Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Archive for Şubat 2009

İMAM-I AZAM HAZRETLERİ’NİN BAZI NASİHATLERİ

Posted by Site - Yönetici Şubat 28, 2009

Allah Yazdı İse Bozsun....

İMAM-I AZAM HAZRETLERİ’NİN BAZI NASİHATLERİ

Elli senedir insanlara ünsiyet ederim. Ne kusurlarımı affeden bir dost ne de gadabımı teskin ve ayıbımı örten bir ahbab bulabildim.

Herkes kendi ilminden sorulur.

Halk arasında bulunduğun zaman sana bir şey sorulmadıkça konuşma.

Nice ilim sahiplerini müşkil durumda bırakan mağrur bir kaderiyeciye Hz. İmam rüyasında: “Açlık ve aydınlık Hak yolu varken, niçin karanlık kader yolunu tuttun. Kaza, kader insanların ayaklarının kaydığı yerdir. Onun için kaderden bahsetmek yasaklandı.” Buyurdu. Adam uyarınca tevbe etti.

Kahkaha ile gülme, sokağa çok çıkma! Bunlar alimin vakarını rencide eder.

Tamahkar olma!Yalan konuşma!

İnsan ne kadar ibadet etmiş olsa da, karnına giren lokmanın helal veya haram olduğunu bilmedikçe ibadetin hükmü yoktur.

İlmi bırakıp da cahillerle ve heves sahipleri ile sohbete koyulmak ahmaklık alametidir.

Üstadım Hammad Hazretlerine ve pederle valideme ve kendilerinden ilim öğrendiğim zatlara vefatlarından beri dua ve istiğfar ederim.

Tahsilini tamamlamadan evlenme! Çoluk çocuğun geçimi ile meşgul olurken ilim aksar.

Alim, çarşı Pazar dolaşmamalıdır. İhtiyacı olduğu anlarda çıkmalı veya halkın ihtiyacı varsa çıkmalıdır ki, insanların hürmeti artsın.

Fazilet Takvimi
.

Posted in Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Nasihat, Yorumlar, İmam-ı Azam | Etiketler: | Leave a Comment »

Kelime-i Tevhid`in Önemi ve Tesiri

Posted by Site - Yönetici Şubat 27, 2009

Kelimei tevhid,kelimei sahadet.

Kelime-i Tevhid`in Önemi ve Tesiri

Süfyân bin Uyeyne (725-813) hazretleri buyurmuştur ki:

“Maddî hayatın devamı için dünyadaki su ne kadar mühimse, mânevî hayat için de, ‘Lâ ilâhe illallah’ kelime-i tevhîdi o kadar, hatta ondan daha fazla ehemmiyet arz eder.

“Bu kelimenin ulvî mânâsını kalbine-rûhuna sindirebilen kimse diridir. Bu yüksek mânâyı rûhuna nakşedemeyen kimse ölüdür. Zira Allah Teâlâ’nın kullarına ihsân ettiği nimetlerin en büyüğü bu kelimedir.”

Beyhakî’nin (rh.) Ebudderdâ’dan (r.a.) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

“Yüz kere ‘Lâ ilâhe illallah’ diyen (ve buna her gün devam eden) bir kimseyi, Allah Teâlâ kıyâmet gününde, yüzü ayın on dördü gibi parlak ve güzel olarak haşr edecek (diriltecek)tir. Ve o gün, o şahsın amelinden daha güzel bir amel, yükseltilip kabul edilmeyecektir. Ancak onun gibi veya daha fazla (Kelime-i tevhîd zikrine) devam eden kullar müstesnâ.”(1)

Ebû Ya’lâ’nın (rh.) Hz. Ebû Bekir’den (r.a.) rivâyet ettiği bir hadîs-i şerifte, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

Lâ ilâhe illallah’ demeniz ve istiğfâr etmeniz lâzımdır. O halde bu ikisini çokça söyleyiniz. Zira şeytan diyor ki: ‘Günah işlemek zevkini insanların kalbine atmak suretiyle onları helâk ederim. Onlar ise, Lâ ilâhe illallah (kelime-i tevhîdi) ve istiğfar ile beni helâk ederler. Bundan dolayı ben de, bu hâli gördüğüm vakit, onların heveslerini uyandırıp nefsânî arzuları ile bana uyanları helâk ederim. Halbuki onlar, hidâyet yolunda olduklarını zannederler.”(2)

Lâilâhe illallah’ kelime-i tevhîdi, âfâkî ve enfüsî yani dıştaki ve içteki putların kırılıp atılması için konmuştur. Nefsin tezkiyesinde-temizlenmesinde çok faydalıdır… Nakşibendî yolunun büyükleri, nefsin temizlenmesi için bu mübârek cümleyi seçmişlerdir.

Bir şiir meali:

‘Mâ sivânın (Allah’tan gayri nefsin putlaştırdığı her şeyin) boynunu ‘Lâ ilâhe’ (Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur) kılıcıyla vurmadıkça, ‘İllallâh’ (Ancak Allah vardır) köşküne kavuşamazsın.’

Nefis azgınlık, inat, ahdi bozmak ve fesatçılık (verdiği sözde durmamak ve bozgunculuk etmek) makamında bulunduğu sürece, kelime-i tevhîdi sıkça tekrar ederek imanı yenilemek gerekir.

Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz buyurdu ki, ‘İmanınızı lâ ilâhe illallah kelâmı ile yenileyiniz.’ Hatta bu kelimenin her zaman tekrar edilmesi lâzımdır. Çünkü nefs-i emmâre, devamlı olarak habâset (kötülük-fenalık) makamındadır.

