Göynem – Beyşehir

İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

Tebbet Suresi ve iki yaşanmış olay üzerine…

Posted by Site - Yönetici Şubat 16, 2008

Tebbet suresi ve ,tebbet

Tebbet Suresi ve iki yaşanmış olay üzerine…

Ölenlerine ağlayanlarla ilgili bir şerh düşelim ki yanlış anlaşılmasın. Efendimiz SAV, bağıra çağıra, saçını başını yolarak ağlamayı yasaklamıştır.

Ama kalp hüzünlenir göz yaşarır buyurmuştur.” Oğlu ibrahimin vefatinda sessiz sessiz gözyaşı dökmüştür.Yasaklanan ağlama, isyan kokan ve bağırarak isyan ederek saçını başını yolarak yapılan ağlamadır.

Bunu belirttikten sonra, Tebbet suresiyle ilgili iki olayı anlatmak isterim. inanın tüylerim diken diken oldu. Bu olayı çevremizdeki bütün insanlara anlatmalıyız ki ibret olsun.

1-Bir arkadaşımız anlatıyor: Onun bir arkadaşı tebbet suresinde Allah’ın Ebu Lehebe olan bedduasını minnacık beynine, sığıştıramadığı için dinden çıkmış. Böyle bir din olamaz ben bunu kabul etmiyorum demiş.

Cenebu Hak yanlışını görmeyi nasip etsin,ne diyelim.Amin.

2.- İslamı iyice araştıran bir papaz, Tebbet suresi yüzünden müslüman oluyor.Burada muhteşem bir incelik yatıyor diyor.Alimler soruyorlar:Bizim görmediğimiz ve senin gördüğün incelik nedir?

Papaz diyor ki:

–Tebbet suresi yaşayan bir insan hakkında nazil oldu. Yani Ebu Lehep hakkında nazil oldu. Ebu Lehep bu sure indikten sonra tam 8 sene daha yaşadı.Bu sure onun ve karısının cehennemlik olduğunu bildiriyordu.Yani Ebu Lehep yalandan bile iman etse bu sure geçersiz kalacaktı.Çünkü Ebu Lehep iman etmiş olacaktı.Ama Ebu Lehep bu sure inmesine rağmen ve tam 8 sene yaşamasına rağmen inkarında direndi ve zulmüne devam etti karısıyla birlikte.incelik burada.Yani iman ederek bu sureyi geçersiz kılabilirdi.Ama Allah onun iman etmeyeceğini biliyordu.İşte bu surede muhteşem bir mucize vardır.Ben bu yüzden Müslüman oluyorum diyor.

Kur`ani kerim de bir ayette şöyle buyrulur:

Allah bu Kur’an’la bazılarını hidayete, bazılarını dalalete düşürür.

Kur’an’daki Tebbet suresiyle bir Müslüman dinden çıkarken hristiyan bir papaz dine giriyor. İslamla şerefleniyor.İşte bakış açısı. Bir sure bir papazı Müslüman kılarken,bir müslümanın dinden çıkmasına neden oluyor.İşte bakış açısı.

Önemli bir hususda şurasıdır:

Bir insan başka dinden diye ona beddua etmiyoruz.Beddua etme nedenimiz onun zalim olması ve yeryüzünde fitne çıkarması.Yoksa insanlığın barışı için çalışan hayırlı işler yapan insanlara beddua etmeyiz,hidayetleri için dua ederiz.Çalışmaları için teşekkür ederiz.

Bizim dinimizde vefa duygusu vardır. Efendimiz Mekke yıllarında oğullarıyla birlikte kendisini himaye eden Müşrik Mutim bin Adiyyi, Medine’de yıllar sonra vefa duygusuyla yadetmiş ve Bedirde alınan müşrik esirleri Mutim bin adiyyin oğluna göstererek,

–Baban sağ olsaydı onun hatırı için bunları bağışlardım diyerek vefa duygusunu dile getirmiştir.

Bir başka hususda şudur.

