etmemi de emretmiştir.” [8][8]
îbni Ebû Hatim de bu konuda Ebû Hüreyre’den şu rivayette bulunur: “Ben, Resûlüllah’m (s.a.v.) ashabı ile istişare ettiği kadar, bir baş-‘ kasının istişareye önem verdiğini hiç görmedim!” [9][9]
Hâkim Ali’den rivayetle Peygamberimiz’in şöyle dediğini nakleder: “Eğer ben, istişare etmeksizin yerime geçecek olan halîfeyi tâyin edecek olsaydım, hiç şüphesiz Ümmü Abd’in oğlunu (Abdullah tbni Mes’ûd’u) tâyin ederdim!” [10][10]
Ahmed, Abdurrahmân bin Ganem’den rivayet eder: O şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.), Ebû Bekir ve Ömer’e hitaben şöyle buyurdu: “Eğer siz ikiniz bir iş üzerine ittifak ederseniz, ben size muhalefet etmem!” [11][11]
Hâkim, Hubâb bin Münzir’den şöyle nakleder; “Ben, Feygamber’e (s.a.v.) iki hususu işaret ettim (tavsiyede bulundum.) O da bu her iki hususu kabul buyurdu.
Birincisi: Bedir’e kendisiyle beraber ben de çıkmıştım. Askerini suyun beri tarafına yerleştirdiği zaman, ben kendisine yaklaşıp: “Ey Allah’ın Resulü, siz askeri buraya Allah’tan aldığınız bir vahye dayanarak mı, yoksa kendi düşünce ve tedbîriniz olarak mı yerleştirdiniz?” dedim… O da bana: “Kendi düşüncem olarak yâ Hubâb!” diyerek cevap verdi. Ben de bunun üzerine dedim ki: “Ey Allah’ın Resulü, doğru olanı; askerini suyun öbür tarafına yerleştirip suyu arkamıza almamızdır. Bu suretle suyun bulunduğu yeri, kendi kontrolümüzde tutmuş oluruz.” Peygamberimiz, benim bu tavsiyemi derhal kabul buyurdu.
ikincisi: Cebrail gelip O’na sormuş: “Ey Allah’ın Resulü, siz, dünyâda ashabınızla birlikte olmayı ve kalmayı mı tercîh edersiniz, yoksa Rabbiniz’e dönüp O’nun size va’d buyuduğu Naîm cennetinde bulunmayı mı?” O, bu hususu ashabı ile istişarede bulundu. Ashâb da: “Ey Allah’ın Resulü, şüphesiz bizler seninle beraber olmayı severiz. Bize ilâhî vahiy olarak verdiğiniz haberleri vermeye devam eder, düşmanlarımızın eksik taraflarından bizleri haberdâr kılar, aynı zamanda Allah’ın bize yardımcı olması için hakkımızda duacı olursunuz” dediler. Bu sırada Resûlüllah bana hitaben: “Sen ne diye konuşmuyorsun, yâ Hubâb?” buyurdu. Ben de dedim ki: “Ey Allah’ın Resulü, sen, Rabbinin senin için seçtiği hangisi ise, onu seç.” Resûlüllah, benim bu tavsiyemi de kabul buyurdu.“
îbni Sa’d da Yahya bin Saîd’den şöyle rivayette bulunur: Bedir Günü Peygamber (s.a.v.) insanlarla istişarede buludu. Bu sırada Hubâb bin Münzir ayağa kalkıp dedi ki: “Biz, savaş bakımından tecrübeli kimseleriz. Buradaki irili ufaklı kuyulan kapatıp kaybetmeliyiz. Büyük kuyuyu bırakıp başında nöbet tutmalı ve bu kuyunun ileri tarafında da düşmanı karşılamalıyız… En uygunu, böyle yapmaktır.” (Peygamberimiz de onun bu tavsiyesini kabul etmiştir.)
Sonra peygamberimiz, ashabı ile Kurayza Gününde de istişarede bulundu. Yine Hubab bin Münzir ayağa kalkıp: “Evlerin Ön tarafında mevzilenmeli ve oradakilerden düşmana gidecek olan haberi de kesmiş olmalıyız.” Resûlüllah (s.a.v.), onun bu fikrini de kabul buyurmuştur.