Yine bu kelimenin faziletiyle ilgili olarak Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’den şu haber nakl olunmuştur:

‘Yeryüzü ve gökler terazinin bir kefesine, bu mübârek kelime de diğer kefesine konulsa, elbette bu kelime ağır gelirdi.’(3)

Hz. Ömer radıyallâhü anh anlatıyor:

“Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki:

“Kim çarşıya girince, ‘Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün lâ yemûtü bi-yedihi’l-hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr’(4) temcid (yüceltme-ululama) kelimelerini okursa, Allah ona bir milyon sevap yazar, bir milyon günahını affeder ve mertebesini de bir milyon derece yüceltir.”(5)

Bütün hadîs âlimleri, müfessirler, müellifler, şârihler bunu okuyan mü’mine verilen bu mükâfat ve müjde karşısında hayretlerini gizleyememişlerdir. O bakımdan bu duâyı kendimiz ihmâl etmediğimiz gibi, çoluk-çocuğumuza, yakınlarımıza, konu-komşumuza da mutlaka öğretmeliyiz. Bunun ehemmiyetini onlara da anlatmalıyız.

Tîbî rahımehullah’ın açıklamasına göre, çarşı-pazar gibi alış-veriş yerleri, hadîs-i şeriflerde, Allâh’ı zikre karşı en çok gaflet edilen mahaller olarak anlatılmıştır. Bir başka ifade ile buralar, daha çok şeytanın hükmünün geçerli olduğu ve askerlerinin toplandığı yerlerdir. O bakımdan buralarda zikir, şeytanla savaş ve onun askerlerini hezîmete uğratmak demektir. Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz bu hadîs-i şeriflerinde, şeytana karşı bu savaşı veren kimsenin Allah indinde kavuşacağı ecri-mükâfâtı müjdelemektedir.

Kişi, ecrini-sevabını düşünerek, çarşıya girmeden bu tevhid-temcid-tehlil kelimelirini okursa, oranın yoğun gafletine karşı tedbirini almış, şuur ve idrâkini zikre hazırlamış olur, gaflete düşmez.

Bu temcid kelimelerinin okunma şekli, mutlak olarak ifade edilmiştir; dileyen sesli okur, dileyen sessiz.

Ve yine Tîbî rahımehüllah der ki:

“Kim çarşıda-pazarda Allâh’ı zikrederse, o kişi, haklarında Cenâb-ı Hakk’ın, ‘Onları ne ticaret ve ne de alış-veriş, Allâh’ı zikretmekten, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoyar. Bunlar, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar’(6) buyurduğu zümreye-gruba dâhil olur.”

***

Maneviyat büyüklerinden Sadeddîn-i Ferganî (ö.699/1300) hazretleri demiştir ki:

Ölmüşlerin arkasından 70.000 kelime-i tevhid okunup, onların ruhlarına hediye edilirse, bu ölüler için verilen sadakaların en hayırlısıdır. Eğer bir kişinin ruhuna bir kimse veya bir kaç insan bir araya toplanıp, 70.000 tevhid okuyarak gönderirlerse Allah’ın izniyle ve kelime-i tevhidin şefaatiyle o kimse cehennem azabından kurtulur.

Muhyiddin ibn Arabi (1165-1239) hazretleri de bu hususta şunları söylüyor:

Eğer bir kimse kendisi için veya bir başkası için, halis bir niyetle 70.000 tevhid okursa, o kişi cehennem azabından kurtulur.”

Muhyiddin ibn Arabi sözlerini teyid için şu vak’ayı da naklediyor:

Bana Ebu’l-Abbas Kastalani şöyle anlattı: “Şeyh Ebu’r-Rebi’ hazretleri bir keresinde kelime-i tevhidi 70.000 kere okumuştu, fakat herhangi bir kimseye veya ruhuna onu bağışlamamış niyet de etmemişti. Bir gün cemaatle sofrada yemek yiyorlardı. Cemaat arasında kalp gözü açık, bir çocuk da vardı. Çocuk yemeğe elini uzattığı esnada bir anda elinden kaşık düştü ve feryad ederek ağlamaya başladı.

– ‘Niçin ağlıyorsun?‘ diye sorulunca, çocuk;

–‘Şu anda cehennemi ve cehennemde azapta olan annemi bana gösterdiler‘ dedi.

Şeyh Ebu’r-Rebi’ hazretleri diyor ki:

– Bu sözleri duyunca hemen içimden, ‘Ya Rabbi! Senin rızan için okuduğum 70.000 tevhidi bu yavrunun annesine bağışlıyorum! Ne olur kabul buyur ve onu cehennemden halâs eyle!‘ diye yalvardım. Çocuk hemen sevinçle gülmeye başladı; ona,

– ‘Ne oldu, biraz evvel ağlıyordun, şimdi gülüyorsun?” denilince de,

– ‘Elhamdulillah! Annemi görüyorum, şu anda cehennem ateşinden kurtuldu!’ dedi ve yemek yemeye başladı.

Şeyh Ebu’r-Rebi’ hazretleri,

– “Bu çocuğun keşfi doğrudur, bu hususta Peygamberimiz’den de rivayetler vardır. Kim 70.000 tevhidi kendi için veya bir başkası için okursa, bunun faydası tam hasıl olur” buyurdu. (7)

Hasan Arıkan abimiz de Hazret-i Üstazımızdan, “Bunun 70.000 değil, 72.000 okunması lazım geldiği”ni, ısrarla nakletmektedir. “Müridin fıkhı mürşidinin amelidir” fehvasınca, müntesiplerinin dikkat nazarlarına arz olunur.