Bir hadisi şerifte: Mazlumun bedduasını almaktan kork. ” Zira Allah’la bu beddua arasında perde mevcut değildir.” Buyrulmuştur.Hadisin izahında ise;

“Allah’la beddua arasında perde yoktur” ibâresi, bedduânın Allah’a ulaşmasını önleyecek hiçbir engel yoktur, yani “mazlumun duası makbûldür” demektir. Başka rivâyetler, mazlum âsi de olsa, fâcir ve hatta fakir de olsa duasının makbul olduğunu tasrîh eder. Ahmed İbnu Hanbel’in bir rivâyetinde:

دَعْوَةُ الْمَظْلُومِ مُسْتَجَابَةٌ وَاِنْ كَانَ فَ

اجِراً فَفُجُورُهُ عَلى نَفْسِهِ

Mazlumun duası makbuldür, facir bile olsa, zira onun fücûru kendini ilgilendirir” buyrulmuştur.

Demekki dinsiz olmak başka bir şey, zalim olmak başka bir şeydir.Biz zalimlere beddua ederiz ve etmeliyiz.Allah onları ıslah etsin.Değilse, KAHHAR İSMİNİN HÖRMETİNE KAHRETSİN. AMİN.AMİN.AMİN.

10 Yanıt to “Tebbet Suresi ve iki yaşanmış olay üzerine…”

  1. Asil said

    Bu bilgileri, yaziyi bizimle paylastiginiz icin cok tesekkur ederiz. Bu yaziyi da okuduktan sonra, benimde kucuk yaslardan beri aklima takilan bir soruyu size sormak ve gercekten ogrenmek istiyorum. Beni aydinlatabilirseniz gercekten memnun olucagim. Bazen birseyleri cok merak ediyoruz fakat sormaya cekiniyoruz, fakat burada konusu acilmisken ben sormadan gecemiyecegim.

    Yazinizda Tebbet suresinde gecen mucizeyi anlayip, dusunen ve hisseden inancsiz bir insanin nasil musluman oldugunun kisa hikayesi anlatiliyor, gercekten ibret verici, ders alinmasi gereken bir olay, guzel bir bakis acisi.
    Benimde kendimi bildim bileli dusundugum bir konudur bu; yani tum canlilari yaratan, gordugumuz herseyin sahibi olan yuce Allah tabiki de herseyi bilir, kimin ne oldugunu ne olucagini. Yarattigi kullarina da farkli yuzler, farkli kisilikler, duygular, yetenekler, zeka, anlama kabiliyeti, sevkat, v.s. vermistir, bes parmagimiz nasil farkliysa onun yarattigi kullarin da hepsi farkli. O zaman bu durumda (burada Allahi tenzih ederiz, o herseyi bilir, herseyin bir nedeni vardir, sadece benim bilgisizligim ve ogrenmek istiyorum) Allah herkesin sonunu biliyorsa biz niye dunyada sinav veriyoruz? Allah herkesi farkli kisiliklerde yarattiysa, genetik olayini biliyoruz ya insanlara ozellikleri dogustan verildi, can cikmadan huy cikmaz, bu sekilde insanlar Allah katinda nasil derecelendirilecekler? Allah birine anlama kabiliyeti zeka veriyor digerine az, birinin kalbine sevkat daha fazla veriyor digerine daha az, birinde sevme ve acima duygusu fazla gelismis oluyor, digerinde olmuyor ornegin. Bu sekilde nasil siniflandirilacagiz?

    Cok tesekkurler

    Beğen

  2. Cok guzel bir soru sormussunuz.

    H.z Allah insanlari farkli farkli sekilde yaratmistir ve buyuruyorki :“Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet -kulluk- etsinler diye yarattım.” ( Zâriyât Sûresi, 56)

    Allah, insanı bu kainat içinde en seçkin bir surette yaratmıştır. Diğer bütün varlıklardan farklı olarak; ona varlıklardaki fayda ve amaçları algılayabilecek bir akıl, iyi ve kötüyü doğru ve yanlışı ayırt edebilecek bir vicdan, bütün ilimleri öğrenebilecek bir kabiliyet, bir çok gizli sırları anlayabilecek bir kalp, bütün tatları algılayabilecek bir dil, güzelliklerin bütün inceliklerini görebilecek bir çift göz, her çeşit nağme ve ilahî tespihleri işitebilecek bir kulak vermiştir.

    Dünya bir cennet ve mükâfat yeri değil ki, herkes için bir zevk ve safa yurdu olsun. Dünyaya gelenlerin hızlıca göçüp gitmesi, gençlerin ihtiyarlaşması, insanların sürekli, bela ve musibetlerle karşı karşıya bulunması, firak ve ayrılığın şamarlarıyla sersemleşmesi gösteriyor ki, insanın dünyaya gönderilmesinin gayesi bir imtihandır. İmtihandan sonra başka bir memlekete yolculuk yapılacak, imtihanı kazanmanın mükâfatını ve kaybetmenin cezasını orada görecektir.

    -İmtihana tabi tutulan bir varlık olarak insanoğlunun içinde bulunduğu zamanın her dilimine/her karesine ya artı veya eksi kaydedilmektedir. İlahî imtihanın –genel olarak- iki sorusu ve iki cevabı vardır. Hayat bilgisinden sorulan bu iki sorudan biri sıkıntı, bela, meşakkat, musibet, mükellefiyet türünden şeylerdir. Diğer soru ise, ferahlık, bolluk, nimet, izzet-ikram türünden şeylerdir. Bütün hayatında insanlar, ya sevinç ve huzur ortamında, ya da hüzün ve keder ortamında yaşamaktadır. Birinci sorunun cevabı sabır, ikinci sorunun cevabı ise şükürdür.

    İnsanoğlundan, hayatın pratiğiyle sıkıntıyı yaratıp sorusunu soran da, sabır cevabını isteyen de; ferahlık yaratıp sorusunu soran da, şükür cevabını isteyen de Allah’tır.

    Sözgelimi, ortada bir hastalık varsa, onun yaratıcısı Allah’tır. Fakat icat noktaları içermeyen yönleri ise insana aittir. Mesela, terli, terli soğuk su içmek bir su-i istimaldir, neticesinden sorumlu olan insanın kendisidir. Bademciklerinin şişmesinden, grip olmasından kendisi sorumludur. Fakat hastalığı yaratan Allah’tır. Edepli olan kimse, Hz. İbrahim gibi, vesilelik yönüyle kötülüğün kendisine, yaratıcılık yönüyle de iyiliğin Allah’a ait olduğunu düşünür ve: “ben hastalandığım zaman bana Allah şifa verir”(Şuara, 26/80) der.

    Eğer böyle düşünmezsek, o takdirde, kolumuzu, bacağımızı kıran, malımızı çalan, hatta bir insanı öldüren kimseye kızmamamız gerekir. Ve Allah’ın da bunlara ceza vermemesi lazım gelir. “De ki: Rabbinizden gelen hak/gerçek budur. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin”(Kehf, 18/29)

    “Eğer seni yalanlarlarsa, onlara de ki: Rabbiniz geniş bir rahmet sahibidir. Fakat onun azabı da suçlu olan toplumdan geri çevrilemez. Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: “Allah dileseydi ne biz ona ortak koşardık ne de atalarımız. Ve ne de bir şeyi haram kılardık.” Bunlardan öncekiler de aynı şekilde yalanlamışlar, sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: yanınızda bize çıkarıp göstereceğiniz bir bilgi/ bir yazılı belge var mı? Siz zandan başka bir şeye uymuyor ve yalandan başka bir şey söylemiyorsunuz. De ki: “En kesin delil ancak Allah’ındır. Allah dileseydi, elbette hepinizi hidâyete erdirirdi.” (Enam, 6/147-149).

    “Allah dileseydi, elbette hepinizi hidâyete erdirirdi” cümlesinden şunu anlayabiliriz:

    “Ey insanlar! İmtihan şeklini belirlemek Allah’a aittir. Eğer dileseydi, hepiniz sınıfı geçecek şekilde bir imtihan düzenleyebilirdik. Veya hiç imtihan etmeden hepinizi-hidayete erdirir- sınıftan geçirirdik. Bu konuda hiç kimse bize mani de olamazdı. Fakat, iyi insanlarla kötü olanları, çalışkan öğrencilerle tembel olanları, Ebu Bekir gibi hakkın hatırını sayan, doğruyu tavsiye eden aklını kullanan insanlarla, Ebu Cehil gibi gururunu okşayan nefsinin peşine takılanları birbirinden ayırmak istedik. Bu adaletin de bir gereğidir.

    Bu düzenlemeyi yapmakla Allah’ın insanlara asla zulüm ve haksızlık yapmadığına dair, katında sizi kolayca ikna edecek delilleri pek çoktur. Onun için haddinizi bilin, ona güvenin. O herkesi sorumlu tutup, sorguya çeker fakat hiç kimse onu sorguya çekemez. Onun sonsuz ilim ve hikmetinin denizi yanında sizin bilginiz bir damla bile değildir.

    Onun hikmetine inanın, rahmetine güvenin, affına karşı ümit-var olun, Onun haksızlık yapmayacağına iman edin, Müslüman olarak ona teslim olun ve öylece huzuruna varın..”

    Sual: Bir kadın, (Ya Rabbi, beni niye erkekle aynı haklara haiz yaratmadın) dese, küfre girer mi?
    CEVAP
    Yaratığın, Yaradan`a itiraz etmesi, Onun işini beğenmemesi asla caiz olmaz. Birkaç örnek:
    1- Biri, ya Rabbi beni niye dünyada yarattın da, göklerde, gezegenlerde yaratmadın diyemez.

    2- Zenci, beni niye beyaz yaratmadın diyemez. Esmer, beni niye sarışın yaratmadın, sarışın, beni niye buğday tenli yaratmadın diyemez.

    3- Çirkin, beni niye güzel yaratmadın, güzel de, beni niye daha güzel yaratmadın diyemez.

    4- Cüce veya kısa kimse, beni niye uzun yaratmadın diyemez. Çok uzun birisi de, beni niye normal yaratmadın diyemez.

    5- Sakat doğan, beni niye sakat yarattın diyemez. (Kel, kör, sağır, dilsiz, felçli, çolak gibi)

    6- Hasta doğan, beni niye hastalıklı yarattın diyemez. (Deli, geri zekalı, hiper aktif gibi)

    7- Bir kimse, beni niye daha zeki, daha akıllı, daha kabiliyetli [yetenekli] yaratmadın diyemez.

    8- Erkek, beni niye kadın yaratmadın, kadın da beni niye erkek yaratmadın diyemez. Bir insan, beni niye melek veya cin yaratmadın diyemez. Cin de beni niye insan yaratmadın diyemez.

    9- Bir insan, beni niye bir hayvan, mesela aslan, köpek, eşek, yılan yaratmadın diyemez. Bir hayvan da beni niye insan yaratmadın diyemez. Yılan, beni niye ayaksız yarattın, beni niye bir aslan olarak yaratmadın diyemez.

    10- Bir insan veya hayvan, beni niye, gül, lale gibi bir çiçek veya çam, kavak gibi bir ağaç olarak yaratmadın diyemez.

    Bunlar doğuştan yaratılan durumlardır. Hiç kimsenin yaratılışı için bir şey demeye hakkı yoktur.

    Müslüman, hayrın ve şerrin de Allah tarafından yaratıldığını bilir. Birkaç örnek de buna verelim:
    1- Fakir bir kimse, beni niye zenginleştirmiyorsun, zengin kimse de, beni niye daha çok zengin yapmıyorsun diyemez.

    2- Bir memur, beni niye âmir yapmıyorsun, âmir de, beni niye müdür, genel müdür, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı yapmıyorsun diyemez.

    3- Avukat, beni niye doktor yapmadın, doktor, beni niye tüccar yapmadın, köylü, beni niye şehirli yapmadın diyemez. Bir şoför, beni niye pilot ve kaptan yapmadın diyemez.

    4- Bir kimse, beni niye evliya veya peygamber yapmadın diyemez.

    Ne erkek, diğer erkeklerle eşit yaratılmıştır, ne de kadın, diğer kadınlarla eşit yaratılmıştır. Allahü teâlâ her canlıyı farklı yaratmış ve her birine bir vazife vermiştir. Herkes haline ve hakkına razı olmalı, razı olmayan büyük isyan içinde olur.

    Belki bir insanın kadın veya erkek olarak yaratılması, onun hakkında daha iyidir. Bir âyet meali:
    (Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216]

    Her halimize razı olmalıyız. Çünkü Allahü teâlâ kudsi hadislerde buyuruyor ki:
    (Mümin başına gelen işten, hoşlansa da, hoşlanmasa da, o iş, onun için iyidir.) [İbni Şahin]

    (Kimisinin imanı ancak zenginlikle salah bulur. Eğer o fakir olsaydı, küfre girerdi. Kimi de, ancak fakirlikle salah bulur, [doğru, iyi yolda olur], eğer zengin olsaydı, küfre düşerdi. Kiminin imanı da, ancak sıhhatte olması ile tamam olur. Eğer hastalansa, küfre girerdi. Kiminin imanı hastalıkla olgunlaşır. Eğer sıhhatte olsaydı küfre sürüklenirdi.) [Hatib]

    Sonuc itibari ile biz her halimiz ile imtihandayiz.

    Allaha emanet ol.

    Beğen

  3. Asil said

    Allah razi olsun, uzun ve guzel bir cevap yazmissiniz, sorumun cevabini aldim ve ikna oldum. Dogrusunu soylemek gerekirse beni ikna eden bir paragraf oldu.

    Bu duzenlemeyi yapmakla Allah’in insanlara zulum ve haksizlik yapmadigina dair, katinda sizi kolayca ikna edecek delilleri pek coktur. Onun icin haddinizi bilin’ ona guvenin, o herkesi sorumlu tutup sorguya ceker fakat hickimse onu sorguya cekemez. Onun sonsuz ilim ve hikmetinin denizi yaninda sizin bildiginiz bir damla bile degildir.

    Bu bolum tum sorularima cevap veriyor aslinda, anliyorum ki Allah dogru yolu bildirmis, gostermis, kaynak elimizde, iyi kotu, dogru yanlis ortada, sen hayatini tamamen onun istedigi gibi yasa, ilerisini Allaha birak, o bilir, onun katinda haksizlik yoktur. Benim anladigimin ozeti bu.

    Zaten bazi konulara maaselef aklimiz eremiyor, bazi seyleri ancak o biliyor, ben bunu yasadigim icin cok iyi bilirim. Ben ilkokul cagindaykan babam beni her yazin okul tatillerinde kuran kursana gonderirdi. Kuran okumasini, dualari, bilmedigimiz bir cok dini konulari sagolsunlar hocalarimizdan ogrenmistik. O zamanlar 7 yaslarimda iken ben dini konulari ogrendikce uzerinde dusunmeye yorum yapmaya calisiyordum cocuk aklimla. Olumu, oldukten sonra ahiret hayatini ogrenince ben bu kunuda cok sikca kendi kendime dusunmeye basladim, kimse ilede bu konuyu konusmuyordum, oldukten sonra cezamiz varsa odiyecegiz, Allah nasip ederse cennete gidecegiz ve ebediyen orada mutlu yasiyacagiz, peki hersey guzelde bu sonsuzluk, ebediyet beni korkutuyordu, ebedi hayat, amac ne, ebediyet sonsuzluk nereye kadar, sonsuzluk nasil gecer, nereye, olum yok, yasam nasil, yasamanin manasi ne, ceza yokmu, suc suclu hakem olmuyacakmi, gibi bircok soru kafamda dusunurken kendimi kaybedip farkli bir yere gitigimi hissediyor, birkac saniye sonra kendime geri geliyordum, bu sekilde giderek devam etti ve ben sonunda psikolojik problemli bir cocuk haline geldim ve ailem mudahalesi, doktorlar falan derken beni daha sonra babam kuran kursuna devam ettirmemisti. Simdi nedense o aklima geldi ve sizinle paylasmak istedim….

    Cevabiniz icin tekrar tesekkurler

    Beğen

  4. Asil, Cok guzel izah etmissiniz, Aslinda genel olarak o yastaki cocuklarin hepsi aynen senin dedigin gibi cennete gidecekmiyiz,gidersek nasil olacak, cehennem nasil falan bøyle sorulari sikca soruyorlar, ama dedigin gibi en ønemlisi EBEDI olan sonu olmayan yasam, iste burada insanin akli duruyor, dusun, dusun yine dusun ve tekrar tekrar dusun ve bizim aklimiz ile yinede bu ebediligin bir sonu oldugu varsayimi ile karsilasiyoruz, aslinda EBEDI`li gi anliyamiyoruz,

    Zaten akil Allahin zatinin kunhunu anlamaktan acizdir,ancak sifatlari hakkinda dusunulur.

    Ebedi bir hayat olan sonsuzlukta bøyle.

    Ne diyelim, Bizler elimizden geldigince islami ve muslumanligi yasayalim gerisini Allaha havale edelim degilmi ?.

    Allahiz rahmeti sonsuzdur, EBEDiDiR.

    Allaha emanet olun.

    Beğen

  5. Alim said

    Dostum Yukarikayalar,
    Asil arkadaş kafasına takılan bir soru sormuş,sende güzel bir soru demişsin. Verdiğin cevabı okudum,başa döndüm yine okudum.Verdiğin cevabda sorunun cevabı yok.Aksine verdiğn örnekler Asil arkadaşın çelişkisini dahada destekler nitelikte.(diğerlerini almıyorum,sadece son paragrafındaki cümleni örnek vereyim ki,”Her halimize razı olmalıyız. Çünkü Allahü teâlâ kudsi hadislerde buyuruyor ki:
    (Mümin başına gelen işten, hoşlansa da, hoşlanmasa da, o iş, onun için iyidir.).Bunun meali şudur: Leheb,hoşlansa da,hoşlanmasa da yaptığı o işler onun için hayırlıdır,iyidir… Allah(s.a.v) tarafından lanetlenen Leheb’in yazgısının bu olduğunu düşünebilen,akıl edebilen ve sorabilen Asil arkadaşım,bu yanlışlıklarla dolu(ki sorunun cevabıyla yakından ve uzaktan alakası olmayan ve hatta dahada çok çelişkiye sürükleyen)cevabınıza nasıl kayıtsızca ikna oldum diyebiliyor, tek kelime ile hayret ediyorum!!!Sanıyorum bu soruyu soran ve cevabını veren kişi aynı kişi:)
    Bir İlahiyat ve İslam Felsefesi Tarihi Prof.u olarak Yukarikayalar dostuma tavsiyem, kulaktan dolma ve yetersiz donanımla dinimizin bu gibi hassas konularında yorumlarda bulunmamalı,kaş yapayım derken,göz çıkarmamasıdır…
    Dip not; İletişim,teknoloji ve internet çağımızda insanlara,bir papaz Tebbet Suresini okuyup Müslüman oldu hikayesini söylemen hiç doğru değil.Bunu araştırıp da,doğru olmadığını gören insanlar hem senin bilgine saygı duymazlar,hem de İslam dinine karşı şüpheci yaklaşımlarda bulunurlar.Hatırlarsın ki,bir zamanlar Kaptan Coustou için Müslüman oldu dediler,ilim sahibi bir çok insan T.V lerde ballandıra ballandıra anlattılar.Ama,öldüğü zaman Fransız T.Vleri naklen yayınladıkları cenaze töreninde tabutunun başında ne bir imam bulunuyordu,ne de Kur’an okunuyordu.Hristiyan adet ve göreneklerine göre defn edildi.Bu adamın İslam olduğunu hararetle savunan akl-ı selim bir ilahiyatçımıza bunun nedenini sorduğumda (Aklıma geldikçe hala gülerim:))verdiği cevab;” Hristiyan alemine ayıp olmasın diye”dedi:)))
    Doğruyu yanlışla öğretemezsin,bırak doğru doğruluğu ile kalsın…Cennetin kapıları maymuncukla açılmaz dostum….
    Allah’ın (s.a.v) selameti,doğruluğu ve dürüstlüğü üzerinizde olsun…

    Beğen

  6. murat gülmez said

    sn.yöneticilerden sorunuma cevap bekliyorum.
    benim sorunum ailemle ilgili.ama işlerimin bozulmasın neticesinde şimdi beni kötülüyor ve bana kadınlık vazifesini dahi yapmıyor.aynı evde iki yıldan beri küskün durumdayız.sadece alınacakları alıyorum.onun dışında yemeklerimi dahi benimle yemiyor.yuvamı yıkmak istemiyorum.iki çocogum var.tatlı dilden anlamıyor.geçenlerde birisi TEBBET suresini besmelesiz okuyup ona üflememi tavsiye etti.aranız düzelir diye.olumalımıyım.yoksa tümmü helak oluruz.cevap vermenizi rica ederim.slm.

    Beğen

  7. Mustafa Can said

    Murat Kardeşim,
    Öncelikle; eşinin de değer verdiği insaf sahibi, adil bir şahsın huzurunda konuyu müzakere ve muhakeme edin. Sonuca her iki taraf da razı olsun. Sen mutlaka razı ol. Eşin razı olmazsa bir müddet daha nasihate ve ikaza devam et.
    Bundan sonra ister azimetle ister ruhsatla hareket et. Azimet, ayrılmanızdır, ruhsat ise şu dünya hayatında bu hanıma katlanırsan, namazın-orucun varsa, haram da yemiyorsan Cenneti garantilersin gibime geliyor. Allah insaf, güzel ahlak ve sabır versin.

    Beğen

  8. iremsu said

    benim mesela boynumda tebbet duası yazyo buna başta inanamamştm ama sonra alştm nazar duası diye biliyodum ama değilmiş sağolun

    Beğen

  9. baris said

    adama neden hakaret ediyorsun minnacık beynine diyerek ??? sen müslüman ülkede müslüman ailede doğmuşsun kalkmış insanları küçümsüyorsun.. Allah seni affetsin bu din hoş görü dinidir küfür hakaret ile Ayetleri ayetleri aynı cümlede kullanma

    Beğen

  10. doğan hasan said

    Papaza atfen ‘zalimliklerine devam etti’ derken, bu ebu leheb (gerçek adıyla abduluzza) ne zalimlik yapmış, kime zalimlik yapmış. Ne yapmış Müslüman olanlara eziyet mi yapmış, bilmem neden teyyare salla gitsin. Adam Peygamberin 12 amcasından biri ve islamiyeti kabul etmiyor. Birinci suç. İkinci suç: (burası çok önemli) aynı zamanda iki kızının da dünürü ve kızları aile içi geçimsizlikten dolayı eşlerinden boşanıp, Peygamberin baba evine dönüyor. Bu bedduada bunların etkisi var mıdır, yok mudur. İslam’da beddua etmek büyük günah olduğu halde, Kuran’da sadece bu kişiye beddua niye ediliyor. Ebu Leheb’in elleri kurusun… karısı ateşine odun taşısın ne demek. böyle bir Kuran ayeti olabilir mi?

    Beddua etmek

    Peygamber efendimiz beddua etti mi?
    Peygamber efendimiz, diğer bazı Peygamberler gibi kavimlerine genel bir beddua etmemiş ama muayyen günahları işleyenleri lanetlemiştir. Mesela birkaçı şöyledir:
    (Lutilere Allah lanet etsin!) [Beyheki]

    (Paraya tapana lanet olsun!) [Tirmizi]

    (Bid’at çıkarana lanet olsun.) [Dare Kutni]

    (Eshabıma sövene lanet olsun.) [Hakim]

    (Doğruyu bildiği halde susana lanet olsun) [Deylemi]

    Ayrıca isim söyleyerek beddua ettikleri de vardır. Bir tanesi şöyledir: Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, Tebbet suresi gelince, Resulullah efendimize hakaret etti. Resulullah çok üzülüp, (Ya Rabbi, buna bir canavar musallat et) dedi. Ebu Leheb’in oğlu Uteybe Şam’a giderken, bir gece, bir aslan gelip uyuyan arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybe’ye gelince onu parçaladı. (Mirat-i kâinat)

    Taberani’de rivayet ediliyor ki:
    İki kişi, Hazret-i Hamza hakkında aşağılayıcı bir şiir okuduklarından Cehenneme gitmeleri için Resulullah beddua ediyor.

    Peygamber efendimiz beddua etmezdi sanarak hadis kitaplarındaki beddua bildiren böyle bir hadis-i şerife şüphe ile bakmak din düşmanlarını sevindirmek olur. O zaman imam-ı Taberani’ye de itimat kalmaz. Zaten din düşmanlarının bütün derdi de bu. (Âlimleri ve hadisleri yıkarsak Kur’anı yıkmak daha kolay olur) diyorlar.

    O iki kişi hicri 8. yılda Müslüman olmuştu. Hazret-i Hamza ise bundan 4 yıl önce şehit oldu. Yani o zaman o iki kişi Müslüman değildi. O dua, Müslümanlara yaptıkları zararlardan ve sevgili amcası Hazret-i Hamza’ya dil uzattıklarından dolayı yapılmıştı.

    Mekke’nin fethinde, Resulullah efendimiz herkesi affetti. Yalnız on kişinin isimlerini söyleyip, (Bunları görünce hemen öldürün) buyurdu. Bu on kişiden biri olan Vahşi bin Harb, Mekke’den uzaklara kaçtı. Daha sonra pişman olup, Medine’de mescide gelip, (Ya Resulallah, bir kimse Allah’a ve Resulüne düşmanlık yapsa, en kötü, en çirkin günah işlese, sonra pişman olup iman etse, bunun cezası nedir?) dedi. Resulullah efendimiz, (Pişman olup iman eden affolur, bizim kardeşimiz olur) buyurdu. (Ya Resulallah, iman ettim, pişman oldum. Ben Vahşi’yim) dedi. Peygamber efendimiz, Vahşi adını işitince, sevgili amcası Hazret-i Hamza’nın parçalanmış hâli gözü önüne geldi.

    Ağlamaya başlayıp, (Git, seni gözüm görmesin) buyurdu. Vahşi, öldürüleceğini anlayıp dışarı çıkarken Cebrail aleyhisselam gelip, (Ey Habibim, bütün ömrünü puta tapmakla, kullarımı bana düşman etmeye uğraşmakla geçiren bir kâfir, bir kelime-i tevhid okuyunca, ben onu affediyorum. Sen, amcanı öldürdü diye Vahşi’yi niçin affetmiyorsun? O pişman oldu. Şimdi sana inandı. Ben affettim. Sen de affet) mealindeki ilahi emri bildirdi.

    Herkes, öldürün emrini bekliyordu. Resulullah efendimiz, (Kardeşinizi çağırınız) buyurdu. Kardeş sözünü işitince, saygı ile çağırdılar. Resulullah efendimiz, affolduğu müjdesini verip, (Fakat, seni görünce dayanamıyor, üzülüyorum. Bana görünme) buyurdu. Hazret-i Vahşi, Resulullahı üzmemek için, bir daha yanına gelmedi. Mahcup, başı önünde yaşadı. (Kurtubi, Süyuti, Taberi)

    Sorgusuz sualsiz öldürülmesi gereken bir kâfir, Müslüman olunca, onun hakkındaki nefret, merhamete dönüşüyor, sahabilik şerefine kavuşuyor. Günahları sevaba çevriliyor.

    Beğen

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.