Archive for 03 Nis 2010
Posted by Site - Yönetici Nisan 3, 2010

Tevbenin Kabul Edilmesinin Şartları
Tevbenin Kabul Edilmesinin Şartları
Kuldan tevbe’nin tamam olması, için şu şartlar aranır:
1 – Yaptıklarına pişman olmak,
2– Şu anda günahları terketmek
3– İleride asla günaha dönmemeye niyet etmek,
4– Kullardan zulmedilenlere hakkını vermek,
5– Hasımlara haklarını eliyle vermekle onları memnun etmek,
6– Ve diliyle onlardan özür dilemekle tevbe tamam olur. Âyet-i kerime de, Âdem Aleyhisselâm’ın zikriyle iktifa etti.
Çünkü Hazreti Havva hükümde ona tâbi idi. Bundan dolayı Kur’ân-ı Kerimin bir çok yerlerinde ve hadîs-i şeriflerde kadınların zikri (erkeklere tâbi olmak suretiyle) dürüldü.
Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi cilt 1
..
Share this - Lütfen : Paylaş
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
Posted in Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tevbe, Yorumlar | Leave a Comment »
Posted by Site - Yönetici Nisan 3, 2010
YORUMSUZ……

YORUMSUZ......
Share this - Lütfen : Paylaş
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
Posted in Diger Konular, Güncel, Gündem, Genel, Mizah, Muhabbet | 1 Comment »
Posted by Site - Yönetici Nisan 3, 2010

Cehennemin Ve Oradaki Elemli Azabın Niteliği.
Cehennemin Ve Oradaki Elemli Azabın Niteliği:
Yüce Allah kendi rahmetiyle bizi oradan korusun. Doğrusu O, cömert ve âlicenaptır. Şöyle buyurmuştur: “Yapamazsanız ki yapamıyacaksınız o takdirde, inkâr edenler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının.” (Bakara, 2/24)
“İşte, Allah’ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onlaradır.” (Bakara, 2/161)
“Onlar doğruluk yerine sapıklığı, mağfiret yerine azabı alanlardır. Ateşe ne kadar da dayanıklıdırlar!” (Bakara, 2/175)
“Doğrusu inkâr edip, inkarcı olarak ölenlerin hiçbirinden, yeryüzünü dolduracak kadar altını fidye vermiş olsa bile, bu kabul edilmeyecektir. İşte elem verici azâb onlaradır. Onların hiç yardımcıları da yoktur.” (âi-i imrân, 3/9D
“Doğrusu, âyetlerimizi inkâr edenleri ateşe sokacağız. Derilerinin her yanışında, azabı tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Allah güçlüdür, Hakimdir.” (Nisa, 4/56)
“İnkâr edenleri ve zâlimleri Allah şüphesiz bağışlamaz. Onları içinde temelli ve ebediyyen kalacakları cehennem yolundan başka bir yola eriştirmez. Bu, Allah’a kolaydır.” (Nisa, 4/168-169)
“Doğrusu, yeryüzünde olan bütün şeyler ve onların bir katı daha kâfirlerin olsa da, kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verseler kabul edilmez. Onlara elem verici azâb vardır. Ateşten çıkmak isterler; çıkamazlar. Onlara sürekli azâb vardır.” (Mâide, 5/36-37)
“Doğrusu âyetlerimizi yalan sayıp, onlara karşı büyüklük taslayanlara göğün kapıları açılmaz. Deve iğnenin deliğinden geçmedikçe cennete de giremezler. Suçluları böyle cezalandırırız. Onlar için cehennemden bir yatak ve üstlerine de örtüler vardır. Zâlimleri böyle cezalandırırız.” (A’râf, 7/40-41)
“Sıcakta savaşa çıkmayın” dediler. De ki: “Cehennem ateşi daha sıcaktır” Keski bilseydiler! Yaptıklarının cezası olarak, bundan böyle az gülsünler, çok ağlasınlar.” (Tevbe, 9/81-82)
“İnkârlarına karşılık, onlara çetin azabı tattıracağız.” (Yunus, 10/7) “Onlar orada ah edip inlerler. Rabbinin dilemesi bir yana, gökler ve yer durdukça, orada temelli kalacaklardır. Rabbin, şüphesiz, her istediğini yapar.” (Hud, 11/106-107)
“Biz onları kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar oarak hasrederiz. Varacakları yer cehennemdir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüztutsa hemen alevini artırırız.” (isrâ, 17/97)
“İşte Rableri hakkında tartışmaya giren iki taraf: O’nu inkâr edenlere, ateşten elbiseler kesilmiştir. Başlarına da kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve deriler eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir. Orada uğradıktan gamdan ne zaman çıkmak isteseler, her defasında oraya geri çevrilirler. “Yakıcı azabı tadın” denir.” (Hacc, 22/19-22)
“Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır. Tartılan hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edendir; cehennemde temellidirler. Ateş onların yüzlerini yalar; dişleri sırıtıp kalır. Allah: “Âyetlerinin size okunurken onları yalanlıyordunuz değil mi?” der. Şöyle derler: “Rabbimiz! Bizi bedbahtlığımız yenmişti. Sapık bir millet olmuştuk. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Tekrar günaha dönersek, doğrusu zulmetmiş oluruz.” Allah: “Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: ‘Rabbimiz! inandık. Artık bizi bağışla. Bize acı…’ diyordu”der.” (Mü’minûn, 23/102-109)
“Zâten onlar, kıyamet saatini de yalanladılar. O saatin geleceğini yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırlamışızdır. Bu ateş, onlara uzak bir yerden gözükünce, onun kaynamasını ve uğultusunu işitirler. Elleri boyunlarına bağlanarak dar bir yerden atıldıkları zaman, orada yok olup gitmeyi isterler. “Bir kere yok olmayı değil, bir çok defa yok olmayı isteyin” denir.” (Furkân. 25/11-14)
“Onlar, azgınlar ve İblisin adamları, hepsi, tepetakla oraya atılırlar. Orada putlarıyla çekişerek: “Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik. Çünkü biz sizi âlemlerin rabbine eşit tutmuştuk. Bizi saptıranlar ancak suçlulardır. Şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur. Keski geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak” derer. Bunda şüphesiz bir ders vardır, ama çoğu inanmamıştır. Rabbin şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.” (Şuârâ, 26/94-104)
“Kötü azâb işte bunlaradır. Ahirette en çok kayba uğrayacaklar da bunlardır.” (Nahl, 16/5)
“Onları az bir süre geçindiririz. Sonra da ağır bir azaba sürükleriz.” (Lokman. 31/24)
“Ama yoldan çıkanların, işte onların varacağı yer ateştir. Oradan çıkmak isteyişlerinin her defasında geri çevrilirler ve onlara: “Yalanlayıp durduğunuz ateşin azabını tadın” denir. Belki yollarından dönerler diye and olsun onlara büyük azâbdan önce dünyâ azabından tattırırız.” (Secde, 32/20-21)
“Allah şüphesiz, inkarcılara Iânet etmiş ve onlara içinde sonsuz olarak temelli kalacakları çılgın alevli cehennemi hazırlamıştır. Onlar bir dost ve yardımcı bulamazlar. Yüzleri ateşte çevrildiği gün: “Keski Allah’a itaat etseydik; keski peygambere itaat etseydik!” derler. “Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik. Fakat onlar bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azâb ver. Onları büyük bir lanete uğrat!” derler.” (Ahzâb, 33/64-68)
“İnkâr edenlere cehennem ateşi vardır. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler. Kendilerinden cehennemin azabı da hafifletilmez. Her inkarcıyı böylece cezalandırırız. Orada: “Rabbimiz! Bizi çıkar; yaptığımızdan başka, yararlı iş işleyelim” diye bağinşırlar. O zaman onlara şöyle deriz: “Öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği kadar bir süre sizi yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı tadınız. Zâlimlerin yardımcısı olmaz.” (Fr, 35/36-37)
“İşte bu, size söz verilen cehennemdir. Bu gün, inkarcılığınıza karşılık oraya girin. İşte o gün ağızlarını mühürleriz. Bizimle elleri konuşur; ayakları da yaptıklarına şâhidlik eder. Dilesek; gözlerini kör ederdik de yol bulmaya çalışırlardı. Nasıl görebilirlerdi? Dilesek, onları oldukları yerde dondururduk da, ne ileri gidebilirler ve ne de geri dönebilirlerdi.” (Yasin, 36/63-67)
“Zulmedenleri, onlarla işbirliği edenleri ve Allah’ı bırakıp da taptıklarını derleyin. Onları cehennem yoluna koyun. Onları durdurun. Çünkü kendilerinden daha da sorulacaktır.” Şöyle sorulur: “Size ne oldu ki, birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz?” (Saffet, 37/22-25)
“Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek vardır. Cehenneme girerler. Ne kötü bir konaktır! işte bu kaynar su ve irindir. Artık onu tatsınlar. Bunlara benzer daha başkaları da vardır. İnkarcıların ileri gelenlerine: “İşte bu topluluk sizinle beraber gerçeğe karşı göğüs gerenlerdir. Behemehal ateşe gireceklerdir.” denir. “Onlar rahat yüzü görmesin” derler. Toplulukta bulunanlar ise: “Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin. Bizi buraya süren sizsiniz. Ne kötü bir duraktır!” derler. “Rabbimiz! Bizi buraya kim sürdüyse ateşte onun azabını kat kat artır.” derler. Şöyle derler: “Kendilerini dünyada iken, kötü saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz? Onları alaya alırdık. Yoksa şimdi gözlere görünmezler mi?” İşte cehennemliklerin bu şekilde tartışması gerçektir.” (Sâd. 38/55-64)
“İnkâr edener, bölük bölük cehenneme sürülür. Oraya vardıklarında kapıları açılır. Bekçileri onlara: “Size içinizden rabbinizin âyetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi?” derler. “Evet geldi” derler. Lâkin azâb sözü, inkarcıların aleyhine gerçekleşir. Onlara: “Temelli kalacağınız cehennemin kapılarından girin. Böbürlenenlerin durağı ne kötüdür!” denir.” (Zümer, 39/71-72)
“Ama inkâr edenlere, “Allah’ın gazabı, sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür. İmana çağırıldığınızda inkâr ederdiniz” diye seslenilir. Onlar: “Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün. İki defa dirilttin. Biz de suçlarımızı itiraf ettik. Bir daha çıkmaya yol var mıdır?” derler. Onlara: “Yalnız Allah’a çağırıldığı zaman inkâr ederdiniz de, O’na eş koşulunca inanırdınız. Bugün hüküm yüce Allah’ındır” denir.” {Mümin. 40/10-12)
“Allah o adamı, kurmak istedikleri tuzaktan korudu. Kötü azâb, firavun’un adamlarını sardı. Onlar, sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün, “Firavun’in adamlarını azabın en ağırına sokun” denir. Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken, güçsüzler, büyüklük taslayanlara: “Doğrusu biz size uymuştuk. Şimdi ateşin bir parçasını olsun bizden savabilir misiniz?” derler. Büyüklük taslayanlar: “Doğrusu hepimiz onun içindeyiz. Allah, kullar arasında şüphesiz hüküm vermiştir” derler. Ateşte olanlar, cehennemin bekçilerine: “Rabbinize yalvarın da hiç değilse bir gün azabımızı hafifletsin“derler. Bekçiler: “Size, belgelerle peygamberlerimiz gelmemiş miydi?” derler. Onlar da: “Evet, gelmişti” derler. Bekçiler: “O halde kendiniz yalvarın” derler. İnkarcıların yalvarışı şüphesiz boşunadır. Doğrusu biz peygamberlerimize ve inananlara dünya hayatında ve şâhidlerin şâhidlik edecekleri günde yardım ederiz. O gün zâlimlere, özür beyan etmeleri fayda vermez. Lanet onlaradır. Yurdun kötüsü de onlaradır.” (Mümin, 40/45-52)
“Kitabı ve peygamberlerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlar elbette bileceklerdir. Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar. Sonra onlara: “Allah’ı bırakıp da koştuğunuz ortaklar nerede?” denir. “Bizden uzaklaştılar; hayır biz zâten önceleri hiç bir şeye kulluk etmiyorduk” derler. İşte Allah inkarcıları böyle saptırır. Onlara: “İşte bu, yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve böbürlenmenizden ötürüdür. Temelli kalacağınız cehenneme, kapılarından girin” denir. Büyüklenenlerin durağı ne kötüdür!” (Mümin, 40/70-76)
“İşte Rabbinizi böyle sanmanız sizi mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz. İster sabretsinler ister etmesinler, onların durağı ateştir. Hoştutulmalarını isteseler de artık hoş tutulmazlar. Onların yanına bir takım yardakçılar koyarız da geçmişlerini geleceklerini onlara güzel gösterirler. Verilen söz, gerek cinlerden ve gerekse insanlardan, gelip geçmiş ümmetler içinde, onların aleyhine gerçekeşmiştir. Doğrusu onlar hüsranda idiler. İnkâr edenler: “Bu Kur’ân’ı dinlemeyin. Okunurken gürültü yapmayın; belki bastırırsınız” dediler. İnkâr edenlere çetin bip azabı tattıracağız. İşledikleri en kötü işlere karşılık, onların cezasını vereceğiz. İşte böyle, Allah’ın düşmanlarının cezası ateştir. Ayetlerimizi bile bile inkâr etmeleri karşılığı, orası onların temelli kalacakları yerdir. İnkâr edenler: “Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan, bizi saptıranları göster. Onları ayaklarımızın altına alalım da en altta kalanlardan olsunlar” derler.” (Fussilet, 41/23-29)