DİPNOTLAR
(1) Muhtâru’l-Ehâdîsi’n-Nebeviyye, H. no. 1003/1.
(2) Muhtâru’l-Ehâdîsi’n-Nebeviyye, H. no: 780
(3) el-Mektûbat, İmâm-ı Rabbânî, 1, 52.
(4) Mânâsı: “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur; O tektir, ortağı yoktur. Mülk ve hamd ona mahsustur (onundur). Hayatı da ölümü de o verir. Kendisi hayydır (diridir), ölümsüzdür. Her türlü hayır-iyilik onun elindedir. O her şeye kadirdir.”
(5) Tirmizî, Sünen, Dea‘vât, h. no: 3424.
(6) Kur’ân-ı Kerim, Nûr sûresi, 24/37.
(7) Mehmet Dikmen, Nükteler, Zaman gazetesi, 9 Mayıs 1994.

Posted in Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Yorumlar | Etiketler: | 1 Comment »

GÜNÜMÜZ GENÇLİĞİNİN ÖZELLİKLERİ

Posted by Site - Yönetici Şubat 26, 2009

Günümüz Gençliginin Özellikleri

Günümüz Gençliginin Özellikleri

Günümüz gençlerinin özellikleri: (istisnalar kâideyi bozmaz)

1- İstikrarsızlar, daldan dala atlıyorlar. Halbuki başarının bir sırrı da sebat etmek, beklemesini bilmektir.

2- Tahammülsüzler, çileye ve sıkıntıya gelemiyorlar. Halbuki “Dehâ çilenin arkadaşıdır.” Çilesini çekmediğin başarıyı haketmiş sayılmazsın.

3- Hazırcılar, kolay ve beleş yoldan başarmak istiyorlar. Halbuki hiç kimse insanın beynine sihirli bir değnekle dokunup o kişiyi mutlu ve başarılı bir hale getiremez.

Mutluluk insanın kendi kazandığı şeylerde dir.

4- İdealist değiller, küçük hesap yapıyorlar. Halbuki günü kurtarmak sürünün bir parçası olanların özelliğidir, lider ve önderlerin değil.
5-Kararsızlar, adımlarını hep sürüncemede bırakıyorlar. Halbuki 7 milyar insanla Einstein arasındaki incecik perde, kararsızlıktır.

6- Cesaretsizler, riskten ödleri kopuyor. Halbuki hayatta en büyük risk riske girmemektir; 7 milyar insanla Bill Gates arasındaki incecik perde, cesaretsizliktir.

7- Karamsarlar, olumsuza ve felaket tellallarına kendilerinden fazla inanıyorlar. Halbuki bardağın dolu tarafını görmeyen, problemleri fırsat bilmeyen kaybetmeye mahkumdur.

8- Dağınıklar,madde ve mânâ planında derli toplu değiller. Halbuki kainatta herşey bir düzen ve intizam dahilinde hareket eder, kainatta tesadüfe yer yokur.

9- Zaman yönetimini yapamıyorlar, zaman katillerinin tuzağına düşüyorlar. Halbuki “Başarıda zamana oranlanır emekler/Bu formülü bilmeyen ömür boyu emekler!”

10- Tembeller,meşgul görünüyorlar ama aslında pek bir şey yapmıyorlar. Halbuki “Dehanın <<%>>99’u ter, <<%>>1’i ilhamdır.”

11- Hayâlperestler,proje gibi hayâl kuramıyorlar. Halbuki başarı ve mutluluk için dilek ve istekleri “hedef” e dönüştürmek gerekir. Ham hayal vakit israfıdır; proje gibi hayal, yazılı, mantıklı ve uygulanabilir özelliklerine sahip hayaldir.

12- Fazla duygusallar, muhabbetlerine akıl katamıyorlar. Halbuki “Herkes lâyık olduğu makâma aşıktır.” Akılsız muhabbet zamanla mihnete dönüşebilir.

13- Çalışmadan kazanmak, kazanmadan hazırı yemek istiyorlar: Halbuki hazıra dağ dayanmaz, bir gün eldeki tükendiğinde kendi gerçeği ile baş başa kalacaklar.

14- Durgunlar, iç dinamiklerini dinamitleyemiyorlar. Halbuki harekette bereket vardır.

15- Uygulamıyorlar, sadece ve sadece beyin harddisklerini boş şeylerle doldurmakla yetiniyorlar. Halbuki “Beyin doldurulması gereken bir kap değil tutuşturulması gereken, yerinde kullanılması gereken bir ateştir.”

16- Taklitçidirler, hep başkalarına bakıp özenirler, kendileri özenilecek insan olma yolunda gayret sarfetmezler. Halbuki Öz benliğini yitiren insanlar geleceğine ipotek koyan insanlardır.

16- Fazla medyatikler, boş şeylere ilgi duyuyorlar; hayata magazin gözlüğü ile bakıp günü gün etmeye bakıyorlar.. Bu dünyanın geçici olduğunu, bir gün gelip yaptıklarından hesaba çekileceğini akıldan çıkarmamak gerekir.

İşlenilen günahlara mâzeret bulmayı herkes ister ama, ahiret yurdu mâzeret yeri değildir. Dinimizin kuralları bellidir.. Bir hayır yapmak istiyorsanız bunu haram yoldan yapamazsınız, âyet-i kerimede buyurulduğu gibi “Kim ki zerre-i miskal (azıcık) hayır işlerse onun karşılığını görür. Kim de zerre-i miskal (azıcık) günah işlerse onun karşılığını görür

Günümüzde üniversite öğrencisi olmak her haramı mübah görerek işlemek için bahane değildir.. Bahanelerin ardına sığınılmasın.. Şeytana ve nefse yenilmenin adı günahtan kaçınmak olmasın..
Allah gençlerimizi nefis ve şeytandan, şeytani arzulardan uzak tutsun inşallah…

A.Kadir Öksüz

Posted in Diger Konular, Güncel, Gündem, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: | Leave a Comment »

YAHUDILERIN HIRISTIYANLARA VE DIGER INSANLARA BAKISI

Posted by Site - Yönetici Şubat 25, 2009

American_In_The_Hands_Of_The_Jew

YAHUDILERIN HIRISTIYANLARA VE DIGER INSANLARA BAKISI.

