Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Allah, alimlerden hakkı gizlememeleri için ahid aldı.

Posted by Site - Yönetici Kasım 13, 2009

15 Allah, alimlerden hakkı gizlememeleri için ahid aldı.,Güzel-Sanatlar

Allah, alimlerden hakkı gizlememeleri için ahid aldı.

Hikâye olunur:

Süleyman bin Abdülmelik, Mekke-i mükerremeyi ziyaret etmek için yolculuğa çıkmıştı. Medine-i münevvereye uğradı. Birkaç gün orada kaldı. Sordu:

Medine’de Rasûlüllah (s.a.v.) Hazretlerinin ashabına yetişen kimse var mı?” Ona:

Ebû Hâzim (r.h.) var,” dediler.

Süleyman bin Abdülmelik, hemen Ebû Hâzim (r.h.) Hazretlerini yanına çağırtmak üzere adamlarını gönderdi. Ebû Hâzim geldiğinde, Süleyman bin Abdülmelik:

Ey Ebû Hâzim! Cefâ neden?” diye sordu. Ebû Hâzim:

Ey Mü’minlerin emiri! Benden ne cefâ gördünüz?” dedi.

Süleyman bin Abdülmelik:

Medine şehrinin bütün eşraf ve önde gelenleri, hep yanıma geldiler, ama sen gelmedin. Seni hiç meclisimde göremedim bunun sebebi nedir?” Ebû Hâzim:

Ey mü’minlerin emiri, (senin söylediğin gibi değildir.) söylediklerinizden dolayı, senden Allah’a sığınırım! Çünkü bu güne kadar sen beni tanımazdın, ben de seni görmemiştim,” dedi. Süleyman bin Abdülmelik, yanında bulunan, Muhammed bin Şihab ez-Zühri’ye dönerek:

Bu yaşlı zât doğru söyledi, Süleyman hata etti” dedi.

Sonra Süleyman bin Abdülmelik. Ebû Hâzime sordu:

Ey Ebû Hâzim! Neden ölümden hoşlanmıyoruz?” Ebû Hâzim:

Çünkü siz âhireti harabeye çevirdiniz. Dünyayı mamur ettiniz. Bu yüzden mamur hâle getirdiğiniz bir dünyadan, harabeye dönüştürdüğünüz âhirete gitmek istemiyorsunuz,” dedi. Süleyman bin Abdülmelik:

Doğru söyledin,” dedi. Ve yine sordu:

Ey Ebû Hâzim! Yarın Allah’ın huzuruna gidiş nasıl olacak?” Ebû Hâzim:

Amma “muhsin” (iyilik yapan ve Allahü Teâlâ Hazretlerini görürcesine ona ibâdet edenler) uzun süre kayıp olan kişinin ailesine dönüşü gibi (büyük bir sevinçle) Allah’a döner.

Amma “müsiyy“‘kötülük yapan günahkâr kişi ise, tıpkı kaçak bir kölenin (tutuklanıp getirilmesi; firaride olan bir insanın hapishaneye) dönüşü gibi Mevlâsına döner.”

Süleyman bin Abdülmelik ağlamaya başladı. Ve:

Bilmiyorum, acaba Allah’ın yanında bizim halimiz ne olur?” dedi. Ebû Hâzim:

Amelini Allah’ın kitabına arzet. (bakalım durumun nicedir)?”dedi. Süleyman bin Abdülmelik:

Orada ne bulurum? Hangi mekânı bulurum? Yerim ne olur?” Ebû Hâzim (r.h..) buyurdular:

“Allahü Teâlâ Hazretleri şöyle buyuruyorlar:

“Şüphesiz ki iyiler naîm (nimetler) içindedir. Ve şüphesiz ki facirler cahîm Cehennem) içindedir.

Süleyman bin Abdülmelik:

Allah’ın rahmeti nerede? Sen Allah’ın rahmetinden haber ver!” dedi. Ebû Hâzim (r.h.) buyurdular:

Herhalde Allah’ın rahmeti yakındır muhsinlere…” Süleyman bin Abdülmelik sordu:

Allah’ın kullarından hangileri daha kerim ve asalet sahibi dirler?” 0:

Haramdan kaçman, akıllı ve mürüvvet sahibi olanlar,” buyurdu. Süleyman bin Abdülmelik sordu: -“Hangi amel daha faziletlidir?”