“Doğrusu suçlular, temelli kalacakları cehennemin azabı içindedirler. Azaba hiç ara verilmez. Onlar orada tamamen umutsuzdurlar. Biz onlara zulmetmedik. Ama onlar zâlim kimselerdi. Cehennemde şöyle seslenirler: “Ey nöbetçi! Rabbin hiç değilse canımızı alsın.” Nöbetçi: “Siz böyle kalacaksınız” der. Andolsun ki, size gerçeği getirdik. Fakat çoğunuz gerçeği sevmiyorsunuz.” (Zııhruf, 43/74-78)
“Doğrusu günahkârların yiyeceği, zakkum ağacıdır. Karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan erimiş maden gibidir. “Sucluyu yakalayın. Cehennemin ortasına sürükleyin. Sonra başına azâb olarak kaynar su dökün” denir. Sonra ona: “Tad bakalım, hani şerefli olan, değerli olan yalnız sendin. İşte bu, şüphelenip durduğunuz şeydir” denir.” (Duhân, 44/43-50)
“Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennet şöyledir: Orada temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır. Onlara orada her türlü ürün ve Rablerinden mağfiret vardır. Bunların durumu, ateşte temelli kalan ve bağırsakların parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?” (Muhammed, 47/15)
“O gün cehenneme; “Doldun mu?” deriz. O: “Daha var mı?” der.” (Kâf, 50/30)
“Cehennem ateşine itildikçe itildikleri gün, onlara: “İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur. Bu bir büyümüdür, yoksa hala görmez misiniz? Girin oraya. Sabr etseniz de etmeseniz de artık birdir. Ancak işlediklerinizin karşılığını görüyorsunuz” denir.” (Tûr, 52/13-16)
“Kıyamet, onların azâb ile vâdedildikleri gündür. O ne korkunç bir gündür, ne acı bir gündür! Doğrusu suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. Ateşe yüz üstü sürüldükleri gün, onlara: “Cehennemin dokunan azabını tadın” denir. Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yaşatmışızdır.” (Kamer, 54/46-50)
“Suçlular simalarından tanınırlarda, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar, Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? İşte suçluların yalanladıkları cehennem budur. Onlar, cehennem ateşiyle kaynar su arasında dolaşır dururlar. Öyleyken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?” (Rahman, 55/41-45)
“Defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, seriniği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar. Çünkü onlar, bundan önce dünyada nimet içinde bulunurlarken büyük günah işlemekte direnir dururlardı. Şöyle söylerlerdi: “Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz? Önce gelip geçmiş babalarımız mı?” (Vâfcta, 56/41-48)
“Bu gün sizden ve inkâr edenlerden fidye kabul edilmez. Varacağınız yer ateştir. Lâyığınız orasıdır. Ne kötü bir dönüştür!” (Hadid, 57/15)
“Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun. Onun yakıtı, insanlar ve taşlardır. Görevlileri, Alah’ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyurulanları yerine getiren pek haşîn meeklerdir.” (Tahrîm, 66/6)
“Rablerini inkâr eden kimseler için cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüştür! Oraya atıldıkları zaman, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler. Nerede ise öfkesinden paralanacak! İçine her bir topluluğun atılmasında, bakçileri onlara: “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar. Onlar: “Evet, doğrusu bize bir uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık ve ‘Allah hiç bir şey indirmemiştir. Siz büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik” derler. “Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemikler içinde olmazdık” derler. Böylece günahlarını itiraf ederler. Çıgm alevli cehennemlikler yok olsunlar!” (Mülk, 67/6-ii)