 

Abira\’nin oglu Haham Eliezer diyor ki: Bu dünyada bütün musibetler yahudilerden gelir.”

”Bir yahudi, sulh halinde bulundugu bir Yahudi olmayani bizzat öldürmek zorunda degildir. Bununla beraber, yahudi olmayan birini ölümden kurtarmasi yasaktir. Yahudi olmayan suya düsmüs ve kurtarilmasi icin bütün servetini de teklif etmis olsa, siddetli yasak degismez..

Parasi ile de olsa. bir yahudi doktor bir hiristiyani iyilestirmez. Fakat, böyle bir seyin anlasilip kine sebep olabilmesi ihtimali belirince mesele degisir. Yahudilere karsi kin uyandirmanin önüne geçilmelidir.”

”Bir yahudi doktorun bir ilâcin iyilestirici veya öldürücü oldugunu anlamak için yahudi olmayan biri üzerinde deneme yapmasina cevaz vardir. Bu gibi bir halde bir yahudi çikip da. Ilaçtan ölen yahudi olmayani kurtarmak istedigi taktirde, bir yahudinin onu öldürmesine cevaz vardir. Cünkü ilac denenmesinden ölmek üzere olan yahudi olmayani kurtarmak yasak edilmistir.”

”Haham Maimonides söyle diyor: Israil\’deki hainleri, İsa ve ona inanan gibilerini öldürüp çukurlara atmak dogru seydir.\”

”Mesih\’in gelisinden önce hiristiyan dinsizligi bütün dünyaya yayilacak ve böylece insanlar köpekten farksiz halde düseceklerdir.” Talmud bölüm : Hoşem ha-mişpat Yoreh deah• Talmud\’un en büyük yazarlarından biri olan Maimonides\’in ırkçı fikirleri de oldukça ilginçtir. Bir yerde Türk milletine de dil uzatarak şöyle yazar: Türklerin bir kısmı ve kuzeydeki göçebeler ve zenciler ve güneydeki göçebeler ve bizim coğrafyamızda yaşayıp da onlara benzeyenler; bunların tabiatı daha çok düşük sesli bazı hayvanların tabiatına benzer. Benim düşünceme göre, bunlar insan seviyesinde değildirler. Seviyeleri bir insan ile bir maymunun seviyeleri arasında bir yerdedir. Çünkü görünüşleri maymundan daha çok insana benzemektedir.v Siyonizmin Talmud\’daki KökenleriAmerican_In_The_Hands_Of_The_Jew

SULTAN ARUH S.117 Bayram günlerinde Yahudi yiyecegini hazirlarken,çorbasina köpegin yiyebilecegi birseyi katabilir. Ama Hiristiyanin yiyebilecegi birseyi katmasi menedilmistir.”Hosem Hamispat 369. Hosem Hamispat 369 “Yahudi hiçbir Yahudi gümrük mültezimini asla aldatmamalidir. Ama Yahudi olmiyan bir gümrük mültezimini ve hatta bir krali bile aldatabilir. Memlekette cari olan kanunlar bunu yasaklamis olsa bile! Bir Yahudi gümrük memuru ve bir Yahudi gümrük borçlusu, sebep olacaklari ziyanin Yahudi olmiyan devlet veznesine yatirilmasi gibi bir tehlikenin mevcut olmadigi hallerde, Yahudi olmiyan memleket kanunlarini hiçe sayabilir.” “Günah islemeye müsaade vardir, yeter ki gizli olarak islensin.” “Yahudi maksat ve gayeleri ugruna islenen bütün günahlar gizli olmak sartiyla mübahtir.” “Yalniz Yahudi olanlara insan gözüyle bakilir. Yahudilerden gerisi sadace birer hayvandir.” “Allah dünyanin bütün servetini yalniz Yahudilere tahsis etmistir. Bütün dünya serveti onlarindir.” “Bir sey çalmayiniz, hirsizlik etmeyiniz, hakkindaki emir sadece Yahudilere karsidir. Diger milletlerin can ve mallari helâldir.” “Yahudi seriati erkeklere zinayi haram kilmistir. Fakat bu yalniz Yahudi kadinlari içindir. Yahudi olmayanlarin irzi namusu helaldir.” “Siz, Yahudi olmayanlardan birini öldürmek sucu ile mahkemelerde bunu yeminle açikça inkar edebilirsiniz. Çünkü òldürülen bir hayvandir.” “İnsan, Allah korkusunda hilebazca hareket etmelidir.” “Her hususta aldatmaya cevaz vardir. Fakat, hilenin anlasilmamasi icin ustaca hareket etmek de sarttir. Bilhassa insan borclu olunca onu ödemek için hile yapabilir. “Bir Yahudi, hirsizlik mevzu bahis olunca, yalan yere yemin edebilir. Bir vücud cezasi mevzuu bahis olunca da yalan yere yemin etmesine cevaz vardir, ki bunu Allah adini söyleyerek yapabilir.” “Yahudi kendinden olmayanin malini calmak ve isini elinden almakla iyi bir sey yapmis sayilir.” “Bayram günlerinde Yahudi yiyecegini hazirlarken, çorbasina köpeggin yiyebilecegi birseyi katabilir. Ama Hiristiyanin yiyebilecegi birseyi katmasi menedilmistir.” “Bayraminda Yahudi olmayan birine hediye vermek yasaktir. Yalniz, Yahudi olmayan Allaha inanmadigi veya serbest dúsünceli oldugu takdirde is degisir.” Bununla beraber, Yahudi olmayan birine sadaka verilebilir ve hastalari ziyaret edilebilir, Bu da sadece, onlarin Yahudileri kendilerinin iyi dostu sanmalar gerektigi zaman yapilir.” “Bir insana. Yahudi olmayan bir insana, ancak ona dost görünmek ve çatismalardan kaçinmak için selam verilir.” Yahudi olmayana hos görünmek gerektigi zaman, Yahudi mürai olmalidir ve ona Seni seviyorum. demesi kendisine ancak seref verir.” “Talmud okuyan aldatici olur.” “Abira’nin oglu Haham Eliezer diyor ki: Bu dünyada bütün musibetler yahudilerden gelir.” ” Baraton’da deniliyor ki: Yahudi olmiyanlarin tohumu hayvan tohumudur. Yahudi olmayanlarin çocuklari, yahudi asilli aptallardan daha kötüdür. Yahudi olmayanlarin arasindaki evlenmeler damizlik aygirlarla kisraklarin çiftlesmesinden farksizdir.” “Yahudi olmayananin mülkiyeti terkedilmis bir nesneye benzer: Onun asil sahibi ilk el koyacak olan yahudidir” “Yahudi olmayanin kanini akitmak, Allaha kurban sunmaktir.”

