Archive for 07 Haz 2007
İLK İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
Posted by Site - Yönetici Haziran 7, 2007
Hicretin 17. senesinde Halife Hazreti Ömer, ziyaretçi çokluğundan dolayı Resulüllah’ın mescidini genişletmek istemişti. Bunun için Türbe-i Saadet’in etrafındaki arsaları istimlak edip mescide katması gerekiyordu.
Posted in ADALET, Diger Konular, Din, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, H.z Ömer, Türkiye, Yorumlar, İbretlik, İlginç, İslam | Leave a Comment »
İDAMDAN İSLAM’A
Posted by Site - Yönetici Haziran 7, 2007
İDAMDAN İSLAM’A
Rasul-i Ekrem s.a.v.’in Mekke’yi fethettiği gün, İslâm düşmanı Ebu Cehl’in idam fermanı verilmiş oğlu İkrime, ölüm korkusuyla kaçıp Yemen tarafına gitmişti. Onun eşi Ümmü Hakîm ise müslüman olmuş ve İkrime’nin bağışlanmasını Rasulullah’tan istirham etmişti.
Allah Rasulü s.a.v., İkrime için güvenlik garantisi verince, hanımı Ümmü Hakim onu aramaya çıktı. Tihâme sahillerinde deniz yolculuğu sırası müslüman bir kaptanla görüşmekte olan İkrime’yi buldu. Kaptan ona diyor ki:
– Lâ ilâhe illallah Muhammeden Rasulullah de, canını kurtarıver!
İkrime şu karşılığı veriyordu:
– Ben de zaten bunun için kaçıyorum…
O sırada İkrime’nin karısı ortaya çıkarak şu haberi verdi:
– Ben insanların en iyisi ve en hayırlısının yanından geliyorum. Onunla konuştum, o sana eman verdi, seni güvenceye aldı. Gel gidelim, kendine kıyma!
Beraber yola çıktılar. Bir konaklama yerinde İkrime, eşiyle birlikte olmak istedi. Kadın onu şiddetle reddetti:
– Olmaz! Ben müslümanım sen ise kâfirsin, deyince İkrime:
– Doğrusu, seni benden uzaklaştıran şey, gerçekten önemli olmalı, dedi.
İkrime Mekke’ye yaklaşınca, Rasulullah ashabına şöyle dedi:
– Ebu Cehl’in oğlu İkrime, mümin ve muhacir olarak size geliyor. Sakın babasına sövmeyiniz. Çünkü ölüye sövmek ona ulaşmaz, diriye zarar verir.
Rasul-i Ekrem s.a.v. İkrime’yi görünce sevinçle onu karşıladı. İkrime sordu:
– Ey Muhammed! Sen beni neye davet ediyorsun?
– Allah’tan başka ilâh olmadığına, benim O’nun kulu ve Rasulü olduğuma inanmaya, namaz kılmaya ve zekât vermeye… davet ediyorum.
– Vallahi sen sadece hakka davet ediyor, iyi ve güzeli emrediyorsun. Sen peygamber olmadan önce de bizim en doğrumuz ve en iyimizdin.
İkrime bu konuşmadan sonra Allah Rasulü s.a.v.’in elinden tuttu, Kelime-i Şehâdet söyleyip müslüman oldu.
Posted in Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »
KOCA BİR ORDUYU DOYURAN İKİ AVUÇ HURMA
Posted by Site - Yönetici Haziran 7, 2007
KOCA BİR ORDUYU DOYURAN İKİ AVUÇ HURMA
Ashâb-ı kiramdan, Beşir bin Sa’d’ın kızı ve Nûman bin Beşir’in kız kardeşi (r. anhüm) anlatıyor:
‘Annem Amre bint-i Revâha (r.a.), beni çağırdı. Eteğime iki avuç hurma koyduktan sonra,
‘ Kızcağızım! Git de, baban ile dayın Abdullah bin Revâha’nın gıdâlarını kendilerine ver, dedi.
Giderken, Resûlüllah (s.a.v.)’a rastladım. Babamla dayımın nerede olduklarını sordum. O bana,
‘ Kızcağızım, beri gel, yanındaki nedir? diye sordu.
‘ Yâ Resûlellah, dedim, bu hurmadır. Annem bunu, yesinler diye, babam Beşir bin Sa’d ile dayım Abdullah bin Revâha’ya gönderdi.
Resûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem,
‘ Getir onu, buyurdu.
Ben de onu, Resûlüllah’ın iki avucuna döktüm. Avuçlarını doldurmadı. Sonra, bir örtü getirilmesini emr etti. Örtü getirilip serildi. Hurmayı ona koyduktan sonra, örtünün üzerine yayıp dağıttı. Yanındakilere;
” Gıdâya, kumanyaya geliniz!’ diyerek hendek halkına sesleniniz, buyurdu.
Hendek halkı toplanıp ondan yemeğe koyuldular. Hurmalar yendikçe artmış, örtünün etrafından dökülüp taşmıştı.
Posted in Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »
İpin Hesabı
Posted by Site - Yönetici Haziran 7, 2007
İpin Hesabı
Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. “Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum” diye vasiyet etmiş.
Öldüğünde “Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?” diye araştırmışlar.
Kimse çıkmamış.
Nihayet bir hamal,
–Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum.” diye düşünerek kabul etmiş.
Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. “Nasıl olsa bu ölü elimizde… Biz şu canlı olandan başlayalım” demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar.
-O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?” Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş.
Sabahleyin kabirden çıkmış.
– Tamam, servetin yarısı senin, demişler.
– Aman,demiş hamal, istemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?
Hayatını ve hayatın içerisinde istifade edilen lütufların hesabını vermek hafife alıncak şey değildir.
Posted in Bunları Biliyormuydunuz, Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Etiketler: İpin Hesabı | Leave a Comment »
İki Ekmek Eksik
Posted by Site - Yönetici Haziran 7, 2007
İki Ekmek Eksik
Bir gün iki kişi, Râbia-tül Adeviyye’yi ziyârete geldiler. İkisi de açtı. “Yemeği helâldir” diye içlerinden yemek yemek geçti. O anda kapıya biri gelerek, Allah rızâsı için bir şeyler istedi. Râbia hazretleri evdeki iki ekmeğini buna verdi. Gelen sevinerek gitti. Bir saat kadar sonra bir kişi kucağında bir yığın ekmekle geldi. Râbia hazretleri ekmekleri saydı. On sekiz ekmek vardı. Dedi ki:
-Ekmekler yirmi olsa gerektir.
Ekmeği getiren, ikisini saklamıştı. Çıkarıp iki ekmeği de verdi. Oradakiler hayretle sordular.
-Bu ne sırdır? Biz senin ekmeğini yemeye gelmiştik. Önümüze koyacağın ekmekleri kapıya gelene verdin. Ardından ekmek geldi. Eksik olduğunu söyledin.
Cevâbında şöyle buyurdu:
-Siz ikiniz gelince karnınızın aç olduğunu anladım. Önünüze koyacağım o iki ekmeği kapıya gelene verdim. Allahü teâlâdan bu ekmeklerin misâfirlerin karnını doyuramayacağını, bunun için bir yerine on vermesini istedim. Çünkü Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde (En’âm sûresi 160. ayet-i kerîmesinde) bire on vereceğini bildiriyor. Ben O’nun bu vâdine güvendim. İki ekmek yerine yirmi ekmek geleceğini bildiğim için de ekmeklerin noksan olduğunu söyledim.
Posted in Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar, İslam Alimleri | Leave a Comment »
İmanı olmayanın hayrı
Posted by Site - Yönetici Haziran 7, 2007
İmanı olmayanın hayrı
Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) bir kış gününde bir mecûsînin kuşlara yem dağıttığını görür ve aralarında şöyle bir konuşma geçer:
– Sen hayır yapıyorum diye kendini boşuna aldatıyorsun. Allah evvelâ îmanı farz kılmış, geri kalan hayır-hasenatı ondan sonra emretmiştir. İman etmedikçe senin bu yaptığın iyilik Allah indinde makbule geçmez
– Ben de biliyorum kabul olunmıyacağını. Fakat Allah bu yaptığımı görmez, bilmez mi? dedi.
– Elbette görür ve bilir.
– Öyleyse o da bana yeter, der ve bildiğine devam eder.
Aradan zaman geçer. Cüneyd-i Bağdadî Hazretler bir hac mevsiminde Mescid-i Haram’ı tavaf ederken bir adamın ellerini açmış Allaha yalvarmakta olduğunu, hatta gözlerinden sel gibi yaşlar akıttığını görür. İyice dikkat eder, o zatın karlı bir havada kuşlara yem veren mecûsî olduğunu anlar. Tavaftan sonra yanına yaklaşıp hemen kollarından yakalar. Mecûsîde onu tanır ve şöyle der:
– İşte Allah gördü ve bildi, deyip kelime-i şehadet getirip ruhunu oracıkta teslim eder.
O anda Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) Allah tarafından şöyle hitap olunur:
– Ya Cüneyd! Sen Beytimi arzu ederek geldin ona kavuştun. O ise beni arzu ederek geldi bana kavuştu.
Bir mecûsînin bile mubarek bir ayda Allah rızası için hayırda bulunması nelere vesile oluyor ….
Allah cümlemizin sonunu hayreyleye!..
.
Posted in Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tevbe, İlginç, İslam Alimleri | Leave a Comment »
İSTANBUL’UN MÂNEVÎ FÂTİHİ
Posted by Site - Yönetici Haziran 7, 2007
İSTANBUL’UN MÂNEVÎ FÂTİHİ
Ubeydullah-ı Ahrâr’ın torunu Hâce Muhammed Kâsım’dan şöyle nakledilmiştir:
“Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri, bir gün öğleden sonra, âniden atının hazırlanmasını istedi. Atı hazırlanınca, binip Semerkant’tan süratle çıktı. Talebelerinden bir kısmı da ona tâbi olup, tâkib ettiler. Biraz yol aldıktan sonra Semerkant’ın dışında bir yerde talebelerine;
“Siz burada durunuz!” buyurdu.
Sonra atını Abbâs Sahrâsı denilen sahrâya doğru sürdü. Talebeleri arasında Mevlânâ Şeyh adıyla tanınmış bir talebesi, bir müddet daha peşinden gidip tâkib etmişti. Bu talebesi şöyle anlattı:
“Hâce Ubeydullah-ıAhrâr hazretleri ile sahrâya vardığımızda, atını sağa sola sürmeye başladı. Sonra birdenbire gözden kayboldu.”
Ubeydullah-ı Ahrâr daha sonra evine döndüğünde, talebeleri nereye ve niçin gittiğini sorduklarında;
“Türk Sultânı Sultan Muhammed Hân (Fâtih), kâfirlerle harbediyordu. Benden yardım istedi. Ona yardım etmeye gittim. Allahü teâlânın izniyle gâlib geldi. Zafer kazanıldı” buyurdu.
Bu hâdiseyi nakleden ve Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin torunu olan Hâce Muhammed Kâsım, babası Hâce Abdülhâdî’nin şöyle anlattığını nakletmiştir:
“Bilâd-ı Rûm’a (Anadolu’ya) gittiğimde, Sultan Muhammed Fâtih Hânın oğlu Sultan Bâyezîd Hân, bana, babam Ubeydullah-ıAhrâr’ın şeklini ve şemâilini târif etti ve;
“O zâtın beyaz bir atı var mıydı?” diye sordu. Ben de târif ettiği bu zâtın, babam Ubeydullah-ı Ahrâr olduğunu ve beyâz bir atının olup, bâzan ona bindiğini söyledim. Bunun üzerine Sultan Bâyezîd Hân, bana şöyle anlattı:
Babam Sultan Muhammed Fâtih Hân bana şunları dedi:
“İstanbul’u fethetmek üzere savaştığım sırada, harbin en şiddetli bir ânında, Şeyh Ubeydullah-ı Ahrâr Semerkandî’nin imdâdıma yetişmesini istedim. Şekil ve şemâilini târif ederek şu vasıfta ve şu şekilde ve beyaz bir at üzerinde bir zât yanıma geldi;
“Korkma!” buyurdu.
Ben de;
“Nasıl endişelenmeyeyim, küffâr çok.” dedim.
Ben böyle söyleyince, elbisesinin yeninden bakmamı söyledi. Baktım, büyük bir ordu gördüm.
“İşte bu ordu ile sana yardıma geldim. Şimdi sen falan tepenin üzerine çık, üç defâ kös vur ve orduna hücûm emri ver.” buyurdu.
Emirlerini aynen yerine getirdim. O da bana gösterdiği ordusuyla hücûma geçti. Böylece düşman hezîmete uğradı. İstanbul’un fetih işi gerçekleşti.”
Posted in Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Osmanlılar, Tarih, Türkiye, İslam Alimleri | Leave a Comment »
KABİRDE KONUŞAN GENÇ
Posted by Site - Yönetici Haziran 7, 2007
KABİRDE KONUŞAN GENÇ
Takva sahibi olmak, hayatın her döneminde güzel. Ama fırsatlar çağı gençlikte bir başka güzel. Güce, kuvvete, güzelliğe rağmen günahlardan sakınanların mükafatı ebedi mutluluk. Hayatın baharı şeytana satılmazsa, sonsuz bahar bir adım ötede.
Hz. Ömer’in (R.A.) halifeliği döneminde ibadet ehli, son derece takva sahibi bir genç vardı. Hz. Ömer’in hayret ve takdirle izlediği bu gencin kalbi, Allah ve Rasulü’nün (A.S) sevgisiyle doluydu. Vakit namazlarında cemaati kaçırmaz, namazdan çıkar çıkmaz evine döner ve ihtiyar babasının hizmetini görürdü.
Bu gencin evine giden yolu bir kadının kapısının önünden geçiyordu. Kadın her defasında gencin yoluna çıkarak çirkin tekliflerde bulunuyor, fakat genç, Allah korkusundan ona iltifat etmiyordu.
Yine bir gün yatsı namazını kıldıktan sonra evine giderken, kadın tekrar karşısına çıktı. Bu sefer bütün maharetini kullanarak genci kandırmayı başardı. Fakat genç, kadının ardı sıra eve girerken birden bire Allahu Tealâ Hazretleri’ni hatırladı ve korkuyla dilinden şu ayet döküldü:
‘Takvaya erenler (var ya); onlara şeytandan herhangi bir vesvese iliştiği zaman (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp, hemen gerçeği görürler.’ (A’raf/201)
Hemen ardından da bayılarak düştü. Kadın hizmetçisini çağırdı. Genci tutarak evinin önüne getirip koydular. Sonra da kapıyı çalarak babasına haber verdiler. Babası dışarı çıkınca, oğlunu baygın bir vaziyette kapının önünde buldu. Komşulardan bir kaçı genci tutup eve taşıdılar. Uzun bir müddet baygın kalan genç kendine gelince, babası:
– Evladım neyin var ne oldu? diye sordu. Oğlu:
– Bir şeyim yok. dedi. Babası:
– Allah aşkına söyle! deyince, oğlu başından geçenleri anlattı. Babası:
– Hangi ayeti okumuştun? diye sordu. Genç, ayeti okudu ve tekrar kendinden geçti. Bir de baktılar ki genç ruhunu teslim etmiş. Bunun üzerine genci yıkadılar ve gece vakti götürüp göz yaşlarıyla defnettiler. Sabah olunca olay Hz. Ömer’e bildirildi. Hz. Ömer, gencin babasına gelerek başsağlığı diledi ve:
– Bana niye haber vermedin? diye sordu. Gencin babası:
– Ey Mü’minlerin Emiri, vakit geceydi. dedi. Hz. Ömer:
– Bizi onun kabrine götürün. dedi. Hz. Ömer ve beraberindekiler gencin kabrine geldiler. Hz. Ömer (R.A):
– Ey filan kişi! Rabbin makamında durmaktan korkanlara iki cennet var. (Rahman/46) dedi. Kabirdeki genç konuşup:
– Ya Ömer! Rabbim Cennette bana onları iki defa verdi. diye cevap verdi.
Posted in Diger Konular, Din, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, H.z Ömer, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | 21 Comments »
Kadının Kocasından Kısas Hakkı
Posted by Site - Yönetici Haziran 7, 2007
Kadının Kocasından Kısas Hakkı
Ashâbın ileri gelenlerinden Medineli Saad bin Rebi, Zeydin kızı Habibe ile evli idi. Habibe beyine itâatlı, sözüne saygılı idi. Ama zaman zaman her âilede olabilecek sinirlilikler oluyor, Habibe beyinden yüksek sesle bağırıyordu. Ancak Saad bin Rebi, buna sabrediyor; şiddete kadar işi götürmüyordu.
Ne var ki, Saad`ın bu sabrı Habibenin cesaretini çoğaltmıştı.
Bir defasında yine Habîbe, beyine yüksek perdeden bağırmış; onun sesini kendi sesi içinde boğmuştu. Beyinden üstün çıkan bir öfkeyle karşılık veriyordu.
Saad bin Rebi, hanımın cüretini bu defa sabırla karşılayamadı. Öfkeyle kaldırdığı eliyle bir tokat vurdu. Tokadı yüzünde şimşek çakmış gibi hisseden Habîbe, doğruca babası Zeyd`in evine yollandı. Ağlayarak şikâyette bulundu:
Babacığım, Saad yüzüme öyle bir tokat vurdu ki, şimşek çaktı zannettim.
Baba Zeyd, kızına ne hak verdi, ne de damadını kötüledi.
Ben bu hususta bir şey söyleyemem. Beyin seni tokatlayabilir mi, bunu da bilemem. Resûlüllah hayatta iken bize söz düşmez, gel seninle birlikte Onun huzuruna gidelim, dedi.
Habibe babasıyla birlikte Hazret-i Resûlüllaha gidip huzuruna girdiler.
Her kadında olduğu gibi Habibe de gözyaşları içinde yediği tokadın acısını duygusal bir dille anlattı, hakkının beyinden alınmasını istedi.
Resûlüllah Hazretleri üzülmüştü. Gözyaşları sürekli akan Habîbeyi teselli eden kararını şöyle açıkladı:
Sen merak etme, şimdi Saadı çağırırım. Sana vurduğu tokadın aynını sen de ona vurursun, böylece kısas yapmış, hakkını almış olursun.
Habibe buna çok sevindi. Kendine vurulan tokadın aynını kendi de kocasına vuracak, böylece kısas olup teselli bulacaktı. Habibe beyine tokat vurma hazırlığı içine girdiği bu sırada Resûlüllah Hazretlerine vahiy geldi. Vahiy, bu gibi ailevî meselelere âit ilâhî emirleri bildiriyordu. Resûlüllah Hazretleri Habibe ile babası Zeyd`e şöyle bir açıklama yaptı:
Sizin meseleniz hakkında biz kısas murad ettik. Rabbimiz ile başka şey murâd etmiş. Hakikat şudur ki, hayır, Rabbimizin muradındadır.
Bundan sonra Resûlüllah Hazretleri, Rabbimizin muradı olan âyetin emrini açıkladı. Nisâ sûresindeki âyette meâlen şöyle buyruluyordu:
Erkekler kadınlarına hâkimdirler. Evlerinin reisidirler. Haksız olmamak şartıyla onları îkaz etmeye, ailede geçimi sağlamaya selâhiyetlidirler. Yaratılışta farklı olan erkek, aynı zamanda hanımın nafakasını da te`mine mecburdur. Hanım evde kalır, bey çalışıp çabalayarak nafaka kazanır.
Bu âyetin gelmesi üzerine kısastan vazgeçen Efendimiz, Habibeye, beyine itâatlı olmasını, onu kızdıran hissi davranışlardan uzak kalmasını söyledi. Beyinin hanımının nafakasını temine mecbur olduğunu, ona karşı daha müsamahalı davranması gerektiğini hatırlattı.
Böylece âile içinde evin reisinin erkek olduğu, hanımın beyine itâat ve saygı ile sorumlu bulunduğu; beyin de hanımın ihtiyaçlarını karşılayıp, nafakasını getirmekle mükellef tutulduğu meydana çıkmış oldu.
Demek oluyor ki, hissîlikleri erkekten fazla olan hanımlar beylerine karşı saygılarını korumalılar. Beyin yaptığı harekete aynıyla karşılık vererek kısas yapar gibi bir ataklığa girmemeliler. Rabbimizin bey ile hanım arasında kısası yasakladığını; hoşgörülü ve sabırlı geçimi esas aldığını bilmeliler.
Posted in Diger Konular, Din, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Gündem, Genel, Tavsiyeler, Türkiye, Yorumlar | Leave a Comment »
Kefeniniz sizin olsun
Posted by Site - Yönetici Haziran 7, 2007
Kefeniniz sizin olsun
Bir ihtiyar… Ömrünün son demlerini yaşamakta… Yolculukta…Azığı bitmiş. Aç. Susuz. Bir kasabaya geliyor. Camiye gidiyor… Hoş geldin diyen yok, perişan haline bakıp bir ihtiyacın var mı diyen yok. Sadece boş ve donuk gözlerle bakıyorlar… Akşam oluyor.. Namaz. Yatsı oluyor. Namaz. Buyur eden yok. Tek başına camide. Allah’ın evinde. Allah’ın misafiri. O gece ölüyor. Belki de açlıktan.
Sabah namazına gelen aynı insanlar. Yabancıya karşı vazifelerini yapıyorlar. Yıkıyorlar, kefenliyorlar ve gömüyorlar.
Gömüldüğünün gecesi gene sabah namazı. O da ne; Mihrapta bir kefen. Kefen. Bir kağıt. Kağıt boş değil. Bir yazı:
– Biz size bir misafir gönderdik. Hem yorgundu. Hem de aç. Onu misafir etmediniz. Ne yedirdiniz ne de içirdiniz. Alı istemiyoruz. Kefeniniz de sizin olsun!
Aman… Aman… Dikkat. Gelen Allah misafiridir… Aman… Aman ha.
Posted in Diger Konular, Dini Hikayeler, Dini Konular, Güncel, Genel, Türkiye | Leave a Comment »