“İşte azâb böyledir. Ama ahiret azabı daha büyüktür; keski bilseler!” (Kalem, 68/33)
“Fakat kitabı kendisine solundan verilen kimse: “Kitabım keski bana verilmeseydi; keski hesabımın ne olduğunu bilmeseydim; bu iş keski son bulmuş olsaydı. Malım bana fayda vermedi. Gücüm de kalmadı.” der. İlgililere şöyle buyurulur: “Onu alın bağlayın. Sonra cehenneme yaslayın. Sonra onu boyu yetmiş arşın olan zincire vurun. Çünkü o, yüce Allah’a inanmazdı. Yoksulun yiyeceği ile ilgilenmezdi. Bu sebeple bu gün burada bu gün onun bir acıyanı yoktur. Günahkârların yiyeceği olan kanlı irinden başka bir yiyeceği de yoktur.” (Hakka, 69/25-37)
“Suçlu kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, ailesini, kardeşini, kendisini barındırmış olan sülalesini ve yeryüzünde bulunan herkesi feda etmek ve böylece kendisini kurtarmak ister. Hayır, olmaz… Orada sırtını çevirip yüz geri edeni, malını toplayıp kimseye hakkım vermeden saklayanı çağıran, deriyi soyup kavuran alevli ateş vardır.” (Meâric, 70/11-18)
“İşte bu adamı yakıcı bir ateşe yaslıyacağım. Yakıcı ateşin ne olduğunu sen nereden bilirsin? O ne geri bırakır, ne de azâbdan vazgeçer. İnsanın derisini kavurur. Orada andolsun bekçi vardır. Cehennemin bekçilerini yalnız meleklerden kılmışızdır. Sayılarını bildirmekle de, ancak inkâr edenlerin denenmesini ve kendilerine kitab verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık. Kendilerine kitâb verilenler ve inananlar şüpheye düşmesinler, Kalblerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar: “Allah bu misâlle neyi murâd etti?” desinler. İşte Allah, böylece dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu, insanoğluna bir öğütten ibarettir.” (Müddessir, 74/26-31)
“Herkes kazancına bağlı bir rehindir. Ancak defteri sağdan verilenler böyle değildir. Onlar cennettedirler. Suçlulara: “Sizi bu yakıcı ateşe sürükleyen nedir?” diye sorarlar. Onlar derler ki: “Namaz kılanlardan değildik. Düşkün kimseyi doyurmuyorduk. Bâtıla dalanarla biz de dalardık. Ceza gününü yalanlardık. Ölüm bize o haldeyken geldi.” Artık onlara, şefaatçilerin şefaati fayda vermez. Öyleyken, bunlara ne oluyor ki, öğütten yüz çeviriyorlar?” (Müddessir, 74/38-49)
“Doğrusu inkarcılar için zincirler, demir halkalar ve çılgın alevli cehennem hazırladık.” (İnsan, 76/4)
“İnkarcılara o gün şöyle denir; “Yalanlayıp durduğunuz şeye gidin. Gölge yapmayan ve ateşten de korumayan cehennem dumanının üç kollu gölgesine gidin. O gölgenin saçtığı her bir kıvılcım sanki birer san devedir. Konak gibi de büyüktür. Yalanlamış olanların o gün vay haline!” (Mürselât, 77/29-34) “Cehennem, yalnız azgınları bekleyen yerdir. Dönecekleri yer orasıdır. Orada sonsuz kalacaklardır. Orada serinlik bulamayacaklar; işlediklerine uygun olan kaynar su ve irin dışında bir içecek tadamıyacaklardır. Çünkü onlar, hesaba çekileceklerini ummazlardı. Âyetlerimizi hep yalan sayıp dururlardı. Biz de her şeyi yapıp saymışızdır. Şöyle deriz: “Artık tadınız. Bundan böyle size azâbdan başka bir şey artırmayız.” Doğrusu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara kurtuluş, bahçeler, bağlar, göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar ve dolu kadehler vardır,” (Nebe’, 78/21-34)
“Sakının; Allah’ın buyruğundan dışarı çıkanlar, muhakkak siccin adlı defterde yazılıdır. Siccîn’in ne olduğunu sen nereden bilirsin? O, yazılmış bir kitabdır. Yalanlayanların o gün vay haline!” (Muttafiffîn, 83/7-1 D)
“Sizi alevler saçan ateşle uyardım. Oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan o en azgından başkası yaslanmaz.” (Leyi, 92/14-16)
“Rabbine suçlu olarak gelen, bilsin ki; cehennem onun içindir. Orada ne ölür, ne yaşar.” (Tâ-Hâ, 20/74)
“O gün bir takım yüzler zillete bürünmüştür. Zor işler altında bitkin düşmüştür. Yakıcı ateşe yaslanırlar. Kızgın bir kaynaktan içirilirler. Semirtmeyen, açlığı gidermeyen kötü kokulu bir dikenden başka yiyecekleri yoktur.”
(Ğaşiye, 88/2-7)
“Ama yer çarpılıp paralandığı zaman; Derler sıra sıra dizilip rabbinin buyruğu gelince, O gün, cehennem ortaya konur. O gün insan öğüt almaya çalışır ama artık öğütten ona ne? “Keski bu hayatım için önceden bir şey yapsaymışım der. O gün hiç kimse, Allah’ın azâb ettiği gibi azâb edemez. Hiç kimse O’nun vurduğu bağ gibisini bağlayamaz.” {Fecr, 89/21-26)
“Ayetlerimizi inkâr edenler, işte onlar amel defterleri sollarından verilenlerdir. Onlar her yönden ateşle kapatılacaklardır.” (Beled, 90/19-20)
“Mal toplayarak onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekiştirip alay eden kimsenin vay haline! Malının kendisini ölümsüz kılacağını sanır. Hayır; O, and olsun ki, Hutame’ye atılacaktır. Hutame’nin ne olduğunu sen bilir misin? yüreklere çökecek olan, Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir. Onlar, uzun sütunlar arasında, her yönden o ateşle kapatılmışlardır.” (Hümeze, 104/1-9)
ibn Mübarek… Halid b. Ebi İmrân’dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) öyle buyurmuştur:
“Ateş, cehennemlikleri yer (yakmaya başlar), yüreklerine çökünce döner, yeniden onları karşılar (yakmaya başlar) yüreklerine çöker. Bu, ebediyete kadar böyle devam eder.” Allah’ın ayetinde anlatılan da budur: “O, yüreklere çökecek olan, Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir.” (Hümeze, 104/8)
Konuyu fazla uzatmaktan korktuğumuz için ilgili birçok ayeti nakletmekten vazgeçtik. Nakl ettiğimiz ayetlerde, nakletmediklerimize işaret vardır. Her hususta yardımı dilenilecek olan zât, yüce Allah’tır. Cehennemin ev-safıya ilgili ki Alalı bizi kendi güç ve kuvvetiyle ondan korusun, âmîn hadisler, güzel bir sıralama dahilinde gelecektir. Başarı Allah’tandır.
İbn Mübarek… Muhammed b. Münkedir’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Cehennem yaratıldığında melekler paniğe kapıldılar, (korkudan) yürekleri adeta uçtu. Adem (a.s.) yaratınca sâkinleştiler ve korkuları yok oldu.”
Cehennem Korkusu Ensârî Bir Genci öldürüyor!
İbn Mübarek, Muhammed b. Mutarrif’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Ensarî bir gencin içine cehennem korkusu düşmüştü. Yanında cehennemden bahsedildiğinde ağlardı. (Cehennem bahsini duymamak için) evine kapandı; dışarı çıkmaz oldu. Bu durum kendisine anlatıldığında Hz. Peygamber, gidip o genci evinde ziyaret etti. Hz. Peygamber içeri girince genç adam onu kucakladı ve hemen o anda vefat edip yere düştü. Hz. Peygamber, orada bulunanlara şu buyruğu verdi: “Arkadaşınızı kefenleyin ve diğer hazırlıklarını yapın. Çünkü cehennem korkusu onun ciğerini parçaladı.“
Haraitî’nin Kitâb’üt-Tennur adlı eserde nakl ettiğine göre Kurtubî şöyle demiştir: Rivayet olunduğuna göre İsâ (a.s.) dört kadının yanına uğramış; onların renklerinin değişik olduğunu, üzerlerinde yün ve kıldan dokunmuş hırkalar bulunduğunu görmüş ve onlara şöyle bir soru sormuştu:
— Renginizi değiştiren sebep nedir ey kadınlar topluluğu?
— Ey Meryem’in oğlu! Cehennem bahsi rengimizi değiştirdi. Çünkü oraya giren kimse, orada serinlik ve içecek bulamayacaklardır.“
Kaynak : Ölüm ve Ötesi – İbni Kesir
…
Share this - Lütfen : Paylaş
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
Posted in Ölüm Ve Ötesi - İbni Kesir, Bunları Biliyormuydunuz, Cennet & Cehennem, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | 1 Comment »