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Güncel, Gündem, Genel, Yorumlar | Leave a Comment »

İslâm’ın Temellerini Dinamitliyorlar

Posted by Site - Yönetici Şubat 24, 2009

13.Bir Tefekkür Ve İbret Dersi

İslâm’ın Temellerini Dinamitliyorlar

Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve gerçek din hocalarına soruyorum, aşağıdaki inançlara ve görüşlere sahip bir imamın arkasında namaz kılınır mı? Kılınırsa bu namaz sahih olur mu?

1. Bu dünyada şu anda İslâm’dan başka hak, makbul ve geçerli dinler de vardır diyor.

2. Kur’ân’a iman etmeyen, o ilâhî vahiy değildir -hâşâ-kul sözüdür diyenlerin de ehl-i necat ve ehl-i cennet olduğuna inanıyor.

3. Resulullah’ı bilip de O’na iman etmeyenlerin kurtulacağına inanıyor.

4. Tevhid ile Teslis esasta birdir. Ehl-i Kitab ile biz Müslümanlar arasında Amentüde (Allah’a inanmak, Peygamberlere inanmak, Kitaplara inanmak…) konusunda ittifak/birlik vardır diyor.

Bilindiği gibi yukarıdaki inanç ve görüşler, Diyalogçular denilen bir fırkaya ait olup Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanlığına taban tabana zıttır.

Diyanet bu sorulara cevap verebilir mi? Sanırım veremez.

Maalesef Diyanet bünyesinde birtakım Diyalogçular, Fazlurrahmancılar, Reformcular, Yenilikçiler, Değişimciler bulunmaktadır.

Diyanet’teki Ehl-i Sünnet itikadına, mezhebine ve yoluna bağlı gerçek hocaları tenzih ederim.

Ülkemizdeki birtakım İslâmcı politikacılar gençliklerinde radikal İslâm denilen aktivist bir fırkaya mensup idiler. O bid’at fırkasının tesirleri onların kanlarında devam etmektedir.

27 Mayıs 1960 askerî darbesinden sonra bile Diyanet’e, dine, Ehl-i Sünnete bu kadar baskı yapılmamıştı. Adnan Menderes iktidarını deviren ihtilâlci subaylar Diyanet İşleri Başkanlığı’na İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen hocayı getirerek doğru bir iş yapmışlardı.

Şu anda ülkemizde çok derin, çok yoğun bir dinî değişim planı uygulanmaktadır.

Kur’ân’da “Allah katında din İslâm’dır” ayetine aykırı olarak üç ibrahimî din vardır, bunların mensupları ehl-i necat ve ehl-i Cennettir inancı konulmak isteniyor.

Fazlurrahmancı Ankara Ekolüne mensup birtakım oryantalist ilâhiyatçılar bazı İslâmcı politikacıların himayesinde ve kanatlarının altında sessiz sedasız Diyanet İşlerini kontrol altına almak istiyor.

Diyanet, iki Ortadoğu ülkesinin Türkiye Müslümanlığını kendi renklerine ve meşreblerine dönüştürme faaliyetlerine tepki göstermiyor.

Türkiye’ye hâkim olan Ehl-i Sünnet kültürü yerine:

1-Vehhabîlik,

2. Diyalogçuluk,

3. Fazlurrahmancılık,

4. Reformculuk,

5. BOP’a uygun münasip bir din anlayışı,

6. ABD, İsrail, Papalık ve diğer dış güçler tarafından istenen ve planlanan; ılımlı, evcil, sulandırılmış yeni bir İslâm ….. getirilmek isteniyor.

İslâm’ın ikinci temel kaynağı olan Sünnete açıkça veya sinsice saldırılıyor.

Muteber hadîs kitaplarındaki sahih hadîsler “ayıklanmak” isteniyor.

Henüz fazla açığa çıkmamış bir proje daha var. Camilerin arka tarafına ihtiyaçtan fazla sandalye konulması ve yaşlıların secdesiz namaz kılmaları… İleride, camileri de kiliselere mi benzetmek istiyorlar?

Türkiye’de Ehl-i Sünnet’i yıkmak için dehşetli planlar var, bu yolda dehşetli faaliyetler yapılıyor ve dehşet verici paralar harcanıyor.

Gayeleri:

1. Cihadsız bir İslâm türetmek,

2. Kur’ân’daki birtakım emir, yasak, farz ve haramları yürürlükten kaldırmak,

3. Peygamberimizi ve Sünnetini marjinalleştirmek,

4. Fıkıhsız ve Şeriatsız bir İslâm türetmek,

5. İslâm’ı ve Müslümanları evcilleştirmek,

6. İslâm’ın tek hak din olma özelliğini kaldırıp, hak din olmada ona ortaklar getirmek.

Kur’ân’a, Sünnete, Cemaate, Sevad-ı Azam’a bağlı Müslümanların çok uyanık olmaları gerekiyor.

Ehl-i Sünnet hocaları, en az bid’atçiler kadar faaliyet ve gayret göstermelidir.

Önce Müslümanların büyük kısmını din kültüründen mahrum bıraktılar.

Şimdi de, Ehl-i Sünneti kaldırıp onun yerine bid’atleri hakim kılmak istiyorlar.

Diyalogçuluk, BOP’çuluk, Fazlurrahmancılık, şuculuk buculuk, Neo-Haricîlik, Reformculuk, Değişimcilik, Yenilikçilik…

ABD’nin, İsrail’in, AB’nin, Papalığın, Evangelistlerin istediği sulandırılmış ve evcil bir İslâm…

Müslümanlar!.. Uyumayın…

(Müessese olarak Diyanet’i tenzih ederim. Bendeniz, oraya sızarak Ehl-i Sünnet İslâmlığını yıkmaya çalışan bid’atçileri tenkit ediyorum.)

M.Şevket Eygi

Posted in Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: | 1 Comment »

Şehâdetten Büyük Bayram Olur mu?

Posted by Site - Yönetici Şubat 23, 2009

20120603_194237 copy.jpggf

Şehâdetten Büyük Bayram Olur mu?

„Hazret-i Hüseyin (radıy’allâhu anh), Kûfe’ye hareket edeceği zaman rüyâsında kardeşi Hazret-i Hasan (r.a.)’ı gördü.

Hazret-i Hasan,

– Ey birâderim! Sen, Kûfeliler’in ecdâdımıza ne yaptıklarını bilmiyor musun? Sanki bayrama gidiyor gibi, en güzel elbiselerini giymişsin! deyince, Hazret-i Hüseyin,

– Ben şehit olmaya gidiyorum!.. Bundan büyük bayram olur mu? karşılığını vermiştir.”

S.Hilmi Tunahan (k.s.)

Posted in Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Yorumlar, Şehitlerimiz | Leave a Comment »

Aylık manevi sigortanızı yaptırdınız mı?

Posted by Site - Yönetici Şubat 22, 2009

1111 (5)

Aylık manevi sigortanızı yaptırdınız mı?

Değerli kardeşlerim, her ayın 2’si ile 7’si arasında akşam vakti hilali görüpte evvelinde ve sonunda 1 fatiha olmak üzere Mülk (Tebareke) suresini okursanız o ayın hem maddi hemde manevi sigortasını yapmış olursunuz.

Maddi Sigortası; Kaza ve belalara karşı bir tedbir.

Manevi Sigortası; Günah kirlerinden muhafaza.

.

Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Dualar, Güncel, Gündem, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | 5 Comments »

Allah ile aldatmak

Posted by Site - Yönetici Şubat 21, 2009

Ahmed Bin Hambelin Allâhü Teâlâ'yı Rüyada Görmesi

Allah ile aldatmak

Abdullah b. Ömer r.a. bir şeyi fazla sevdi mi onu hemen Allah yolunda feda ederdi. Köleleri onun bu huyunu bildikleri için azatlanmak isteyen herhangi biri, elini sıvayıp mescidde kendini ibadete verirdi. Oda onu güzel durumda görünce hemen azad ederdi.

Dost ve arkadaşları ona ;

– “Ya Eba Abdirrahman vallahi bunlar seni aldatıyor” dediler.

Oda;

– “Allah yolunda bizi aldatanlara aldanmayı biz de kabul ediyoruz” dedi.

——————————————————————————–

Eski zamanlarda Bağdat’ta kendi halinde fakir, salih bir dokumacı yaşardı. Kurban bayramının birkaç hafta öncesiydi. Şehrin ileri gelenleri hac için hazırlık yapmaktaydılar. Onların bu tatlı telaşını gören fakir dokumacının içine bir ateştir düşüverdi. Hacca gitmek istiyordu ama ne parası vardı, ne yol azığı. Gönlünü yakıp kavuran bir sevda… Bütün sermayesi buncağızdan ibaretti.

Hani bir dem gelir, kulda kendi benliğinden eser kalmaz, içinden biri seslenir ya ötelere. Geri dönmez o anda dilekler, uzaklar yakın olur, imkânsız diye bir şey kalmaz ya… İşte öyle bir vakitte hacca niyetlendi dokumacı. Gecenin bir yarısı gözyaşları içinde açtı ellerini:

– Ya Rabbi, nasip et ben de geleyim. Kullarının malı-mülkü var, benim senden gayrı kimsem yok. Sana sığındım, sana dayandım. Sen de beni nimetlendirip bana ihsan eyle…

Sabah olunca yol için hazırlıklarını yaptı, yenice yola çıkmış olan hac kafilesinin ardına düştü. Yaklaşıp selam verdi yolculara. Onu görünce şaşırdılar. İçlerinden bir hoca yanına gelip, perişan haline bakarak:

– Ne o komşu, sende mi hacca gidiyorsun, dedi dudak bükerek.

Sevinç içindeydi dokumacı. Bayram sabahına uyanmış çocuklar kadar mutluydu.

– İnşallah hocam, dedi; Beytullah’ı tavaf etmeye, Ravza’ya yüz sürmeye gidiyorum. Rabbim nasip ederse…

Bu sözler üzerine arkadaşlarına bakıp güldü hoca. Niyeti dokumacıyla eğlenmekti:

– Komşu, Allah mübarek etsin, ama bakıyorum da ne bineğin var, ne yol azığın. Bari cebinde birkaç bin akçen var mı?

Bayramın ne olduğunu bile bilmeyen çocuklar kadar saftı dokumacı:

– Allah bana yeter, beni yedirir. Bütün âlem onun elinden rızıklanmıyor mu?

Kafiledekiler gülüştüler, hoca arkadaşlarının yanına döndü.

Nihayet uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra mübarek topraklara ayak bastılar. Tavaflarını yaptılar, Arafat’ta vakfeye durdular, hac görevini bitirip, gerisin geri memleketlerine doğru yola koyuldular. Hac boyunca dokumacı ve kafiledekiler birbirlerini görmemişlerdi.

Dokumacı kafileye yetiştiğinde, onu ilk hoca fark etti. Arkadaşlarını eğlendirmek maksadıyla yanına yaklaşıp;

– Komşu, dedi, haccını ifa ettin mi sen de? Bizimki aynı safiyetle cevap verdi:

– Şükürler olsun hocam, günahıma isyanıma bakmadı Rabbim. Fakir kuluna da nasip etti hacı olmayı.

– Hacı oldum diyorsun ama, hüccetini aldın mı bari, berat verdiler mi sana da?

– Yoo, berat ne ola ki? Nasıl verirler?

– Amma yaptın be komşu! Kim Beytullah’a yüz sürerse ona bir berat verirler. Cehennemden azat olduğunun nişanesidir o. Yoksa sen bunu hiç duymadın mı?

Bak, işte bizim beratımız…

Hocanın cümlesi yarım kalmıştı. Dokumacı birden feryat ederek Mekke’ye geri koşmaya başladı. Ne hüccetten haberi vardı, ne berat almıştı. Koşuyor, ağlıyor, inliyordu.

Nihayet Mescid-i Haram’in kapısından içeri girdiğinde perişan haldeydi. Kabe’nin kapısına varıp yapıştı, eşiğe yüzünü sürüp yalvarmaya başladı:

– Ey zenginler zengini Rabbim, ey ihsan edenlerin en cömerdi, ey alemlerin sahibi, senin lütfün, senin ihsanın bütün cihanı kaplar. Kulların beratlarını almışlar, azat olmuşlar cehennemden. Ben de senin kulunum, bana berat verilmedi. Yoksa ben azat olanlardan değil miyim?

Gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyor, kâh ellerini Kabe’nin eşiğine vurarak çırpınıyor, kâh semaya kaldırıp dualar ediyordu. Bu halde kendinden geçti, kapının önüne yığılıp kaldı. O esnada yanına birisi geldi, elinde tuttuğu şeyle dokumacıyı hafifçe dürterek, gülümseyen bir yüzle “bırak artık inlemeyi” dedi; “kaldır başını, al işte beratın, var git arkadaşlarına yetiş.”

Kağıdı eline alınca dokumacı, mis gibi bir koku yayıldı. Daha önce gördüğü kağıtlar gibi değildi bu. Yazısı nur, rengi nur, kağıdı nur… Öptü, başına koydu beratını. Şükürler edip, elbisesinin içine, kalbinin üzerine yerleştirdi. Sevinçle arkadaşlarının yanına koştu.

Hoca onun geldiğini görünce, arkadaşlarını dürterek, işte, dedi, geliyor bizimki. Biraz daha alay etmek istiyordu. Dokumacının gülen yüzünü görünce sordu:

– Ne o komşu, beratını almış gibisin…

– Aldım ya, bu fakiri de geri çevirmediler.

– Görelim hele şu beratı, bakalım bizimkine benzer mi?

– Buyur hocam, ben kaybederim belki, seninkinin yanında dursun, olmaz mı?

Hoca beratı eline alınca bir çığlık atıp atından aşağı düştü. Kokladı, yüzüne gözüne sürdü yemyeşil bir kağıdın üzerine nurdan yazıyla yazılmış, kokusu insanı kendinden geçiren beratı. Ağlıyor, ah ah, diyordu, yazık boşa geçirdiğim bu ömre, yazık bütün bildiklerime, öğrendiklerime. Keşke ben de şu komşum gibi saf ve samimi olaydım. Keşke beni de Allah ile aldatsalardı, ah…

Dokumacı olanlara anlam veremiyordu. Hem zaten bir şey düşünecek durumda da değildi. Herhalde adet böyle olsa gerektir, diye düşündü. Bağdat’a vardıklarında ayrılacakları sıra beratı tekrar hocaya uzattı:

– Al bunu, sende kalsın hocam. Ben ölünce kefenimin içine koyarsın, sana vasiyetimdir.

Hoca beratı evine götürüp bir sandığa kilitledi. Her şey yine eskisi gibiydi Bağdat’ta. Hoca biraz değişmişti, hepsi o kadar. Suskun bir adam olmuş, talebelerini dağıtıp ticaretle meşgul olmaya başlamıştı artık.

Gel zaman git zaman, şehir dışından döndüğü bir gün, dokumacının vefatını öğrendi. Ağlayarak evine gitti, vasiyeti yerine getiremedim diye üzülüp dövünerek sandığı açıp baktı ki, berat yerinde yok. Şaşırdı, belki de bizim çocuklar vasiyeti yerine getirmişlerdir, diye düşündü. Evde kimse yoktu, merakını yenemeyip, mezarlığa gitmeye karar verdi.