Haramlardan uzak durmakla beraber, farzları edâ etmektir,” buyurdu. Süleyman bin Abdülmelik sordu: -“Hangi dua kubul edilir?” 0:

“Kendisine iyilik yapılan kimsenin, kendisine iyilikte bulunana yapmış olduğu duadır veya muhsin’in yani ihsan erbabının, muhsin olan Allah’a yapmış oldukları duadır, buyurdu. Süleyman bin Abdülmelik yine sordu:

Hangi sadaka daha faziletlidir?” 0: “Gerçekten ümitsiz kalmış yoksul kimseye, herhangi bir eziyet vermeksizin ve başa kakılmaksızın verilen sadaka daha faziletlidir’ buyurdu. Yine sordu:

Hangi söz daha âdil ve doğrudur?”

Kendisinden korktuğun veya zararının dokunması mümkün olan kişinin yanında doğru sözü söylemektir.” Yine sordu:

Mü’minlerden en akıllı kimdir?”

Cevab verdi: “Allahü Teâlâ Hazretlerinin taatiyle amel eden ve insanları Allah’ın yoluna davet eden ve buna delâlet edendir,”

Yine sordu: -“En ahmak mü’min kimdir?” Cevâb verdi: “Zâlim kardeşinin nevasına tabi olan (zalimlere avene ve yardakçılık yapan). Başkasına, dünya karşılığında âhireti satandır.” Süleyman bin Abdülmelik:

Doğru söyledin. Bütün konuşmalarında isabet ettin,” dedi. Yine sordu:

Bizim şimdiki halimiz ve üzerinde olduğumuz durumla ilgili olarak ne söylersin?” Cevab verdi:

Ey mü’minlerin emiri! Bu soruya cevab vermekten beni bağışla. Bu konuda konuşmak istemiyorum,” dedi. Süleyman bin Abdülmelik isrâr etti:

Hayır! Lakin bize bir nasihat etmelisin!”dedi. Ebû Hâzim, Halifenin ısrarı üzerine konuşmaya başladı:

“Ey emire’l-mü’minin Babaların (ecdadın) halkı kılıçla ezdiler. (Zulüm ettiler.) Bu mülkü, halifeliği (idareyi) Müslümanlara danışmadan zorla aldılar. Saltanat kurdular. Buna Müslümanların rızası yoktu. Hatta bu uğurda Müslümanlar ile savaştılar, büyük savaşlar oldu. Katliâm derecesinde Müslüman öldürdüler. Müslümanlardan kimi de senin babalarının elinden kurtulmak için vatan ve memleketini terketti. Ey mü’minlerin emiri keşke bilsen ne dediler? Ve onlara ne denildi?

Halife Süleyman bin Abdülmelik’in yanında bulunan (yağcı ve kraldan çok kralcı olan kötü aşağılık psikolojisine sahip ayak takımlarından biri, Ebû Hâzim Hazretlerine çıkışarak:)

Ey Ebû Hâzim! Sen ne kötü konuştun,” dedi. Ebû Hâzim ona döndü:

“Yalan söylüyorsun. Allahü Teâlâ Hazretleri, âlimlerden, doğruyu söylemeleri ve hakkı gizlememeleri için söz aldı. Alimlerin doğru söylemeleri gerekir. Doğruyu söylemeyen âlimlerin kötü durumlarını şöyle beyan etmektedir:

“Vaktiyle Allah, kendilerine kitâb verilen okur-yazarların şöyle mîsâkmı aldı: “Celâlim hakkı için, onu nâsa anlatacaksınız, gizle¬meyeceksiniz” derken, onlar onu, omuzlarının arkasına attılar da, mukabilinde biraz para aldılar. Bakın! Ne kötü alış-veriş 3/187.”

Süleyman bin Abdülmelik:

Nasıl düzelebiliriz? İslah yolu nedir?” diye sordu: Ebû Hâzim:

“Kini, kötülüğü ve zulmü bırakınız. Mürüvvete (insanlık işlerine değer verin ve ona) sarılın ve tutununuz ve bölüştürmeyi eşit yapın. (Torpil yapmayın ve adam kayırmayın. Herkese eşit muamele edin.) Süleyman bin Abdülmelik yine sordu:

Bizim alma (yani kazanç) kaynağımız nasıl olmalıdır?” -“Helalinden kazanın, onu yerinde kullanın ve ehil olana verin, -“Ebû Hâzim! İster misin seninle dostluk kuralım, seninle hep sohbet edelim ve senden faydalanalım?” -“Allah’a sığınırım!” -“Bu neden? (Niye böyle dersin)?”

Size azıcıkta olsa meyletmekten korkarım! Size meyledersem, Allahü Teâlâ Hazretleri, beni hayatım süresince ve ölümüm suresince kat kat azabla bana azab etmesinden korkarım,” -“İhtiyaçlarını bize ilet (onları karşılayalım),” -“Beni cehennem azabından kurtar ve cennete koy,” -“Bu benim yapabileceğim bir şey değildir,” -“Benim bundan başka (cennete girmekten ve cehennem ateşinden kurtulmanın dışında herhangi) bir hacet (ihtiyaç) ve dileğim yoktur,” dedi. Süleyman bin Abdülmelik:

-“Benim için dua buyur,”dedi. Ebû Hâzim Hazretleri ellerini açtı şöyle dua etti:

-“Allahim! Eğer Süleyman senin dostunsa kendisi için dünya ve âhiret hayırlarını kolaylaştır. (Ona hayır kapılarını aç.) Eğer senin düşmanınsa, onun perçeminden tut da. senin razı olduğun yola ilet.” Âmin. Süleyman bin Abdülmelik:

-“Bana öğüt ver,”dedi. Ebû Hâzim Hazretleri: -“Eğer sen bu işin ehli ve erbâbıysan aslında veciz ve kısa konuştum  fakat çok şeyler söyledim,  yok eğer bunun  ehli değilsen, benim kirişi olmayan bir okla atış yapmam doğru değildir,”dedi. Süleyman bin Abdülmelik:

-“Vasiyet,” buyur dedi. Ebû Hâzim Hazretleri, buyurdular: -“Sana vasiyet edeceğim; ama veciz konuşacağım: Rabbini büyük bil ve Allahü Teâlâ Hazretlerinin, seni nehyederken. seni görmediğinden veya sana emrederken seni kaybettiğinden onu temiz ve tenzih bil (Her hal ve hareketini Allah, görmektedir.) dedi.

Ebû Hâzim oradan çıkıp gittiğinde, Süleyman bin Abdülmelik, kendisine yüz altın gönderdi. Ve ona:

-“Bunları infak et! Senin için yüz altın daha göndereceğim,” dedi. Ebû Hâzim hazretleri, altınları getirenlere:

-“Bunları götürün ona geri verin,” dedi ve şöyle bir yazı gönderdi:

-“Ey mü’minlerin emiri! Senden bir şey istemekten ve senin gönderdiklerini almaktan Allah’a sığınırım. Seni küçük görerek, bana gönderdiklerini ben de tamamen sana gönderdim. Senin kendin için hoş görmediklerini neden ben alayım? Nasıl olur bana? Hani Mûsâ bin Imrân (Mûsâ Aleyhisselâm). Medyen suyuna vardığında, orada çobanların koyunlarını otlatmakta olduğunu gördü. Onların ta uzağında duran iki kız gördü. Onlar koyunlarını sulamıyorlardı. Bir kenarda bekliyorlardı. Onların koyunlarını suladı. Onlar, bu çobanlar koyunlarını sulamadıkça biz koyunlarımızı sulamayız. Onların içine karışmayız. Babamız yaşlı bir kişidir. Mûsâ Aleyhisselâm, onların koyunlarını suladıktan sonra orada bulunan bir ağacın altında gölgelendi ve şöyle dua etti.

‘Yâ rabbî!: ’’Ben bana indirdiğin hayırdan dolayı bir”fâkirim! 28/24″  Mûsâ Aleyhisselâm, bu duayı ederken aç idi. Düşmandan kaçmış ve korkuyordu. Can emniyeti de yoktu. Yine kimseden bir şey istemedi. Herşeyi Rabbinden istedi. Mûsâ Aleyhisselâm’ın sözünü ve halini düşmanlar anlayamadılar. O iki kız anladılar. Gelip onun sözlerini babalarına anlattılar. Babaları Şuayb Aleyhisselâm idi. Şuayb Aleyhis¬selâm:

-“O adam açtır,” dedi sonra kızlarından birine: “-“Git onu çağır,” dedi.

Kız, Mûsâ Aleyhisselâm’ın yanına geldiğinde ona saygı duydu. Yüzünü kapattı ve ona:

-“Babam, sizi çağırıyor. Koyunlarımızı suladığın için size ücret vermek istiyor,” dedi.

Mûsâ Aleyhisselâm, “bize koyunlarımızı sulamanın ücretini” sözünü işitince çok ağrına gitti. Dünya kendisine dar geldi. Amma, ona uymaktan başka çâre bulamadı. Çünkü günlerdir, dağların arasında yapayalnız ve aç bir halde yürüyordu. Mûsâ Aleyhisselâm, kızın sözüne uyup yürümeye başladılar. 0 anda şiddetli bir rüzgar esti. Mûsâ Aleyhisselâm, esen rüzgardan dolayı kızın eteğinin kalkıp mahrem yerlerinin açılmasından korktu ve kıza:

-“Ey Emetüllah! Ben önden yürüyeyim! Sen ardımda bana yolu tarif et,” dedi.  Öyle ettiler.  Mûsâ Aleyhisselâm,

geldiğinde, akşam yemeğini hazırlıyorlardı. Şuayb Aleyhisselâm:

-“Ey genç! Otur, yemek ye,” dedi. Mûsâ Aleyhisselâm, ona:

-“(Yemeği yemekten) Allah’a sığınırım!” dedi. Şuayb Aleyhisselâm sordu:

-“Aç değil misin?”

-“Açım!”

-“Neden yemiyorsun peki?” Mûsâ Aleyhisselâm:

-“Ben bu yemeğin, sulamış olduğum koyunların karşılığı olmasından korkuyorum. Ben, dinini (sevab ve hayır işlerini) dünya dolusu altın ile değiştirmeyen bir ailenin ferdiyim,” dedi. Şuayb Aleyhisselâm:

-“Hayır! Ey genç! Sandığın gibi değil; lakin müsâfîrlere yemek yedirmek benim ve atalarımın adetidir. Biz müsâfiri ağırlarız. Yemek yediririz,” dedi. Bunun üzerine Mûsâ Aleyhisselâm, oturdu ve yemeğini yedi…

Ey Süleyman bin Abdülmelik, eğer senin bu yüz altının benim konuştuklarımın ve nasihatlerimin karşılığı ise, (şeriatın haram kıldığı) leş, kan ve domuz eti gibi şeyleri zor durumda kalındığında yemek benim için, bu yüz altından daha helal’dir. Eğer bunlar, beytü’l-maldan payıma düşen şey ise, o zaman benim için, senin, insanlar arasında bu paralan eşit bir şekilde dağıtıp dağıtmadığına bakmak düşer. Eğer aramızda eşit bir şekilde dağıttıysan ne âla. Yok eğer başkalarına hiç vermediğin halde onların payını ve hakkını bana veriyorsan, benim buna ihtiyacım yoktur. Bunu alamam,” dedi. Kurtubî Hazretleri, tefsirinde bu hikâyeyi anlattıktan sonra şöyle dedi: İşte kitaba ve peygamberlere uymak böyle olur.

 

Kaynak : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi cilt 1

2 Yanıt to “Allah, alimlerden hakkı gizlememeleri için ahid aldı.”

  1. şükran said

    Ellerinize sağlık hocam,çok güzel ya paylaşımlarınızın devamını diliyorum.Rabbim yar ve yardımcınız olsun.Allah’a emanet olun hayırlı cumalar dualarım sizinle olcak her zaman inş.

    Beğen

  2. Film izle said

    teşekkürler hocam herkez keşke bu siteye giripte yazılarınızı okusa allah sizden razı olsun çok güzel bir site

    Beğen

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.