Hâkim, Abdü’l-Hamid bin Ebû Abs tarikiyle onun büyük dedesinden bir haber nakleder. Buna göre Resûlüllah Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kâ’b bin Eşrefin, kim benim için hakkından gelecek? Çünkü o Allah ve Resulüne çok ezâ verdi!” Muhammed bin Mesleme, bunun üzerine sordu: “Ey Allah’ın Resulü, onu öldürmemi ister misin?” Peygamberimiz de: “Madem bu hususta Sa’d bin Muâz’a git de onunla istişarede bulun!” buyurdu. O da gidip onunla istişare etti… Sa’d bin Muâz da, durumu değerlendirip: “Haydi, Allah’ın lütfedeceği bereket ve başarı ü-zerine, yürü ve vazifeni yerine getir!” dedi. (O da, Silkân bin Selâme, Abbâd bin Bişr ve Haris bin Evs gibi arkadaşlarını alarak gitti ve Allah’ın düşmanının hakkından geldiler.) [12][12]
îmâm-ı Mâverdî der ki: “Peygamberimiz’in hangi hususlarda ashabı ile istişare etmekle me’mûr bulunduğunda, âlimlerimizin ihtilâfı olmuştur. Bâzıları: “Bu, sâdece harb ve düşmanlarıyla ilgili hususlarda idi” demiştir. Bâzıları ise: “Gerek harb ve dünyâ işlerinde, gerekse dîn işlerinde olsun, ashabı ile istişarede bulunmuştur” demiştir. Bâzıları ise: “Dîn işlerinde olan istişaresi; onları ilahî ahkâmın sebeb ve hikmetleri üzerinde uyarıp yetiştirmek, ictihâd yollarını onlara öğretip onları müctehid mertebesine ulaştırmak için idi” demişlerdir.”[13][13]
Peygamberimizin, Kendisine Vacib Olan Özelliklerinden Biri De, Düşman Karşısında Sabredip Dayanması, Dine Aykırı Bir Şeyi Nehyedip Değiştirmesidir
Peygamberimiz üzerine vâcib olan özelliklerinden biri de, düşman karşısında sabredip dayanmasıdır. Keza dîne aykırı bir şey gördüğü zaman, derhal onu nehyedip değiştirmesi de O’nun üzerine vâcib olan ö-zelliklerdendir. Düşmandan bir zarar geleceği veya münker bir fiili değiştirirken bir zarara uğrayacağı korkusu olsa bile, bu kendisinden sakıt lmaz. Halbuki O’nun ümmetinden herhangi bir kimsenin; zarar görmemek ve bir korku bulunmamak şartıyla münkeri değiştirme vazifesi vardır. Bir zarar ve tehlike olunca ise, diğerlerinden bu vecibe sakıt olmaktadır. Peygamberimizin özelliği ise bu şartlarda bile bu vecibelerin kendisinden sakıt olmamasıdır.
Çünkü Yüce Allak, dâima O’nu koruyacağını va’d buyurmuştur. Nitekim bir âyeti celîlesinde şöyle buyurmuştur: “...Allah seni insanlardan (onların şer ve zararlarından) korur!...” [14][14]îşte bu âyet gereği, düşmanlar veya dîne karşı kötülük irtikâb edenler, az olsunlar, çok olsunlar, O’na bir zarar ve şer ulaştıramazlar. Diğerleri ise, şüphesiz böyle değildirler. [15][15]
Kaynak : Peygamberimizin mucizeleri – imam suyuti
Dipnotlar Yazının devamını oku »
Share this - Lütfen : Paylaş
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
Posted in Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Peygamberimizin Mucizeleri, Türkiye, Yorumlar | 1 Comment »
Posted by Site - Yönetici Nisan 5, 2010

Sebzevâr Şehrinin Fethi
Sebzevâr Şehrinin Fethi
Sultan Muhammed Harzemşah, ahalisi bozuk itikadlara sahip olan Sebzevâr şehrini ele geçirmeye karar verdi.
Sultanın orduları Sebzevâr’ı kuşattı. Kısa bir süre sonra,direnenleri kılıçtan geçirip şehri zaptetti. Şehir halkı,sultanın huzuruna gelerek yerlere kapandı.
”Kulağımıza küpe tak, kölen olalım. Yeter ki canımızı bağışla. Nasıl istersen öyle vergimizi verelim” diyerek aman dilediler. Sultan,
”Ey Hak’tan kopmuş, bâtıla sapmış insanlar! Sizden para pul istemiyorum. Bana bu şehirden ismi Ebû Bekir olan birini getirmedikçe, ne haracınızı alırım ne de anlattığınız masalları dinlerim. İsteğimi yerine getirmezseniz, hepinizi ekin biçer gibi biçerim” dedi. Halk feryat ederek,
”Ey yüce sultan! Dere içinde kuru kerpiç olmayacağı gibi, bu şehirde de ismi Ebû Bekir olan biri bulunmaz” dediler.
Sultan, pazarlığı artırmak düşüncesiyle böyle davrandığını düşünerek, önüne bir çuval altın getirip döktüler. Sultan hiddetle, ”Bre Râfizîler! Beni altınla, gümüşle kandırılacak çocuk mu sandınız? Bana, ismi Ebû Bekir olan birini armağan olarak getirmedikçe kurtuluş şansınız yok” dedi.
Bunun üzerine, şehire tellâl çıkardılar. Her tarafa adam saldılar. Üç gün, üç gece arayıp taradıktan sonra, yıkık bir viranede hasta, bakımsız bir vaziyette yatan Ebû Bekir isminde birini buldular.
Bu hasta ve zavallı adam, o şehirden geçmekte olan bir yolcuydu. Hastalandığından dolayı mola vermek zorunda kalmış, bitkin ve perişan bir halde, bu viraneye sığınmıştı. Onu görür görmez,
”Aman çabuk ol. Padişah seni istiyor. Bütün şehir kılıçtan geçirilmekten, senin sayende kurtulacak. Haydi yürü gidelim” dediler.
Zavallı yolcu yattığı yerden,
”Benim gücüm olsaydı, gitmem gereken yere doğru giderdim. Sevdiğim dostların yanına ulaşırdım” dedi.
Hemen bir sedye yaparak, hasta adamı üzerine yatırdılar.
Hamallarla, padişahın huzuruna getirdiler. Sebzevâr ahalisi de, kılıçtan kurtuldu.
***
Aslında bu dünya, Sebzevâr şehrine benzer. Allah dostunun burada kıymeti bilinmez. Hatta, aklı fikri olmayan deli gözüyle bakılır. Halbuki Allah dostu bulunduğu yere rahmeti çeker. Rabbü’l-âlemîn hidayet dilediği insanlara, dostunu vesile kılar.
Kaynak : Mesnevide geçen hikayeler
..
Share this - Lütfen : Paylaş
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
Posted in Diger Konular, Güncel, Gündem, Genel, Mesnevi’de Geçen Hikayeler - Mevlana, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »