Archive for 23 Tem 2007
Erkek, eşine neden ‘Seni seviyorum’ demez?
Posted by Site - Yönetici Temmuz 23, 2007
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Evlilik, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »
Cennet ve Cehennem’in Ebedîliği
Posted by Site - Yönetici Temmuz 23, 2007
Cennet ve Cehennem’in Ebedîliği
EBU BEKİR SİFİL
OKUYUCU SORULARI-14 Cennet ve Cehennem’in Ebedîliği
Milli Gazete – 17 Aralık 2005
Soru:
İslam inancına göre ahiret hayatı ebedidir (gerek cennette, gerekse cehennemde).Yani öldükten sonra bizi sonsuz bir hayat bekliyor, Allah-ü Teala’nın da ezeli ve ebedi varlığını göz önünde bulundurunca, sonsuz olan varlıkların sayısı artmış olmuyor mu? Yani bizim varlığımız da Allahın varlığı gibi (gibi denmesi ne kadar doğru bilemiyorum) ebedi mi olacak?”
Cevap:
Cennet’in de, Cehennem’in de varlığı ebedî olarak devam edecektir. Kur’an ve Sünnet nassları, hem Cennet’in, hem de Cehennem’in şu anda mevcut olduğunu, kıyamet, haşir ve hesap süreçlerinden sonra Cennetlikler Cennet’e, Cehennemlikler Cehennem’e gittikten sonra orada ebedî kalacaklarını açık bir şekilde ifade etmektedir. Şu kadar ki, Cennet’e gidenlerin hiç birisi oradan bir daha çıkmayacak, ancak Cehennem’e gidenlerin bir kısmı, yani günahkâr mü’minler, günahları miktarınca azap gördükten sonra Cehennem’den azad edilecek ve ebedî hayatlarına Cennet’te devam edeceklerdir.
Ehl-i Sünnet, bu meselede görüş birliği içindedir. Sadece İbn Teymiyye ve İbnu’l-Kayyım’da bu noktada İcma’a muhalif bir tavır görüyoruz. İbn Teymiyye, er-Redd alâ Men Kale bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr’da, İbnu’l-Kayyım da Şifâu’l-Alîl[1] ve Hâdi’l-Ervâh[2] isimli eserlerinde Cehennem hayatının inkârcılar için dahi ebedî olmadığı görüşünü alabildiğine detaylı bir şekilde işlemiş, tartışmışlardır. Onların Cehennem hayatının ebedî olmadığı görüşünü benimsediğini söylemenin doğru olmadığını düşünenler mevcut ise de[3], �Allahu a’lem� doğrusu, ikisinin de bu konuda belli bir “görüş değişikliği” süreci yaşadıklarıdır.
Cennet ve Cehennem’in ebedîliği konusunda bildiğimiz tek aykırı görüş Cehm b. Safvân’a ve Cehmîler’e aittir. Cehm, sonradan yaratılmış, yani varlıkları ezelî/öncesiz olmayan varlıkların devamlarının da sonsuz/ebedî olamayacağını söyleyerek Cennet’in de Cehennem’in de bir gün fena bulacağını/yok olacağını söylemiştir.
Ancak varlığı kendinden ve zorunlu olan Allah Teala’nın ezelîliği ve ebedîliği ile varlıkta ve devamda O’na muhtaç olan mahlukatın �ve tabii Cennet ve Cehennem’in de� ebedîliği aynı değildir.
Her ne kadar İmam el-Gazzâlî[4] “el-Evvel” ism-i şerifini, Kelamî bir üslup kullanarak bütün mevcudatın, varlığını O’ndan alması ile izah ederken “el-Âhir” ism-i şerifini Tasavvuf terminolojisine başvurarak sülûkun son basamağının marifetullah olması ile açıklamış ise de, konuya yukarıdaki gibi de yaklaşılabilir.
Nitekim el-Hattâbî de Allah Teala’nın devam ve bekası ile Cennet ve Cehennem’in devam ve bekası arasındaki farkı, Allah Teala’nın varlığının ezelî ve ebedî, Cennet ve Cehennem’in ise yok iken var edilmiş olması ile açıklamıştır.[5]
Bu durumda bizim varlığımızın sonsuzluğunun, Allah Teala’nın varlığının sonsuzluğu “gibi” olmayacağını, zira bizim sonsuzluğumuzun da varlığımız gibi “mümkin”, O’nun sonsuzluğunun ise varlığı gibi “zorunlu” olduğunu söylemek durumundayız.
[1] Şifâu’l-Alîl, 252 vd.
[2] Hâdi’l-Ervâh, 368 vd.
[3] Ali b. Ali el-Harbî bunlardandır; konu hakkında Keşfu’l-Estâr li İbtâli İddi’âi Fenâi’n-Nâr isimli bir de risalesi mevcuttur. [4] el-Maksadu’l-Esnâ, 106. [5] Bkz. el-Beyhakî, el-Esmâ ve’s-Sıfât, 12.
Posted in Cennet & Cehennem, Diger Konular, Dini Konular, Fetvalar, Genel, Soru Ve Cevaplar | 12 Comments »
Gecenin nuru… Teheccüd namazı
Posted by Site - Yönetici Temmuz 23, 2007
Teheccüd namazı
Teheccüd Namazı (Gece Namazı): Yatsı namazından sonra , daha uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra, kılınacak nafile namaza “gece namazı”denir. Bir miktar uyuduktan sonra kalkılıp kılınırsa “Teheccüd” adını alır. Teheccüd namazı iki rekettan on iki rekata kadardır. İki rekatta bir selam verilmesi daha faziletlidir. (Muhammed Bin Abdullah Hanî, Âdâb, s. 264)
Teheccüd namazı, Rasul-i Ekrem -sallALLAHü aleyhi ve sellem- Efendimize vacip yani farz hükmündeydi. Bu namaz O’nun ümmeti için sünnet-i müekkededir.
“Gece namazına devam ediniz. Zira bu sizden önceki salihlerin ibadetidir. Çünkü gece ibadeti, ALLAH’a yakınlık günahlara kefaret olup insanı bedeni hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır.” (Tirmizi, Deavât, 101)
Allâh Teâlâ çok sevdiği ve kâinâtı hürmetine yarattığı Habîb-i Edîb’ne daha fazla lütuflarda bulunmak için teheccüd namazını ona farz kılmıştı.
“Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur’ân ile teheccüd namazı kıl, Yakındır ki Rabbin seni bir makam-ı mahmuda eriştire.” (el-İsrâ/17, 79)
Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve selem- Efendimiz gece namazını hiç terk etmezdi. Öyle ki hastalanacak veya ağırlık hissedecek olsa oturarak kılardı. (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 18) “Sabah namazından önce kılınan iki rek’at nâfile namaz dünyanın tamamından daha hayırlıdır.” (Müslim, Salâtu’l-Müsâfirîn, 96) buyururdu. Gözümün nûru diye tavsif ettiği namazı geceleri daha bir iştiyak ve arzû ile kılardı. Ayakları şişecek kadar kendinde geçerek kıldığı teheccüd namazına olan iştihâsını şöyle dile getirmişti:
“Allâh her peygamberde belirli birşeye karşı aşırı bir istek yaratmıştır. Benim en çok hoşlandığım şey de gece ibâdetidir…” (Heysemî, Mecmau’z-zevâid, II, 271)
Allâh’a yaklaştıran en mühim ibâdet olması hasebiyle ümmetinin de bu nimetten nasiblenmelerini arzû ederlerdi. Öncelikle yakın akrabasından tebliğe başlayan Efendimiz, bir gece Ali ile Fâtımâ -radıyallâhu anhümâ-‘nın kapısını çalmış ve onlara:
– “Namaz kılmayacak mısınız?” (Buhârî, Teheccüd, 5) buyurarak geceyi boş geçirmemelerini istemişti.
Diğer ashâbına da:
“Aman gece kalkmaya gayret edin! Çünkü o sizden önceki sâlih kimselerin âdeti ve ALLAH’a yakınlıktır. (Bu ibâdet) günahlardan alı kor, hatalara kefâret olur ve bedenden dertleri giderir.” (Tirmizî, De’avât, 101) buyurarak onları huzûrun kaynağına yöneltmek istemişti.
Âile içinde kadın ve erkeğin Allâh’a ibâdet ve sâlih ameller işleme husûsunda birbirlerine destek olmalarının önemine dikkat çeken Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- bilhassa gece namazına kalkmada bu yardımlaşmanın daha da önemli neticeler hâsıl edeceğini şöyle ifâde etmiştir:
“Geceleyin kalkıp namaz kılan, hanımını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye ALLAH rahmet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da ALLAH rahmet etsin.” (Ebû Dâvud, Tatavvu, 18, Vitir, 13)
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Namaz, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | 3 Comments »
Acaba niçin Allah dostlarıyla uğraşılır?
Posted by Site - Yönetici Temmuz 23, 2007
Acaba niçin Allah dostlarıyla uğraşılır?
Acaba niçin Allah dostlarıyla uğraşılır?
Bir müminin aşık olduğu ve kendisinden gece gündüz feyiz aldığı bir Allah dostuna, öbür mümin niçin düşman kesiliyor?
Bunu ilim mi gerektiriyor?
Hayır, müslümanım diyen bir kimse, dini ayakta tutan, takva yolunda başı çeken ve müslümanların göz aydınlığı olan bir insanla uğraşmaz.
Salih insanlarla uğraşmak büyük bir imtihandır. Herkes bu imtihanda kendini görür, nefsini tanır, içini dışa yansıtır.
Büyük veli Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî (k.s) (672/1273), Mesnevî’sinde insanlardaki farklı yaratılış ve yönelişlerin nasıl sonuç verdiğini şöyle ifade eder:
“Herkesin hareketi, bulunduğu durağa (sahip olduğu makama ve içinde olduğu hâle) uygundur.
Herkes herşeyi kendi tabiat ve anlayışı çerçevesinde görür.
Mavi cam güneşi, mavi gösterir; kırmızı cam da kırmızı. Fakat camlar renklerden arınır da (safi) beyaz olursa, beyaz cam, bütün öbür camlardan daha doğru söyler. (Gerçeği gösterir. Herşeyi olduğu gibi yansıtır), bütün camlara baş olur.”
Hz. Mevlânâ (k.s), bu sözüne şu hâdiseyi misal verir:
“Bir gün Resûlullah (a.s) karşıdan çıkageldi. Ebû Cehil O’nu görünce:
“Hâşimoğulları’ndan şu adam (Muhammed) ne kadar çirkin bir adam!” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v) bunu duyunca tebessüm ederek:
-Haddi aştın ama doğru söyledin! buyurdu. Sonra Ebû Bekir Sıddîk (r.a) geldi. Resûlullah’a (a.s) bakıp:
-Sen ne kadar güzelsin, yüzün ne kadar aydınlık, diye O’nu övdü. Resûlullah (a.s) ona da tebessüm ederek:
-Ey gönül ehli, sen de doğru söyledin, buyurdu. Orada bulunanlar:
-Ya Resûlallah! Çirkinsin diyene de, güzelsin diyene de: ‘Doğru söyledin!’ buyurdunuz. Bunun hikmeti nedir? diye sordular. Resûlullah (a.s):
-Ben Allahu Teala’nın nuruyla cilalanmış bir aynayım. Herkes bende kendisini görür. Şimdi de öyle oldu! buyurdu.” (Abdulbâkî Gölpınarlı, Mesnevî şerhi, I, 433-434)
Anlatılır ki, Sultan Gazneli Mahmud, Şeyh Ebu’l-Hasan el-Harkânî’yi (k.s) ziyarete geldi. Yanında bir müddet oturdu. Bir ara ona, Beyazid-i Bistâmî (k.s) hakkında ne düşündüğünü sordu. Harkânî (k.s):
-O öyle bir zattır ki onu gören kimse hidayete ulaşır ve saadeti elde eder, dedi. Sultan Mahmud:
-Bu nasıl oluyor? Ebu Cehil bile Hz. Resûlullah’ı (a.s) gördüğü halde sapıklıktan kurtulamadı! diye sorunca; Harkânî (k.s):
-O, Resûlullah’a (a.s) Allah’ın Resulü olarak değil, Ebu Tâlib’in yetimi Muhammed diye baktı. Eğer Resûlullah’ı, Allah’ın Resulü olarak görseydi, şekavetten kurtulur, saadete ererdi, dedi ve buna delil olarak, Allahu Teala’nın şu ayetini okudu:
“Onların sana baktıklarını görürsün. Halbuki onlar, (kalp gözleri ve basiretleri kör olduğu için) seni (aslî hüviyetinle) göremezler.” (A’râf 7/198.)
Sonra şöyle devam etti:
-Resûlullah’ı (a.s) baş gözüyle görmüş olmak bu saadeti temin etmez. Ona kalb ve sır gözüyle (ibret ve muhabbet nazarıyla) bakılırsa bu saadete ulaşılır. İşte kim, Beyazıd-i Bistami’yi (k.s) bu mana gözüyle görür ve ondaki marifet ilminden nasiplenirse, saadeti bulur” dedi. (Bkz: Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, (Haz: S. Uludağ) 678; Hânî, el-Hadâiku’l-Verdiyye, (Trc: A. Akçiçek), 462; ibrahim Hilmi, Medâricü’l-Hakîka, 36; Bursevî, Rûhu’l- Beyan, III, 297.)
Posted in Dini Filmler, Dini Konular, Gündem, Genel, Türkiye | Leave a Comment »