Kabrin başında durup dualar etti. Dokumacının siması gözünün önünden gitmiyordu. Delice merakına gem vuramayıp, mezarı açıp berat var mı yok mu diye bakmaya niyetlenince bir ses işitti:

– Mezarı açma. Biz birine berat verir de, sonra onu darda mı bırakırız? Verilen berat sahibini buldu. Bizimle aldanan aldanır mı hiç?

Posted in Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Yorumlar | Leave a Comment »

İmtihana Girerken Okunacak Dualar

Posted by Site - Yönetici Şubat 20, 2009

İmtihana Girerken Okunacak Dualar,dua

İmtihana Girerken Okunacak Dualar

Euzü Besmele çektikten sonra imtihana girerken şu dua okunur:

Rabbi edhılni müdhale sıdkın ve ahricni muhrace sıdkın vec’al li min ledünke sultanen nesiyra.

Ey Allah’ım! Gireceğim imtihana doğrulukla girmemi sağla. Çıkacağım(bu) yerden doğrulukla (başarı ile) çıkmamı nasip et ve benim için yüca katından yardım edici bir kuvvet ihsan eyle.” ( isra suresi – 80 )

İmtihan kağıdını alıp oturunca:

Rabbişrah li sadri ve yessir li emri vahlül ukdeten min lisani yefkahu kavli. ( Taha suresi – 25-27 )

Manası:

Rabbim, kalbime genişlik ver, işimi/imtihanımı kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz ki iyice anlayabilsinler.”

Kalemi eline alınca:

Ya hayyü ya kayyumü bi rahmetike esteğıysü.

Manası:

“Ey Hayy ve kayyum yüce Rabbim! Rahmetinle Sen’den yardım istiyorum. Girdiğimiz bu imtihanda beni başarılı kıl.

İmtihana girerken Allah’a güvenip bu dualar samimimiyetle okunursa, çalışılıp tevekkülü Allah’a bırakınca Allah’ın izniyle muvaffakiyet elde edilir..

Posted in Diger Konular, Dini Konular, Dualar, Güncel, Gündem, Genel, Türkiye, Yorumlar | 41 Comments »

Cüneyd-i Bağdadî ile Derviş

Posted by Site - Yönetici Şubat 19, 2009

Cüneyd i Bağdadi Hazretleri -  Kabri

Cüneyd-i Bağdadî ile Derviş

Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) Hz. bir cuma günü caminin kapısında para isteyen bir derviş gördü. İçinden şu düşünce geçti:
– Bu adam acaba niçin çalışıp para kazanmaz da böyle ondan bundan para dilenir?
O gece rüyasında kendisine üstü örtülü bir tabak getirilir. Üstünü açarlar, Hz. Cüneyd bir de bakar ki gündüz gördüğü derviş kızartılmış vaziyette duruyor.
– Haydi bunu ye, derler. Cüneyd Hazretleri:
– Yiyemem haramdır, der.
– Mescidin kapısından çıkarken nasıl yediysen öyle ye, denilir.
Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri heyecanla uyanır. Kalben gıybet ettiğini anlar. Gıybet, bir kimsenin hakkında hoşlanmayacağı şeyi söylemektir. Üstün derecelere kavuşmuş olan insanlar ise, kalplerini öyle düşüncelerden korumaları gerekirdi. İşte bundan dolayı Cüney’d-i Bağdadî Hazretleri derhal ikaz edilmiştir. Uyanır uyanmaz o dervişi aramaya başlar. Onu Dicle ırmağı kenarında yıkamış olduğu tereleri yerken bulur. Yaklaşıp selam verir. Derviş selamını bile almadan,:
– Ya Cüneyd, mescidden çıkarken yaptığından tevbe ettin mi? der.
– Evet, tevbe ettim, demesi üzerine,
– Tevbe ettinse mesele yok. Allah tevbe edenlerin tevbelerini kabul eder. Korkma, der
ve gözden kaybolur.
Cüneyd Hazretleri o kadar ağlar ki, ağlaya ağlaya gözleri şişer. Manevî makamları aşmış olanlar, kalplerini de korumaları lâzımdır.

Yine Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri anlatıyor:
Şeyhim Sırrı Sakatî Hazretleri ağır şekilde hastaydı. Kendisine:
– Efendim, bana bir vasiyetiniz var mı? dedim. Bana şöyle buyurdu:
– Halkla konuşmaya dalıpta Allah’ı zikretmeyi unutma. Allah’ı zikretmekten asla gafil olma.

Cüneyd-i Bağdadî Hazretlerinin müridlerinden birisi anlatıyor:
– Pazarda gezerken güzel bir kadın görmüştüm. Dönüp ona bir daha baktım. Sonra pişman olup tevbe ettim. Akşam eve geldiğimde hanım:
– Efendi bugün yüzünü kararmış görüyorum, dedi. Pazarda yaptığım hata yüzüme de sirayet etmişti. Pişmanlığım iyice arttı. Bir mağaraya çekildim. Orada 40 gün kalıp gözyaşı döktüm. Sonra,
Bağdat’a gidip Cüneyd Hazretleri’ni ziyaret etmek istedim.Bağdat’a varıp Şeyh Hazretlerini ziyaret ettiğimde bana,
– Sen pazarda günah işleyesin, biz Bağdat’ta senin için istiğfar edelim, öyle mi? dedi.
O kadar utandım ki tarifi mümkün değil. Bir daha öyle hatalara düşmedim.
Değerli okuyucular, eğer şeyh gerçek şeyhse, müridinin yaptığı şeylerden Allah’ın izniyle haberdar olur. Peygamberlerin, ümmetlerinin affedilmesi için istiğfar ettikleri gibi, onlar da müridlerinin affı için dua ederler.

Ali Eren – Dini Hikayeler.

Posted in Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Yorumlar | Etiketler: | 2 Comments »

 
%d blogcu bunu beğendi: